CHP ve hinlik

Başkasının harem-i ismetine girmek, ülkeyi yabancılara şikâyet etmek veya iktidarın tökezlemesi için fitne ve fesat tezgâhları kurmak/kurdurmak, siyaset yapmak değil, düşman karargâhına bilgi sızdırmak veya tahkimat hırsızlığı yapmak gibi bir durumdur.

TÜRKİYE’NİN terörle mücadele tarihi uzun yıllara dayanmaktadır.

Bu anlamda PKK terör örgütüne karşı yürütülen mücadeleye ayrı bir parantez açmak gerekmektedir.

Kökleri daha eskilere dayansa da, PKK’nın kuruluşu 1970’li yılların sonlarında gerçekleşmiştir. İlk silahlı eylemini 1984 yılında, Siirt’in Eruh ilçesinde yapmıştır. Bu tarihten itibaren gerçekleştirdiği sayısız terör eylemiyle binlerce insanın hayatını kaybetmesine ve başta Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde olmak üzere Türkiye’nin her anlamda kalkınmasına ve gelişmesine engel olmaya çalışmıştır.

Bu açıdan yaklaşık 40 yıla yakın bir süreçte Türkiye’nin en büyük sorunu olan terör örgütü PKK/KCK, ülkemizde ciddî bir insanî, toplumsal, siyâsî ve ekonomik mâliyet doğurmuştur.

Bunun yanında PKK, zaman içerisinde ülkemize ve vatandaşlarımıza verdiği zararın yanında, gönüllerde bıraktığı mânevî tahribat, vahdetimize yaptığı şeytanî müdahale ile gerek coğrafyamızda, gerekse milletlerarası sulhun ve istikrarın devamını sabote eden ülkelerin ve güçlerinin manivelası hâline gelen bir şen’i mihrak hâline gelmiştir.

Aşağıda arz edeceğim birkaç malûmattan sonra PKK denilen hain hareketle adı bir geçen siyâsî hareketin alâkalarının takdirini kıymetli okurun tensiplerine sunmuş oluruz inşâallah…

Niyetimiz birilerini takbih ederken, bir başkasını yüceltmek değildir.

***

“Uzun yıllar terörle mücadele eden Türkiye’de, iktidarları siyâsî saikle de olsa en çok tenkit edip çâre ve alternatifler sunmadan, âdeta terörün değirmenine su taşıyan siyâsî hareket, CHP’dir” dersek iftira mı atmış oluruz?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti uzun yıllar devam eden bu yıkıcı harekete karşı, dışarıdan alınan bazı silahlarla sayısız kara ve hava operasyonları yaptı. Lâkin pek başarılı olduğu söylenemez. Bunun sebebi gayet açık ve belli: Kullanılan yabancı menşeli elektronik aparatların yazılımları ya İsrail’de ya da ağababası ABD veya AB’nin uhdesinde idi.

Yukarıda arz etmiştim, terör ve ona omuz veren siyâsî hareketin ortak noktasını o günkü gazetenin manşeti ifşa ediyor.

Tarih, 4 Eylül 2016… 15 Temmuz hain kalkışmasından 51 gün sonra… Haber metni şöyleydi: Türkiye’nin ilk millî silahlı insansız hava aracı (SİHA), geçtiğimiz haftadan itibaren görev yapmaya başladı. Bayraktar TB2 taktik İHA, yine yerli olan Roketsan üretimi MAM-L akıllı mühimmatı kullanıyor. Türkiye, böylece millî füze ve silahlı İHA üretip kullanabilen 6 ülkeden biri oldu.”

Haberde, Selçuk Bayraktar’ın paylaştığı fotoğraflar da yer alıyor ve İHA roketinin üzerinde, “Ömer Halisdemir 7/24 izindeyiz” notu dikkat çekiyordu…

Bu gün ümmetin ve gönül coğrafyamızın medâr-ı iftiharı Türk Devleti’nin yerli ve millî tasavvur mücahitleri olan ve çok hayatî projelere imza atan teknik ekiplerin, kuruluşların ve başındaki ilgili zevatın neden CHP’nin hedefinde olduğunu, ilgili partinin görevlilerinin beyanlarından anlayabiliriz.

Yerli ve millî projeleri ve proje başındakileri hedef alan bu siyâsî hareketin tek mahareti budur!

Projelerin liderlerini, ailevî yakınlıklarını, bazen mensubu olduğu kurumun gücünün büyüklüğünü hesap ederek ülkeye verebileceği menfi tahribatın hesabını yapar, dolaylı veya doğrudan hedefe koyarak, “Çamur at, tutmazsa izi kalır!” sloganının mîrasyedisi olduğunu belli eder.

***

Yakın tarihimizden birkaç misâl verelim…

İnsan Hakları Derneği adlı ve kime hizmet ettiği aşikâr olan derneğin Diyarbakır Şubesi’nin kurucusu olan Bay Sezgin Tanrıkulu’nun ve herzelerinin dosyası, ayrı bir yazı konusudur.

PKK’ya yakınlığıyla bilinen CHP’li vekil Sezgin Tanrıkulu, terörle mücadelede silahlı insansız hava araçlarının kullanılmasına karşı çıktı. Örgüt elebaşı Karayılan da SİHA’ların kendilerini tavşan gibi avladığını itiraf etmişti. CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, terör örgütüne ağır darbeler indiren silahlı insansız hava araçlarından (SİHA) rahatsız olduğunu söyledi.

Tanrıkulu, “terörle mücadele edileceğini, ancak bunun hukuk kuralları içinde olması gerektiğini” söylüyor. İnsanların hayatının ehemmiyetinden dem vuruyor.

Niyet okuma gibi bir niyetimiz yok, elhamdülillah; insan hayatı dediğinden neyi anladığı, o kişinin cemaziyelevvelinde gizlidir.

Ayrıca CHP’nin TBMM’deki ölçüsüz lâfları ile maruf sözcüsü Özgür Özel’den de bahsedelim… Terörün belini kıran İHA ve SİHA’lar, CHP’yi öyle rahatsız etti ki, Özgür Özel, Cumhurbaşkanı üzerinden Selçuk Bayraktar’ı hedef aldı. Aklı sıra “dâmâtlığını” kastederek, kimi zaman vesâyet, kimi zaman da Marksist/Leninist dostlarının ihtilâlci metodundan dem vurarak aba altında sopa göstermeye çalıştı.

Taife-i lâikosların ve de sosyalist tosuncuklarının ağababalarından aldıkları bir nasihat var: “Millete mâl olmuş kahramanları gözden düşürmek için sürekli iftira atın!”

FETÖ’den aldıkları algı operasyonu ameliyesi içinde, gözlerine kestirdikleri Cumhurbaşkanlığı İletişim Ofisi Başkanı’nı hedefe koydular, evinin resimlerini çektiler, olmadık iftiralar attılar. Çünkü Başkanlık, bu şen’i hareketin her türlü fitne operasyonuna karşı, yalanlarını belgelerle gün yüzüne çıkartıyor.

Hele bu hizbin bir “Ağbaba”sı var ki, şeytana pabucunu ters giydirir. Hayâ, edep hak getire! Ecdâdın İlâhî mahreçli bir irfanî kelâmıyla diyelim ki, “yüz perdesi yırtılmış”!

Türkiye lehine olan her şeyin düşmanı bu hizbin başındaki zâtın “sabah farklı, akşam farklı” kelâmlar eden hâlleri ise ciltlere sığmaz. Araştırmacılara ve siyaset bilimi yazarlarına, beşer tarihinde eşi menendi olmayan garipliklerle dolu bir doküman olur.

Bir Tank-Palet Fabrikası itirazı var ki, inanın akıllara ziyan! Ya Şehir Hastanesi hakkındaki beyanatları?

***

Niyetimiz, bu hizbin siyasetteki tenâkuz ve tutarsızlıklarını not etmek değildir. Ancak milletimizin bekâsı, ümmet-i İslâm’ın hayrına olan her türlü vesîleyi baltalamak için âdeta seferber olmaları, kıymetli vatan evlâtlarına olmadık bühtanlar atmaları karşısında “dilsiz şeytan olmamak” adına birkaç kelâm söylemek farz olur.

İlâhî bir musibet olan zerre-i Korona karşısında milletimizin gıpta edilen mücadelesini önce alaya aldılar. Olmadı, imanımızdan gelen, “Veren el, alan elden üstündür” tasavvuru ile dünyanın maddî olarak güçlü ülkelerine bile yaptığımız yardımı küçümsediler. Sonra İngilizlerin bile kabul etmediği yalanını söylediler. Muvaffakiyetle görev yapan Bakanlardan bazılarını hedefe koymaları tesadüf değildi. Mayalarında var; bu kıymetteki görevlileri gözden düşürmek (!) için önce aileden başlarlar, olmazsa bürokrasideki geçmişlerine bühtan ederler.

“İçişleri, Millî Savunma, Sağlık, Tarım ve Orman Bakanlarımız bu hizbin iftiralarına uğradılar” dersem kifayet eder.

***

Siyaset, bir idealin/medeniyet tasavvurunun devlet aklı vâsıtasıyla hayat bulup “devlet” dediğimiz mekanizmayla insan topluluğunun beşerî ölçülerde refah bulmasının icra edildiği metot veya uygulamalar bütünüdür. Günümüzde, bizim ülkemizde bu metotlar siyâsî partiler vasıtasıyla icra-i hayat buluyor. Her siyâsî topluluğun belli bir medeniyet tasavvuru, takip ettiği yol ve yordam vardır. Bu yol yordam meşru zeminlerde ve legal şekilde olmalıdır. Üzülerek belirtmeliyim ki, PKK’nın Meclis’teki temsilcisi olan HDP’nin dışındakilerden şimdilik sadece CHP’ye sözümüz var.

Âdeta Devlet Başkanının şahsına duyulan husûmet yüzünden, Türk milleti lehine olan her şeye karşı olmak gibi bir yanlışın içindeler. Kullanılan dil, takip ve icra edilen muhalefet şekli sakat ve hastalıklı! Başkasının harem-i ismetine girmek, ülkeyi yabancılara şikâyet etmek veya iktidarın tökezlemesi için fitne ve fesat tezgâhları kurmak/kurdurmak, siyaset yapmak değil, düşman karargâhına bilgi sızdırmak veya tahkimat hırsızlığı yapmak gibi bir durumdur.

Sabah akşam, “Bu hizip yine ne münasebetsizlikler yapacak?” diye endişeleniyoruz(!). Bizim yaşımız, gördüklerimiz bize… Haktan ayrılmadan, hakkı dillendirmemizi söylüyor, “Dilsiz şeytanlardan olmayalım” diyoruz. Görevimiz, Allah’ın rızâsıyla seferde olmaktır.

Vesselâm...