CHP’nin yeni altı okunda neler var?

Kapalı kapılar ardında ABD ile en yakın ilişkiyi kendisinin geliştirdiğini düşünen her aktörün gönlünde bir aslan yatıyor. Bunu gayet iyi bilen ABD ise, her aktörün gönlünü çelecek bir elma şekeri vaat ediyor. İktidarı seçmenin değil, ABD’nin verdiğini düşünen bu aktörler de en Amerikancının kendileri olduğunu gösterme yarışı içindeler. Bu coşkulu yarış, ABD’nin karar verme sürecini etkileyecek hatalı bilgi havuzunu şimdiden garanti ediyor. Ayıdan post, ABD’den dost olmaz.

YAZININ başlığına bakınca, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurdurulan en eski partisinin kabuk değiştirdiği, olağanüstü bir hamleye (!) hazırlandığı, uzaydan aldığı işaretle yeni bir dünya görüşüne kapı araladığı zannedilebilir.

Yaklaşık yüz yıllık bir mazisi olan, kargadan başka kuş tanımayan bu fırka-i halk kalabalığının mayasındaki iksirin formülü ve işin aslı şudur: Vesayet rejiminin şartlarından bilistifade kısa dönem iktidarları hariç tutarsak, hiç iktidar olmayı hak ve hayâl etmeyen CHP’nin Türkiye’deki görevi, “ana muhalefet” payesini uhdesinde bulundurmak, halkçılık masalının aksine halka tepeden bakan, mirasyedi, Jakoben evlâtlarının hak etmediği Cumhuriyet’in millî mirasını tapulamak…

Bir diğer mahareti ise, mevcut iktidarlara her konuda bariyer olmak, gayr-ı kanunî yollarla şeytanî hedefine varmak için her yolun mubah olduğunu kabul eden bir fikir yapısına sahip olmak... Anlaşılır bir ifade ile söylersek, CHP türü bir muhalefet partisinin dünyada eşi menendi yoktur!

Süslü püslü ve sloganik ifadelerine bakınca heyecanlandıran(!), ana muhalefetin amblemindeki altı okun neyi ifade ettiğini meraklılarına bırakalım. Öyle ya, rahmetli Nasrüddin’in darb-ı meselinde ifade edildiği gibi “Gençliğinde de bir şey değildin” hesabıdır…

***

ABD’de yapılan son başkanlık seçimlerinin birinci kazananı Demokratlar, Türkiye’deki ortakları ise Bremen mızıkacıları oldu(!). Bizdekilerin Biden sevdası ise, adeta bir tükenmişliğin ve celladına âşık olanların ruh hâlini yansıtıyor. Siyâset sosyologlarının dediği zorlama ABD ve NATO görüşleri, CHP’yi, CHP-HDP işbirliğinin aşılamaz çelişkilerini zihnen ve zımnen çözeceği varsayımına götürüyor. Bu zihniyet ve siyâset CHP’yi, Millî Mücadele sırasında işgalcilerle mandacı ilişkiler geliştirerek kurtuluşun mümkün olduğunu düşünen aktörlere dönüştürüyor. Bu tavrın CHP’yi giderek ontolojik bir krize sokması kaçınılmazdır. En son Türk Devleti’nin -bihakkın Gara’daki şehitlerimizin ruhaniyetini baş tâcı bilerek- tarihî müdahalesinin akabinde yeni altı oklu “ana muhalefetin” PKKHDP ile ortak dil kullanması, adı geçen hizbin birinci okunun “PKKHDP ile beraber Türkiye’yi Lübnanlaştıralım” şeklindeki yolun işaret taşlarını döşemektir.

Hizb-i KK’nin okundaki ikinci umde ise, Bidenizme körü körüne biat etmektir. Bu bizim yakıştırmamız mı, yoksa acaba aleni şekilde KK’nin dostları ile olan ahdi midir?

Soğuk Savaş’ın bitmesi ve ABD ile Batı blokunun yeni Orta Doğu vizyonu/öngörüsü, Türkiye’nin millî menfaatimizdeki/medeniyet tasavvurumuzdaki mavera ve egemenlik haklarıyla bağdaşmıyor. Sömürge krallığı, müstevlilerin imparatorluklarının en bilineni ABD, İsrail ve onlarla beraber hareket eden Batılı ülkelerin Orta Doğu’da Irak ve Suriye başta olmak üzere birçok ülkenin sınırlarını yeniden çizmek, emperyalistlerin icat ettikleri ve “Kürdistan” diye ifade ettikleri bölge başta olmak üzere yeni etnik/mezhebî siyâsî yapılar inşâ etmek ve de bölgeyi Lübnanlaştırarak merkezî millî/ulus-devletleri dağıtarak içeriden yönetilmesi mümkün olmayan bağımlı siyâsî yapılar ortaya çıkarma istekleri artık aşikâr.

Bu projeye otoriter veya demokratik, güçlü, millî/ulus-devletleri kendisine tehdit olarak gören Körfez monarşileri ve bu parçalanmayla muhtemel rakiplerini bertaraf ederek bu ülkelerdeki Şii/Alevî nüfus üzerinde hakîmiyet kurarak jeopolitik imkânlar elde edeceğini düşünen İran da tam anlamıyla karşı çıkmıyor. Çünkü İslâm dünyasının kalbine bıçak gibi saplanmaya çalışılan Şia hilâlinin mucidi Bay Obama ve şimdiki mirasçısı Bay Biden’dir. Anlaşılan CHP’de anti-Amerikancı kalmamış ve sosyalizm şarkıları çalan monşerler hâllerinden memnunlar.

Yukarıda izah edilen projenin, evveliyatı yüz yıla dayanan bir Sykes-Picot versiyonudur. Başrol oyunculuğu AB’den ABD’ye devredilmiştir. Türkiye’deki ortakları muhalif kliklerden oluşan Bremen mızıkacıları gibidir.

Yaşadığımız zaman diliminde KK’nin şahsında muhalefetin neden koro hâlinde ABD’nin bu projesine karşı çıkan ve direnen Devlet Başkanımızın şahs-ı manevîlerinde sembolleşen düşmanlığının anlaşılması için kâhin olmaya gerek yoktur. Bu anlattıklarımız nedenlerden ötürü Türkiye bu ülkelerin gizli ve açık hedefi hâline geldi. Tabiî ki Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, devlet aklının tarihî ve kadim mirasının sırrını çözdü, aldığı manevî terbiye, o tehlikeyi zaten biliyordu. Gücünün farkında ve o andan itibaren bu projeye karşı direnecek bir hazırlığa yöneldi.

Vesayet sisteminin, darbelerin ve Batılı ülkelerin istihbarat faaliyetlerinin zarar verdiği siyâset ve bürokrasi, yaşadığı tahribata rağmen, yaklaşan tehlikeyi fark ederek tedbirler almaya yöneldi.

Güvenlik sektörünün seçilmiş demokratik iktidar tarafından yönetilmediği ve farklı darbeci grupların varlığı, bu tedbirlerin bütünlüklü bir şekilde gelişmesine mani olsa da -ki biz bunu Gezi kalkışmasında, 17-25 Aralık Yargı-Emniyet darbesinde gördük- bütün namüsait şartlara rağmen yine de siyâset ve bürokrasi bu mücadelede yalnız değildi. Türkiye bu projeyi fark ettiği için tehlikeyi görenler, ellerinden gelenleri yapmaya başladılar.

***

Buna karşılık, Soğuk Savaş dönemi ve vesayet sisteminin şartları içinde düşünen bir kısım siyâsetçi ve bürokrat, bu yeni senaryoya karşı çıkmak yerine desteklediler. Hatta karşı çıkanlara karşı maalesef ölümüne bir mücadele vererek Türkiye’deki iç cepheyi bölmeye çalıştılar. Nitekim bugün bazı yazarlar tarafından “muhafazakâr muhalefet” diye tabir edilen Gül’ün, Karamollaoğlu’nun ve tekebbür abidesi Davutoğlu’nun KK ile beraber olması, altı okun başka bir umdesinin işaretidir.

Milliyetçilik kavramına lâikos solun şerbetiyle sabah kahvaltısı çayı içiren bir hanım başkanla Yeşilçam aktörlerine taş çıkartan bir demokrat delikanlının ortaklığı ise altı okun bir diğer umdesi. Bu mücadele hâlâ devam ediyor.

Biraz hafızalarımızı tazeleyelim… Bütün bu olayların Irak ve Suriye’nin parçalanmasına karşı çıkması ve buna karşı mücadele edeceğinin anlaşılmasıyla Türkiye’yi içine kapatmak amacına matuf olduğu açıktır. Devlet aklını temsilen Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan, bu projeye karşı açıkça mücadele ederken, FETÖ ve PKK’nın terör ve darbe teşebbüsleri dışındaki siyâsî direnç ve komplolarıyla da karşılaştı. Bunları hatırlarsak, bugün Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan karşısındaki ittifakın dış politika mantığını da anlayabiliriz.

Her şeyden evvel, yukarıda saydığımız terör ve darbe teşebbüsleri karşısında CHP’nin nerede durduğunu hatırlamalıyız. CHP, bütün bu sürece rağmen meşru şekilde seçilmiş Devlet Başkanı Erdoğan’ın karşısında durdu. Ancak CHP’den önce Abdullah Gül’ün olayların başlangıcından itibaren gösterdiği ikircikli durumu ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında mevzilendiğini hatırlayalım. Gül açıkça, Türkiye’nin hiçbir şekilde ABD/Batı ve Orta Doğu projesinin karşısında olmaması gerektiğini ihsas etti.

Karnından konuşmayı maharet belleyen Abdullah Gül’den sonra eski Başbakan Ahmet Davutoğlu hizbi de ABD-İsrail ve Batılı koalisyonun Suriye ve Irak’ın parçalanacağı, yeni Skyes-Picot bölüşümünde Türkiye’nin Batı’nın yanında durarak ve HDP’ye taviz vererek en az zararla kurtulacağını, Batı’ya direnmenin mümkün olmadığını ve bunun için de Batı’ya direnmeyi tercih eden Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, usul dairesinde AK Parti’den uzaklaştırılarak Cumhurbaşkanlığı veya Yüce Divan’da etkisizleştirilmesini denedi. Hani şu meşhur Rus uçağının düşürülmesindeki kahramanlığını (!) anlatırken o kibirli hâlini hiç unutamıyorum. CHP’nin altı okunun neyi ifade ettiğini bilen varsa beri gelsin!

***

Aklıselimin, ehl-i imanın şiar edindiği hakikat şudur: Hazreti Muhammed’in (sas) sahabesi Enes bin Malik (ra) anlatıyor ki, Rasûlullah Efendimiz’e bir adam geldi ve “Ya Rasûlallah! Kıyamet ne zamandır?” dedi. Efendimiz (sav), “Kıyamet için ne hazırladın?” diye sorunca, o da, “Allah ve Rasûlü’nün muhabbetini” cevabını verdi. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem Efendimiz, “Öyleyse sen, sevdiğinle beraber olacaksın” buyurdular.

Hazreti Rasûl, bize rehberdir. Düşmanın ne hazırladığından ziyade, bizim ne yaptığımız önemlidir. Düşman ittifakı, HDP/PKK/Öcalan ise başlangıçtan itibaren ABD, İsrail, Batı koalisyonu, Körfez ülkeleri, İran ve içeride de FETÖ ve Batıcıların baskı yahut darbesiyle içeri ve dışarıda her şeyi alacaklarının hesabını yaptılar.

Bu her şey, Türkiye’de demokratik özerklik, HDP’nin koalisyon ortağı olması, Öcalan’ın tahliyesi ve önce Suriye’deki sözde PYD devletinin ve sonra da Suriye, Irak, Türkiye ve İran’daki dört yapılı konfederasyonun başına gelmesiydi. Bütün bu projeler, “Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. İnkâr edenler seni tutup bağlamaları, öldürmeleri ya da sürmeleri için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarlarken Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en iyisidir” İlâhî fermanının bendesi olan Sayın Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yürüttüğü büyük mücadeleyle başarısız oldu.

Ancak bu projelerin başarısız aktörleri, ABD’de Biden’in başkan seçilmesiyle kazandıkları motivasyon ve hırsla yeniden denemek istiyorlar. İlk hedefleri, şu veya bu şekilde seçilmiş Devlet Başkanı Sayın Erdoğan’ı devirmek. Bundan sonraki fasılda ittifakın içindeki her aktör, ilişkide olduğu yabancı devletler, devlet içinde kendileriyle işbirliği yapacaklarını düşündükleri aktörler, büyük sermaye ve medya desteğiyle ittifakın yönetimini ele geçireceğini var sayıyor. Türkiye’de siyâsette ne olacağına ABD’nin karar verdiğini düşünen bu siyâsî elitin böyle düşünmesi gerçekçi değil ama başka türlüsünü bilmedikleri için onların siyâset dünyasındaki gerçeklik bu. O yüzden kapalı kapılar ardında ABD ile en yakın ilişkiyi kendisinin geliştirdiğini düşünen her aktörün gönlünde bir aslan yatıyor.

Bunu gayet iyi bilen ABD ise, her aktörün gönlünü çelecek bir elma şekeri vaat ediyor. İktidarı seçmenin değil, ABD’nin verdiğini düşünen bu aktörler de en Amerikancının kendileri olduğunu gösterme yarışı içindeler. Bu coşkulu yarış, ABD’nin karar verme sürecini etkileyecek hatalı bilgi havuzunu şimdiden garanti ediyor. Ayıdan post, ABD’den dost olmaz.

Allah’ın emrine râm ve Rasûlullah’ı (sas) lider seçenlere korku yoktur. Bizim görevimiz Hakk’ın rızası ile seferde olmaktır. Rabbim, zaferi hak edene nasip eder.

Vesselâm…