CHP: Hakikî mürteci

Güncelin cahillerini de, her şeyin eskisi gibi, hattâ ondan da kötüsü olması için çabalarken görüyoruz. İşte gerçek muhafazakârlık bu! Daha kıvamlısını söyleyeyim hattâ: İşte gerçek irtica bu! Bugünün Türkiye muhalefeti, gösterdiği reaksiyonla vatanseverlere demek istiyor ki, “Söyledikleriniz doğruysa niçin bize bir şey olmuyor?”.

SALGIN günlerinin başlangıcında virüsün niteliği, niceliği, verdiği dersler ve düşündürdüğü fikirleri sıralıyor, içtimaî ve iktisadî anlamda artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını yazıyorduk…

Ancak bu işin tam da yazdığımız gibi olmayacağını düşünüyorum artık.

Çünkü değişen hiçbir şey yok!

Çünkü cahil insan, nankör!

İman edenlerin iman artışı nasıl bir seviyeye eriştiyse, etmeyenlerin inkârları da aynı seviyede…

***

Muhafazakârlık, toplumumuzda mütedeyyin, mazbut ve dindar kesimin çok sarıldığı bir kavram.

Bu kavramın kullanım sebebi, “değerleri korumaktan” ileri geliyor.

Bunu kullanan kesimin diğer kesim tarafından “irtica” ile suçlanması da bu yüzden…

Salgının başlangıcından itibaren hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söyleyenler, içtimaî anlamda büyük değişimlerin yaşanacağını ve bu değişimlerin insanî ve imanî anlamda kontrol edilmesi gerektiğini söyleyen ve kendisini muhafazakârlıkla tanımlayan kesim…

İcraatıyla da bunu gösteriyor ve geleceğe hazırlanmanın hakkını veriyor.

O kesimin gurur duyduğu birileri, ülkemizi yerli cihazlar üreterek geleceğe hazır hâle getirmeye çalışıyorlar.

Hiçbir şeyin değişmemesi için elinden geleni yapansa, bu ülkenin müzmin muhalefeti…

E öyleyse, kendisini ileri eşiklerden geçmeye şartlayan tarafın kendini tarif ederken kullandığı “muhafazakâr” kavramı kime daha çok yakışıyor?

***

Ebu Cehil’in lakabı, İslâm evvelinde Ebu’l-Hikme idi. Yani “Hikmetin Babası”… Hikmetli sözler ederdi zira. Geçmişten gelen tecrübeleri aktararak…

İslâm’ın tebliği ile birlikte uğraştığı tek şey, kurduğu sisteme ve kendisine olan inancı, ilerinin eşiklerine serdiği korku halılarının kaldırılmasını engellemek adına İslâm’a düşmanlık oldu.

O ve beraberindekiler sürekli mucizeler görmek istediler. Hem de inatla inanmamak üzere…

Hâlbuki mucize, iman etmeyene tesir etmez; tarih de, güncel de buna şâhit… İman edeninse sadâkat ve ihlâsını arttırır.

Bir de o ve beraberindekiler, kendilerine tebliğ edilene iman etmedikleri için hemen cezalandırılmaları gerektiğini söylediler. Zira iddia ettiklerine göre, tebliğ edilen şey hakikat olsaydı, onlar inkârlarının karşılığını mutlaka derhâl görürlerdi. Onlara göre, kendilerine yalan söylendiği için böyle bir şey olmuyordu.

Onlar kendilerinden biliyorlardı ki, kendi sistemlerinin dışına çıkana kendileri derhâl bir ceza verirlerdi…

İşte böyle, müminlerin imtihanı, iman etmeyenlerin varlığıdır.

Bundan şikâyetçi olmayacağız. Zira imtihan dünyasındayız…

Güncelin cahillerini de, her şeyin eskisi gibi, hattâ ondan da kötüsü olması için çabalarken görüyoruz.

İşte gerçek muhafazakârlık bu!

Daha kıvamlısını söyleyeyim hattâ: İşte gerçek irtica bu!

Bugünün Türkiye muhalefeti, gösterdiği reaksiyonla vatanseverlere demek istiyor ki, “Söyledikleriniz doğruysa niçin bize bir şey olmuyor?”.

Zira kendileri, iktidarı ellerine aldıklarında kendilerine itaat etmeyenlere türlü zulüm ve işkencelere girişiyorlar.

Bu yüzden bizden de aynını bekliyorlar.

Biz bu karşılığı göstermeyince, küfür, inkâr ve saldırganlıkları daha da artıyor.

Enfâl Sûresi’nde (32-34) şöyle buyuruyor Cenâb- Hakk:

“Bir vakit de, ‘Ey Allah, eğer bu Senin katından gelmiş bir hak kitap ise, hiç durma, üstümüze gökten taşlar yağdır veya bize daha acı bir azap ver’ demişlerdi.

Hâlbuki Sen içlerinde iken, Allah, onlara azap edecek değildi. İstiğfar ettikleri sürece de Allah onlara azap edecek değildir.

Şimdi ise, Allah’ın kendilerine azap etmemesi için neleri var ki? Oysa Mescid-i Harâm’dan men ediyorlar. Üstelik onun hizmetine ehil kişiler de değiller. Çünkü onun hizmetine ehil olanlar, ancak müttakilerdir. Lâkin çoğu bunu bilmezler.”

***

Bu ülkenin muhalefetine cevap verirken, bu ülkede hayatta kalmalarının sizin yüzüsuyu hürmetinize olduğunu söyleyin ve çatlamalarını seyredin, yeter!

Üzülmeyin o zavallıların söyledikleri karşısında, hiddete de kapılmayın…

Öyle ya, 15 Temmuz’da darbe gerçekleşmez sizin yüzüsuyu hürmetinize, “Olmadı, çünkü tiyatroydu” derler…

Salgın sizin yüzüsuyu hürmetinize daha hafif atlatılıyordur, “Siz ne yaptınız ki? Allah ne bilir ki? Bilim var” derler.

Deyiniz ki, “Öfkenizde boğulun!”…

Bakın, Metin Külünk Ağabey yazdı da bir plânları daha çöktü!

Bu Devletin nasıl işlediğini nasıl görsün kalpleri mühürlü, gözleri kör olanlar?

Hakikî mürtecilere acıyın!

Ama onları irticaya inandırana acımayın!