CHP’li olmanın dayanılmaz hafifliği

Muhafazakâr bir sanatçı olmak da zordur memlekette. Attığınız her adıma, konuştuğunuz herkese, gittiğiniz her yere, yaptığınız her şeye azami dikkat göstermeniz gerekir. Henüz bir şey yapmamış olsanız da o çarklar sizi potansiyel suçlu adayı olarak görmeye devam edecek ve hatâ yapacağınız an’a kadar rölantide çalışacaktır. Hele bir de şeytana uyarsanız vay halinize!

ASLINDA AK Partili olmamanın dayanılmaz hafifliği ya da rahatlığı olmalıydı yazımın başlığı.
Yaşadığımız ve hâlen de yaşamakta olduğumuz mebzul miktar misâl bizlere göstermiştir ki, herkesin eşit olduğu toplumumuzda bazıları “daha eşit”…
İçtimâi olarak kusur teşkil eden cürümlerde çalışmaya başlayan linç çarklarının adam seçmek gibi bir özelliği mevcut. Adamına göre kıyma makinası misâli çalışan bu çarkların haznesine “daha eşit” birisi düşünce tutukluk yapıyor, hatta ters tarafa doğru dönmeye başlıyor.
Bir muhafazakâr tarafından işlendiğinde beş yüz beygir gücündeki bir motor gibi dakikasında dönmeye başlayan linç çarkları, “karşı mahalle”nin Atatürkçü ya da Kemalist tayfa tarafından işlenince tutukluk yapıyor, mümkünse çalışmıyor bile.
Misâl, eşinizin ağzını burnunu kırmış olsanız bile şayet Atatürkçü iseniz ana haber sunmaya devam edebilirsiniz ve hattâ kadına karşı şiddet haberini sunarken sesiniz titremeden ayar verebilirsiniz. “Kadına el kaldıran erkek şerefsizdir” gibi beylik laflar bile edebilirsiniz.
“Sağlam bir Atatürkçü” iseniz sevgilinizin boğazını sıkıp, yüzünü gözünü dağıtmış olsanız bile yanınızda “Sevgilisi de hak etmiştir” diyenleri bulursunuz. Hatta bu cürmü işlerken eliniz acıdığı için karşı dâvâ bile açabilirsiniz.
Bir milletvekili olarak adınız bir tecavüz olayına karışmışsa, toplumdan göreceğiniz tepki hangi partinin milletvekili olduğunuzla alâkalıdır.
Maazallâh AK Parti milletvekili iseniz başınıza gelecekler bellidir. Ölseniz bile linç çarkları dönmeye, mezarınızdaki taşları bile un ufak etmeye devam eder. Torununuzun torunu bile bu cürümden nasibini alır.
Böyle bir fiil “karşı mahalle”nin vekilleri için daha kabul edilebilirdir. Bu durum ortaya çıkınca parti zarar görmesin diye partiden istifa edilir ve ne kadar onurlu bir davranış göstermiş olduğunuz için takdir bile toplarsınız.
Aynı mahallenin belediye başkanı iseniz böyle bir cürüm sonrasında belediye çalışanları ve parti teşkilâtı size sahip çıkar, “Başkanımızı yedirmeyiz” diye nümayiş bile düzenlerler. Bu nümayişe kadın kısmı bile katılır.
Muhafazakâr bir gazeteci ya da yazarsanız kimse sizin yirmi küsur yıl neden hapiste yaptığınızla ilgilenmez, mutlaka hak etmişsinizdir. Hatta gördüğünüz işkencelerle, “Merdivenden düştü… Kafasını kapıya çarptı… Tıraş olurken yanağını kesti…” diye istihza bile ederler.
Gelin görün ki “karşı mahalle”nin gazetesinde yazıyorsanız; cinayet işleseniz, vatan hainliği yapsanız, devletin gizli bilgilerini ifşâ etseniz de basın özgürlüğü şemsiyesini başınızın üstünde hissedersiniz hep. Yanılıp yazılıp sizi içeri atacak olsalar bile “Türkiye’de basın özgürlüğü yok, gazeteciler hapislerde!” diye yüz binlerce gönüllü çığırtkan hep bir ağızdan bağrışmaya başlayacaktır.
“Dinci” görünümlü bir şeyh bozuntusu bir tacizde bulununca ortalığı ayağa kaldıranlar, seküler bir partinin “kadrolu şeyhinin” benzer bir cürmü ortalara dökülünce neden dut yemiş bülbül kesilirler acaba? Anlamak mümkün değil!
Muhafazakâr bir sanatçı olmak da zordur memlekette. Attığınız her adıma, konuştuğunuz herkese, gittiğiniz her yere, yaptığınız her şeye azami dikkat göstermeniz gerekir. Henüz bir şey yapmamış olsanız da o çarklar sizi potansiyel suçlu adayı olarak görmeye devam edecek ve hatâ yapacağınız an’a kadar rölantide çalışacaktır. Hele bir de şeytana uyarsanız vay halinize!
Şayet “Atatürkçü” bir sanatçı iseniz, Atatürk resmi önünde birkaç fotoğrafınız varsa ve üç beş konserde İzmir’in dağlarında çiçekler açtırmışsanız, Onuncu Yıl Marşı ile milleti coşturmuşsanız rahat olunuz. Yetmiş yaşındaki bir adamı dövseniz bile sizi savunacak vekillerinden avukatlarına kadar hazırda bekleyen bir güruhu bulursunuz yanınızda.
***
Aslında adaletsiz gibi görünen bu çarkı, içtimâi nazariye zaviyesinden değerlendirmek gerekmekte belki de.
Şöyle ki… Toplum bir başkası için normal gördüğü ve savunma geliştirdiği bir cürmü muhafazakâr birisine yakıştıramıyor olamaz mı? Toplum, aynı ya da benzer bir kabahat için birisine tolerans gösterip, derin bir sessizliğe gömülürken, bir başkası için baltalarını bileyliyorsa bunun başka bir açıklaması olmasa gerektir.
Kalınız sağlıcakla efendim.