CHP değişime engeldir

CHP yönetimi bir yandan en büyük holdinge, diğer yandan yüzde 20-25 aralığında kalıplaşmış bir seçmen kitlesine sahip olmanın iktidar hazzını yaşamaktadır. CHP, Batı değerlerinin gardiyanlığını üstlenmesinden dolayı İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nden başka bir şey değildir. Kuruluş yaşında bile samimî davranamayan CHP’nin hak ve özgürlükler konusunda katkıda bulunmasını beklemek gerçekçi değildir.

CHP yüz yaşında 38’inci Olağan Genel Kurulunu 4 Kasım 2023 Cumartesi günü yaptı. Beklenenin aksine Kemal Kılıçdaroğlu (KK), genel başkanlık seçimini kaybetti, bu unvana ilk kez aday olan Özgür Özel (ÖÖ) ise kazandı.

Pek çok kimse ÖÖ’nün Ekrem İmamoğlu’na vekâleten ve onun adına bu seçim yarışına girdiğini ileri sürse de görünüşte ÖÖ seçimi kazanmıştır. Bu seçim CHP için yeni bir umut olabilir mi? Bu soruya olumlu cevap vermek kolay değildir.

KK, Meclis’te kameralar önünde milletvekillerine karşı uygunsuz birtakım el kol hareketleri gibi bazı işleri olsa bile genel olarak kibar/efendi biri olarak genel başkanlık dönemini tamamlamıştır. Kendinden önceki Genel Başkan Deniz Baykal’ın uygunsuz bazı işleri hakkındaki kasetlerinin FETÖ tarafından piyasaya sürülmesi KK için genel başkanlık yolunu açmıştır. Oysa KK’nın DSP’den adaylığını Ecevit kabul etmediği hâlde, Baykal onun seçilmesini ve parti yönetiminde görev vererek şöhret olmasını sağlamıştır. KK ise Baykal sayesinde elde ettiği şöhreti Baykal’ın tasfiyesi için kullanmıştır. KK’nın siyâsî hayatında Baykal’a karşı yapılan bu işin içinde yer alması unutulmayacak, sicilinde kalacaktır.

KK, CHP seçmeni dışındaki toplum kesimleri ile helâllik alarak CHP’nin sınırlarını zorlamış, onlara karşı bir siyâsî açılım yapmaya çalışmıştır. Ancak bu helâllik söylemini lafta bırakmış, CHP’nin tek parti zamanında yaptıklarını reddedememiştir. Bu konuda ikircikli bir dil kullanması, helâllik istediği toplum kesimleri arasında güvensizliğe yol açmıştır.

KK’nin ikinci önemli açılımı ya da siyâsî tercihi PKK’nın partisi HDP’ye karşı olmuştur. Onlarla AK Parti’ye (Cumhur İttifakı’na) karşı ittifak yapmıştır. PKK/HDP’yi koruyan bir dil kullanmıştır. Bu ittifak ile 2019 Yerel Seçimlerinde İstanbul ve Ankara gibi illerin belediye seçimlerini kazanmıştır. Ancak bu ittifak 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerini kazanmaya yetmemiştir. Bunun dışında KK’nın önemli siyâsî başarısı, “Altılı Masa” ittifakıdır. AK Parti’den kopan ne kadar eski siyasetçi varsa, KK adeta onları ödüllendirmiş, kendi parti listesinden Meclis’e girmelerini temin etmiştir.

Altılı Masa ittifakı (ve PKK/HDP’nin desteği) Cumhurbaşkanlığı Seçimleri için yetersiz kalmıştır. FETÖ’cülüğünden kuşku duyulamayacak Taraf gazetesi yazarı Yüksel Taşkın, 14 Mayıs 2023 Genel Seçimlerinde KK’nın yardımı ile CHP İzmir Milletvekili seçilmiştir. CHP’lilerin iddiasına göre “Balyoz ve Ergenekon Dâvâları, Kemalistlere/CHP’lilere karşı FETÖ/Hükümet eliyle yapılan bir kumpastı ve bunu dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin idare etmişti”. Oysa Sadullah Ergin, 14 Mayıs 2023’te Ankara Çankaya bölgesinde CHP listesinden milletvekili seçilmiştir. Böylece KK’nın deyimi ile CHP’li seçmen “tıpış tıpış ona oy vermiştir”. Bu iki isim örneğinde görüldüğü gibi, KK, genel başkan seçilmesinde yardımını gördüğü FETÖ’ye siyâsî minnet borcunu mu ödemiştir, yoksa bu isimlerin katkısı ile Cumhurbaşkanlığı Seçimini kazanacağını mı hayâl etmiştir? KK bu seçimi kazanamadığı için, yalnız FETÖ’ye karşı siyâsî minnet borcu seçeneği kalmaktadır.

CHP’nin 38’inci Genel Kurulu hakkında, “sadece CHP’nin 100 yaşına ulaştığı, CHP’nin ilk kongresini 1919’da yaptığı” gibi tuhaf iddialar sürekli tekrarlanmıştır. Oysa bu iddialar CHP için utanç vericidir ve hiç de övünülecek hususlar değildir. Çünkü CHP’nin dışında başka bir partinin 100 yaşına ulaşamayışı CHP’nin ayıbıdır. Kurulan partileri zorla kapatan, yöneticilerini idam ettiren, Devlet’i bir parti devleti hâline getiren, Türkiye’yi özel mülkü gibi gören CHP’nin tek parti idaresidir bunun sorumlusu. Bunlar cumhuriyet adına, demokrasi adına yüz kızartıcı işlerdir.

CHP’nin tek parti döneminde, 1935 ve 1937 Genel Kurullarında (CHP’liler genel kurul yerine “kurultay” demektedir) alınan kararla valiler CHP’nin il başkanları yapılmıştır. Hatta bununla yetinmemişler, dönemin (1924-1941) Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi bile CHP Ankara İl Başkanı yapmışlardır. Benzeri uygulamalar ancak Mussolini İtalya’sı ve Hitler Almanya’sında görülmüştür.

CHP 1924 Anayasası’nı kuvvetler birliği kuralına göre tanzim etmiştir. Milletvekilleri hem bakanlık, hem de İstiklâl Mahkemesi üyeliği yapmışlardır. Başbakan ve Cumhurbaşkanı bu görevlerine rağmen orduda da görevlerine devam etmişlerdir. CHP idaresi bununla yetinmemiş, 1935 Kurultayında CHP’nin altı okunu anayasa maddesi olarak yazdırmıştır.

CHP Genel Başkanı Kemal Paşa’nın icadı sayılan yapay dil ve tarih tezi de bir devlet politikası hâline getirilmişken 1939 Kurultayı ile bu tezler terk edilmiştir.1947 Kurultayında Genel Başkan ve Cumhurbaşkanı İnönü, altı okun anayasadan çıkarılmasını istediğinde, Sağ kesimin yere göğe koyamadığı Celal Bayar buna karşı çıkmıştır. 1961 ve 1982 Anayasalarında da CHP’nin altı oku “Atatürk İlkeleri” adıyla yerini korumuştur.

Şimdi CHP’li yöneticiler, yerli yersiz kuvvetler ayrılığı ilkesini Türkiye’nin sorunlarını çözecek bir kurtuluş formülü olarak savunmaktadırlar. Ancak kuvvetler birliğini içeren 1924 Anayasası’nı ve uygulamalarını da dokunulmaz ve tartışılmaz görerek benzersiz bir çelişkili görüntü vermektedirler. Kurumların siyaset dışında kalmasını savunmalarına karşılık Anayasa’dan altı okun çıkarılmasına şiddetle muhalefet etmektedirler.

CHP, ilk kongresinin Sivas Kongresi olduğu iddiası ile aklın ve tarihin sınırlarını zorlamaktadır. Aslında bu iddia Kemal Paşa’ya aittir. CHP kendisinin 9 Eylül 1923’te kurulduğunu iddia ederek yüz yaş kutlamaları yapmaktadır. Diğer taraftan ilk kongresinin Sivas Kongresi olduğu iddiası ile kuruluş tarihinin 1923 değil, 1919 olduğunu ileri sürmektedir.

CHP’nin kendi kuruluş tarihi hakkındaki iddiaları inandırıcı olmadığı gibi, bu tutumu ile Sivas Kongresi’ni ve Millî Mücadele’yi tekelleştirmeye çalışmaktadır. Oysa Sivas Kongresi, bir mandacılık kongresidir. Kongrede üç gün boyunca ABD mandası tartışılmıştır (Uluğ Iğdemir, Sivas Kongresi Tutanakları, TTK, Ankara 1999).

Kongre sonunda Kemal Paşa, Rauf Orbay ile birlikte “Türkiye’de ABD mandası şartlarının incelenmesi için bir heyet gönderilmesini” ABD Kongresi’nden istemiştir. İkinci Genel Başkan İsmet İnönü, Ağustos 1919’da Kâzım Karabekir’e yazdığı mektupta, “Türkiye için ABD mandasının gerçekçi olduğunu” bildirmiştir (Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, YKY, İstanbul 2019). Zaten Lozan Anlaşması ve daha sonraki tek parti uygulamaları ile işgal yıllarında bile görülmeyen Batıcılık siyaseti ile ancak bir manda idaresinde görülebilecek işleri CHP yapmıştır.

CHP aynı zamanda taşınır taşınmaz mal varlıkları ile Türkiye’nin en büyük holdinglerinden biridir. CHP bu mal varlığından arınmadıkça bütün yenilik iddiaları boştur. Çünkü mal varlığı şaibelidir. 1921’de Hindistan’dan Millî Mücadele için gönderilen yardım paralarını Genel Başkan Kemal Paşa alıkoyup İş Bankası’nı kurdurmuştur. Günümüzde İş Bankası’nın hâlâ yüzde 33’ü CHP’ye aittir. Kemal Paşa ölürken, vasiyetinde İş Bankası’ndaki hisseleri ve diğer mal varlığı bütün Türk halkına değil, yalnızca CHP’ye bırakılmıştır. Kemal Paşa’nın mirası İş Bankası’ndaki hisseden ibaret değildir. Hazine’nin imkânları ile Çankaya Sarayı yapılmış olsa da tapu Kemal Paşa adına yapılmıştır. 1947’de Hazine’ye ait Çankaya Sarayını Genel Başkan İnönü, yüksek bir fiyata yeniden Hazine’ye satmıştır. Bu iki örnekte görüldüğü gibi, CHP’nin mal varlığı oldukça şaibelidir. Hiçbir CHP yönetimi bu mal varlığını reddetmemiş, “Hazine’nin malı olduğundan biz de Hazine’ye bırakalım” dememiştir.

CHP’nin değişimine doğrudan CHP’nin geçmişi engeldir. Özgürlük ve demokrasi için CHP’nin kendi geçmişi ile yüzleşmesi gerekir. CHP geçmişte, Türk halkına karşı büyük zulümler işlemiştir. O zulümler reddedilmeden, o zulümlerin sembolleri terk edilmeden CHP’nin özgürlük ve demokrasi söylemi bir aldatma aracından başka bir şey değildir.

CHP, tek parti döneminde yaptıklarını reddedemediği gibi ABD zorlaması ile başlayan çok partili demokrasi döneminde de her zaman hak ve özgürlükler için bir tehdit kaynağı olmuştur. Bütün askerî darbelerin nüvesi ve beslenme kaynağı CHP olmuştur. En son 28 Şubat Askerî Darbesi’nde Genel Başkan Deniz Baykal, “ordunun bir sivil toplum kuruluşu gibi davrandığını” iddia ederek darbeyi savunmuştur.

Rasyonel bir değerlendirme ile CHP’nin kendi mal varlığını Hazine’ye bırakması mümkün değildir. Aynı CHP’nin geçmişte Türk halkına yaptığı zulümlerin siyâsî sorumluluğunu üstlenerek yüzleşmesini beklemekse gerçekçi değildir. Yine CHP’nin Anayasa ve diğer idarî mevzuattan tek parti döneminin vurgularının çıkarılmasına taraftar olması da mümkün değildir. Bu değişimler ancak CHP’ye rağmen olabilir. Zaten Türkiye’nin yüz yıllık geçmişine bakıldığında, Cumhuriyet’in ilânı, Birinci Dünya Savaşı’nın galibi İngiltere’nin, 1946’da da çok partili (ve sınırlı da olsa) demokrasiye geçişte ABD’nin zorlamasıyla ve fakat CHP’ye rağmen olmuştur.

Yine yüzyıllık yakın geçmişte hak ve özgürlükler alanında yapılan bütün reformlar, iyileştirmeler ve değişimler CHP’nin rakibi olan partiler marifetiyle ve CHP’ye rağmen olmuştur.

CHP mevcut yapısı ile değişemeyeceği gibi Türkiye’nin değişimine de en büyük engeldir. CHP’de parti içinde yaşanan iktidar mücadelesi yapısal bir değişime yol açmamıştır.

CHP yönetimi bir yandan en büyük holdinge, diğer yandan yüzde 20-25 aralığında kalıplaşmış bir seçmen kitlesine sahip olmanın iktidar hazzını yaşamaktadır. CHP, Batı değerlerinin gardiyanlığını üstlenmesinden dolayı İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nden başka bir şey değildir. Kuruluş yaşında bile samimî davranamayan CHP’nin hak ve özgürlükler konusunda katkıda bulunmasını beklemek gerçekçi değildir.