CHP işgalindeki İş Bankası

Abbas Hilmi Paşa, Türkiye vatandaşı olmak için CHP’ye bağış olarak 900 bin TL ödeme yapmıştır. Yalnız ödenen bu meblağ, CHP hesabına değil, doğrudan Kemal Paşa’nın hesabına yatırılmıştır. Şimdi bir karşılaştırma yapılsa, Türkiye’ye vatandaş olmak isteyen yabancı birisi, 900 bin TL’yi (elbette günümüzdeki karşılığı olan miktarı) AK Parti’ye yardım için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hesabına yatırmış olsa, nasıl olur? Bu para için neler yazılıp söylenir?

TÜRKİYE’de, 1919-1922 arasında doğuda Ermenistan’a, batıda ise Yunanistan’a karşı verilen savaş, “Millî Mücadele” adıyla bilinir. Bu mücadele döneminde Yunanistan, Mart 1921’e kadar İngiltere’den mâlî ve askerî destek alır. Buna karşılık Türkiye de İngiltere ile hasım olan SSCB idaresi ile yaptığı anlaşmaların sonunda bazı ufak tefek yardımlar alır.

İngiliz işgali altındaki Hindistan Müslümanları, Türkiye’ye karşı büyük bağlılık duygusu ile hareket ederler. O tarihte Hindistan’da Hindular ve Müslümanlar (Bangladeş-Pakistan) henüz ayrılmamıştır. Müslümanlar, Yunanistan’a destek olan İngiliz hükûmetini protesto etmek için defalarca grevler, yürüyüşler, mitingler yaparlar. Türk halkına yardım için aralarında topladıkları parayı (675 bin TL) Türkiye’ye gönderirler.

Kime göndermişler?

TBMM Başkanı, Devlet ve Hükûmet Başkanı da sayılan Kemal Paşa’ya… (Cumhurbaşkanlığı Arşivi, A.III-10-a, Dos.44, F.47, F.10-23, Türk İstiklal Harbi, İdari Faaliyetler, C.VII, s.175)

Peki, Hindistan Müslümanları niçin Türkiye’ye yardım etmişlerdir?

Türkiye’de Halîfeliğin kaldırılacağını tahmin ettiklerinden ve lâik bir devlet tesis edileceğini bekledikleri için mi? Hayır!

Hindistan Müslümanları, Osmanlı Devleti’ne/Halîfeye  kendilerini bağlı sayarlar. Her hâl ve şartta ona yardım etmeye çalışmışlar bu yüzden.

Buna karşılık, lâik bir devletin ya da toplumun Türkiye’ye yardımı olmuş mudur? Asla olmamıştır! Aksine Türkiye’de Millî Mücadele, lâik devletlere ve dolayısı ile lâikliğe karşı yapılmıştır. Ama savaştan sonra Türkiye, yüzünü kendisine yardım eden Hindistan Müslümanları gibi topluluklara değil, kendisini işgal eden lâik/Hıristiyan topluluklara dönmüştür.

Hindistan Müslümanları Türk değildir. Dolayısı ile Türklük nedeniyle Türkiye Türklerine yardım etmiş değillerdir. Müslüman olan Türkiye Türklerini kardeş bilmişler, Osmanlı Halîfesine duydukları sadâkat nedeniyle de bu yardımı yapmışlardır. Millî Mücadele’ye Hindistan Müslümanlarının yardımı, tümüyle İslâmî ilkelerin bir sonucudur.

***

Hint Müslümanları para yardımlarını niçin Kemal Paşa’ya göndermişlerdir? Türkiye’de TBMM, Devlet ve Hükûmet Başkanı sayılan birine göndermeleri doğal değil midir? Ankara’daki PTT müdürüne ya da Kadastro şefine göndermeleri akla uygun değildir.

Buna karşılık Kemal Paşa’nın kendisine gönderilen bu parayı ne yapması beklenirdi? Hazîne’ye aktarması, kendisinin görevi icabıdır.

Ancak o böyle yapmamış, Hindistan’dan gelen bu 675 bin TL’yi kendi parası gibi şahsî hesabında alıkoymuştur. O dönemde gelen paranın miktarını ve nerede tutulduğunu da kimsenin bildiği yoktur.

Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz öncesinde, ordunun ihtiyaçları için para gerekli olmuştur. Kemal Paşa, hesabında tuttuğu yardım parasının 500 bin TL’sini Millî Savunma Bakanlığı’na aktarır. Savaş bittikten sonra Hükûmet, Millî Savunma Bakanlığı’na aktarılan paranın 380 bin TL’sini iade eder.

Hükûmet içinde ve TBMM’de hiç kimse bu paranın iadesine itiraz etmez. Edemez. Kemal Paşa’nın kişisel parası imiş gibi işlem yapılır.

***

Sabahattin Selek (1921-1990), Kemal Paşa’nın kendi hesabındaki yardım parasından 110 bin TL’yi, yine yardım olarak Yunan işgaline uğramış bölge halkına dağıttığını iddia eder. (Anadolu İhtilâli, C.1. İstanbul 1987,s.143)

Selek’in dışında bu dağıtımı duyan gören olmamıştır. Büyük Taarruz öncesinde ordunun ihtiyaçları için Kemal Paşa’nın ödediği 500 bin TL’yi duyup gören Hükûmet, bu parayı 380 bin TL olarak, daha üzerinden bir yıl geçmeden ödemişken, işgale uğramış bölge halkına verildiği iddia edilen 110 bin TL’yi de görüp duymuş olsaydı, behemehâl geri ödemesini yapardı.

Ancak halka yardım için kullanıldığı iddia edilen bu 110 bin TL’yi ne yazık ki Sabahattin Selek’ten başka gören bilen yoktur ki iadesi de yapılamamıştır. Yazık olmuştur!

Ancak Selek’in bu iddiası karşılıksız kalmaz ve daha sonra kendisi CHP milletvekili yapılır.

***

1924’te kurulan İş Bankası’nın kuruluş sermayesinin 250 bin TL’si, Kemal Paşa’nın Hindistan Müslümanlarından gelen yardım parasındaki hesabından ödenmiştir.

Bu hesap elbette Hindistan yardım paraları ile sınırlı kalmamıştır. 1927’de Mısır eski hidivlerinden Abbas Hilmi Paşa, Türkiye vatandaşı olmak için CHP’ye bağış olarak 900 bin TL ödeme yapmıştır. Yalnız ödenen bu meblağ, CHP hesabına değil, doğrudan Kemal Paşa’nın hesabına yatırılmıştır.

Şimdi bir karşılaştırma yapılsa, Türkiye’ye vatandaş olmak isteyen yabancı birisi, 900 bin TL’yi (elbette günümüzdeki karşılığı olan miktarı) AK Parti’ye yardım için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hesabına yatırmış olsa, nasıl olur? Bu para için neler yazılıp söylenir?

Ancak 1920’lerin ve 1930’ların Türkiye’si elbette farklıdır. Bir defa Türkiye, CHP demektir. CHP ise Kemal Paşa… Bunların arasında fark gözeten ise doğrudan haindir ve belki de yabancıların ajanıdır.

Kemal Paşa’nın ölümünden kısa bir süre önce Hindistan paralarından gelen yardım ile başlayan ve Hidiv’in ödemeleri ile işleyen “2 no’lu” banka hesabında, 1 milyon 519 bin 892 TL vardır. (H. Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, YKY İstanbul 2018, s.650-651)

İşte “Atatürk’ün Vasiyeti” denilen olay da buradan başlamıştır!

Kemal Paşa’nın bankada başka hesapları da vardır. Kendisine gönderilen yardım ve bağış paralarını iddiaya göre ayrı bir hesapta tutarak şahsî parası ile karıştırmamıştır. Türkiye’nin ihtiyacı olan İş Bankası’na kuruluş sermayesi olarak, orman çiftlikleri ve benzeri kurumların oluşturulmasında bu paraları kullanmıştır. Oysa iddia konusu harcamaların dışında “2 numaralı” hesapta nakit paradan söz edilmektedir. 5 Eylül 1938’deki vasiyeti ile de bu parayı doğrudan CHP’ye bırakmıştır.

Bir yönetici, kendisine ait olmayan yardım ve bağış parasını kendi partisine mîras olarak bırakabilir mi?

***

Kemal Paşa, TBMM’nin kararı ile “Atatürk” soyadını almıştır. Türklerin atası, ölümünden önce mîrasını Türklere bırakmamış, Türklerin yalnızca küçük bir bölümünü oluşturan CHP’ye (dolayısı ile CHP’lilere) bırakmıştır.

İş Bankası’nda CHP’nin hissesi olan yüzde 28,3’ün gelirinde CHP’nin bir payı yokmuş; yalnızca bu hisseyi temsilen CHP tarafından tayin edilen üç kişilik yönetim kurulu, banka yönetimine katılır imiş…

CHP hissesi olan miktarın geliri ise CHP aracılığı ile Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu’na aktarılır imiş... (Mazhar Leventoğlu, Atatürk’ün Vasiyeti, İstanbul 2011, s.106-108; Ş. Süreyya Aydemir, İkinci Adam, C.III, İstanbul 2018, s.131)

Hâlen İş Bankası Yönetim Kurulu’nda CHP’yi temsil eden üç kişi bulunmaktadır; bunlar eski milletvekilleri Rahmi Aşkın Türeli, Müslim Sarı ve eski SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’dır.

Bir siyâsî partinin İş Bankası’nda yönetim kurulu üyelikleri ile temsil edilmesi, aslında bankanın ticârî durumu ve saygınlığı için de zararlıdır.

Kemal Paşa’nın vasiyetine rağmen yapılacak bir düzenlemenin yanlış olduğu da sürekli tekrarlanmaktadır. Hatırlanmalıdır ki, İstanbul’daki Ayasofya’nın cami olarak kalması da Fatih Sultan Mehmed’in vasiyeti idi. O vasiyeti çiğneyerek Ayasofya’yı cami olmaktan çıkarıp müze hâline getiren CHP’nin şimdi vasiyetten, ölmüş kişilerin de hak ve hukukundan söz etmesi ne kadar inandırıcıdır? 

***

Ticârî bir kurum olan İş Bankası, 1953’ten beri siyâsî tartışmaların odağındadır. Bankanın ticârî itibarının da bu durumdan etkilendiği açıktır.

Türkiye’nin CHP, onun da Kemal Paşa sayıldığı dönemse 1950 seçimleri ile bitmiştir. Bu seçimlerden sonra CHP’nin mal varlığı basında haber olmaya başlamıştır.

Fânî dünyada hiçbir partinin sahip olamayacağı kadar menkul ve gayr-i menkulün sahibi olan CHP’nin mal varlığının meşruiyeti ise tartışma konusu hâline gelmiştir.

Adnan Menderes (DP) iktidarı döneminde çıkarılmış olan ve 16 Aralık 1953 tarihli Resmî Gazete’de 6195 sayısı ile yayınlanan “CHP’nin Haksız Kazançları Hakkındaki Kanun” ile CHP’nin bütün menkul ve gayr-i menkul mal varlığı Hazîne’ye devredilmiştir. CHP’nin İş Bankası’ndaki hisseleri de Hazîne adına Ziraat Bankası’na aktarılmıştır.

Elbette CHP tarafı, 27 Mayıs Askerî Darbesi ile Adnan Menderes’ten bunun hesabını sormuştur. Darbe sonrasında kurulan Yassıada Mahkemesi kararlarında, CHP’nin mal varlığını Hazîne’ye devreden kanun da Menderes’in suçları arasında sayılmıştır.

Yassıada Mahkemesi üyeleri, sonradan kurulan Anayasa Mahkemesi üyesi olarak tayin edilince, Anayasa Mahkemesi de 11 Ekim 1963 günü aldığı 963/124 sayılı kararı ile TBMM’nin çıkardığı 6195 sayılı kanunu iptal etmiş, CHP’nin bütün mal varlığı tekrar CHP’ye iade edilmiştir.

Ayrıca Anayasa Mahkemesi’ndeki CHP’li darbeci üyeler de hem partilerine olan minnet borçlarını ödemişler, hem de Adnan Menderes ve partisinden intikamlarını almışlardır. (Şevket Çizmeli, Menderes Demokrasi Yıldızı, İstanbul 2007, s.688)

***

Türkiye 12 Eylül 1980’de bir askerî darbe daha yaşamıştır. Darbe lideri Kenan Evren, Türkiye’de sağ-sol adıyla anılan terörden siyâsî partileri sorumlu tutmuş ve 16 Ekim 1981’de çıkardığı 2533 sayılı kanun ile partileri kapatmıştır.

Bütün partiler kapatılmışken CHP’nin açık tutulması, hikâyeye uygun düşmemişti. Üstelik sağ-sol çatışmalarında CHP doğrudan solun tarafı olmuştu. Bundan dolayı CHP de kapatılmış, taşınır taşınmaz bütün mal varlığı ve bu arada İş Bankası’ndaki CHP hissesi de yeniden bir kere daha Hazîne’ye aktarılmıştır. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu da 1982 Anayasası 134’üncü Maddesi ile birleştirilmiş ve Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu adı verilen kuruma ihtiyacı olan meblağ doğrudan ve bütçe ile Hazîne’den karşılanmaya başlanmıştır.

***

Bütün siyâsî hayatını “Menderes’in devamı olmak” iddiasına bağlayan Süleyman Demirel başkanlığındaki dönemin iktidarı ise, 1992’de çıkardığı kanun ile 12 Eylül darbe döneminde çıkarılan 2533 sayılı yasayı iptal etmiş, “siyâsî partilerin yeniden kurulmasını” öngören düzenleme ile CHP’nin tekrar kurulmasını sağlamıştır.

Tabiî bütün taşınır taşınmaz malları ve bu arada İş Bankası’ndaki hisseleri de yeniden CHP’ye iade edilmiştir.

Süleyman Demirel bu yasa ile hem Adnan Menderes’ten, hem de Kenan Evren’den CHP ile birlikte intikam almış, kısa bir süre sonra Nisan 1993’te Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümü üzerine CHP’lilerin o dönemki partileri ve hükûmet ortağı SHP (Sosyal Demokrat Halkçı Parti), Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı seçilmesi için lâzım gelen desteği sağlamıştır.

***

Demokrasi idarelerinde seçim yarışı eşit şartlar altında yapılır. Hiçbir partiye ya da adaya diğerlerini mutlak bir şekilde alt edecek imkânlar tahsis edilerek seçimlerde yarışmaları beklenmez.

CHP birkaç holdingi alt edecek bir mal varlığına sahiptir. Seçimlerin büyük masraflarla yapıldığı dikkate alındığında, daha işin başında CHP’nin galip olduğu açıktır.

CHP haksız olarak tek parti döneminde gasp ettiği mal varlığından arındırılmalıdır.

CHP diğer partilerle eşit statüde yarışmayı içine sindirmelidir. Bunun için bir sindirim sorunu yaşamamalıdır.

Kanun ile Türklerin atası yani “Atatürk” ilân edilen Kemal Paşa’nın, mal varlığını bütün Türkler yerine yalnızca Türklerin küçük bir bölümüne, yüzde 25’i aşamayan CHP’lilere bırakmış olmasını da “Türklerin atası” unvanı ile açıklamak zordur. Çelişkilidir. Bu çelişkinin de giderilmesi icap eder.

Doğru olan, CHP’nin tek parti döneminde hükûmet marifetiyle, Türkiye’ye vatandaş yapılan kişilerin ödemek zorunda bırakıldığı bağışları ile sahip olduğu taşınır-taşınmaz bütün mal varlıklarının Hazîne’ye bırakılması ve CHP’nin mal varlığı bakımından diğer partilerle eşit duruma getirilmesidir.

Daha önce iki defa yapılan bu işlemin bir daha bozulamayacak bir düzenleme ile sonuçlandırılması da gelecek adına bugünkü Hükûmet’e düşen bir görevdir.

Kemal Paşa’nın vasiyetine rağmen yapılacak bir düzenlemenin yanlış olduğu da sürekli tekrarlanmaktadır. Hatırlanmalıdır ki, İstanbul’daki Ayasofya’nın cami olarak kalması da Fatih Sultan Mehmed’in vasiyeti idi. O vasiyeti çiğneyerek Ayasofya’yı cami olmaktan çıkarıp müze hâline getiren CHP’nin şimdi vasiyetten, ölmüş kişilerin de hak ve hukukundan söz etmesi ne kadar inandırıcıdır?

Fatih Sultan Mehmed’in vasiyetini önemsiz ama Kemal Paşa’nın vasiyetini önemli eden bir kural yoktur. Bir şey doğru ise, herkes için doğrudur, yanlış ise de yine herkes için yanlıştır.

Üstelik yukarıda yer alan açıklamalarda değinildiği gibi, Kemal Paşa’nın CHP’ye mîras olarak bıraktığı meblağ, kendisinin şahsî malı değildir. Hindistan’dan gönderilen, vatandaşlık için bağışlamak zorunda bırakılan para, Kemal Paşa’nın şahsî malı sayılabilir mi?

Kemal Paşa’ya ait olmayan bir paranın ve o para ile sahip olunulan İş Bankası hisselerinin, asıl sahibi olan Türk halkına (onun için Hazîne’ye) devredilmesi, Hükûmet’in ertelenemez, vazgeçilemez ve ihmâl edilemez görevleri arasındadır. Değilse, İş Bankası Yönetim Kurulu üyeliğine CHP’li üyeler değil, üç tane Hindistanlı Müslüman tayin edilmeli ve böylece bu paranın aslî sahipleri doğrudan paraya tasarruf edebilmelidir.