
29 MART 2022 tarihli habere göre Çin rejiminin, Lopnur ilçesinin çöl
kısmı boyunca trafiği kolaylaştırarak Çinliler için yerleşim alanı inşâ ettiği
ve Taklimakan çölünden geçen üçüncü bir otoyol yaptığı bildirildi.
Çin, son yıllarda Doğu Türkistan’a Çin akınını çekmek ve
Doğu Türkistan’ı tamamen Çinlileştirmek gibi şeytanî plânını gerçekleştirmek
için yüklü miktarlarda yatırım yapıyor ve Doğu Türkistan genelinde çok sayıda
turistik bölge inşâ ederek Çinli yerleşimcilerin ilgisini çekmek istiyor. Bu
minvalde Çin rejimi, Doğu Türkistan’ın Korla şehrine bağlı Lopnur ilçesinin çöl
kısmı boyunca trafiği kolaylaştırmak suretiyle yeni bir yerleşim alanı inşâ
ettiği ve böylece Taklimakan çölünden geçen yeni bir otoyol yaptı.
Verilen bilgilere göre, dünyanın en büyük ikinci çölü
olan Teklimakan çölünü geçerek Lopnur’dan Çerçen’e giden çöl otoyolunun
inşaatına Ekim 2017’de başlandığı ve şu an tamamlanmak üzere olduğu, bu yıl
Haziran ayında trafiğe açılması bekleniyor. Gözlemciler, Çin’in Doğu Türkistan’ı
işgalinden bu yana Doğu Türkistan halkını etkin bir şekilde kontrol altına
almak için kilit bölgelerde Bingtuan (Xinjiang İnşaat ve Üretim Kolordusu)
yapılanması yerleştirerek özel alanlar oluşturup silahlı kuvvetler
yerleştirdiklerini ve tarıma elverişli bölgelerin çoğuna Çinlileri ikâmet
ettirmekle birlikte sözde “istihdam” yalanıyla Uygurları halk arasında “Haşar”
adı verilen zorunlu çalıştırmayla Çinliler için yaşanabilir alan yaratmaya çalıştığını,
nitekim Teklimakan çölünün ortasından geçecek her üç çöl otoyolunun Çinlilerin
bölgeye yerleştirilmesi açısından Çin için hayatî öneme sahip proje olduğunu
kaydetti. (Kaynak: http://www.xjbt.gov.cn/c/2022-03-29/8205479.shtml
https://baijiahao.baidu.com/s?id=1678947030518394973&wfr=spider&for=pc)
***
Suudi Arabistan’daki Uygurlar tehlike altında
30 MART 2022 tarihli habere göre, 2 yıl önce Türkiye’den Suudi Arabistan’a giden ve
burada gözaltına alınan 2 Uygur Türkünün Çin’e iadelerinin an meselesi olduğu
ifade ediliyor.
2020 yılında Türkiye’den Suudi Arabistan’ın yolunu tutan
ve ardından Çin’in talebiyle gözaltına alınan 2 Uygur Türkünün Cidde’de yüksek
güvenlikli bir hapishaneden Riyad’daki geri gönderme merkezine aktarıldığı ve
Çin’e iadelerinin an meselesi olduğu ifade edildi. Hac vazifelerini yerine
getirmek üzere Suudi Arabistan’a giden ve Çin talebiyle tutuklanan 2 Uygur’un
yakın bir zaman içerisinde Çin rejimine iade edilebileceğinden endişe ediliyor.
Din adamı Hamdulla Abdulveli ve arkadaşı Nurmemet Ruzi,
hac vazifesini yerine getirmek amacıyla 2020 yılında Türkiye’den Suudi Arabistan’a
gitmişti. Abdulveli ve Ruzi, hac ibadetini yerine getirdikten sonra Pekin
yönetiminin talebi doğrultusunda, haklarında hiçbir suçlama olmaksızın Suudi
yetkililerce tutuklanıp Cidde’de yüksek güvenlikli Zihban Hapishanesine
gönderilmişti.
Tutuklu Uygurların aile üyeleri, Abdulveli ve Ruzi’nin 16
Mart’ta Cidde’den başkent Riyad’daki bir gönderme merkezine aktarıldığını
söyledi. Aile üyeleri, 2 Uygur Türkünün Riyad’a aktarılmasını Çin’e iade
işleminin habercisi olabileceği şeklinde yorumladı. Hamdulla Abdulveli’nin kızı
Sümeyye Aytürk, kişisel sosyal medya hesabından Suudi yetkililerinin ülkede ikâmet
belgesi bulunan Ruzi’nin belgesini geçersiz kıldığı ve aile üyelerine
tutuklular hakkında bilgi paylaşımında bulunun diğer bir kişiyi daha gözaltına
aldığı yönünde haber aldığını dile getirdi.
Birçok insan hakları örgütü, Suudi Arabistan’ı, Riyad’da
bekletilen 2 Uygur Türkünün Çin’e iade edilmemesi gerektiği konusunda
uyarılarda bulundu. Sümeyye Aytürk, babası ve diğer tutuklu Uygurların Çin’e
iade edilmesinin her an gerçekleşebileceği konusuna dikkat çekerken, babası ve
Ruzi’nin Çin’e gönderilmeleri durumunda Rejim hükûmeti tarafından infaz
edilebileceklerini ve işkence görebileceklerini vurguladı. Uluslararası
kamuoyuna, hükûmetlere ve sivil toplum kuruluşlarına seslenen Aytürk, babası ve
Ruzi için acil yardım talep etti.
Öte yandan Ruzi’nin eşi de iadenin durdurulması hususunda
çağrı yaparken, kocasının Çin’e iade edildiğinde işkenceye maruz kalacağını
söyledi.
Riyad’da geri gönderme merkezinde tutulan iki Uygur’un
yakınları, Ocak 2022’de bir Suudi yetkilinin Abdulveli ve Ruzi’ye, Çin’e sınır
dışı edilmeye psikolojik olarak hazırlıklı olmaları gerektiğini söylediğini
aktardı. Bilindiği üzere, geçen yıl 19 Temmuz’da Çin’in ısmarlamasıyla Fas
yetkililerince Kazablanka Havaalanı’nda gözaltına alınan İdris Hasan, hâlen Fas’ta
tutuluyor. Fas Mahkemesince suçsuz yere tutuklanan İdris Hasan hakkındaki Çin’e
iade kararına küresel çapta tepki gösterilmişti. İslâm âleminden birçok ulema,
Uygurların Çin’e iade edilmesinin “haram” olduğu fetvasını vererek, Çin’in Doğu
Türkistanlı insanlara sistematik soykırım ve ciddî insan hakları ihlâli
uygulamakta olduğuna, Uygurların Çin’e iadesi durumunda yargısız infazla karşı
karşıya kalacaklarına dikkat çekmişti.
Ayrıca Uluslararası Af Örgütü, 4 Nisan’da resmî internet
sitesinden yayımladığı bildiride, Suudi yetkililere 13 yaşındaki bir Uygur kızı
da dâhil olmak üzere tutuklu bulunan dört Uygur Müslüman’ı derhâl serbest
bırakmaları ve Çin’e iade etmemeleri, aksi takdirde hapis ve işkenceyle, hatta
idamla karşı karşıya kalabilecekleri çağrısında bulundu.
Bildiriye göre, Buhalçem Abdullah adlı bir Uygur hanımefendinin
13 yaşındaki kızı ile 30 Mart’ta Mekke yakınlarında Suudi polisi tarafından
gözaltına alındığı ifade edilirken, Buhalçem Abdullah’ın 2020’den beri sebepsiz
yere Suudi hapishanelerinde tutulan Nur Muhammed Rozi’nin eski eşi olduğu
belirtiliyor.
Uluslararası Af Örgütü Orta Doğu ve Kuzey Afrika Genel
Direktörü Lynn Maalouf, 13 yaşında bir kız çocuğun da aralarında bulunduğu dört
Uygur Türkünün büyük çaplı keyfî tutuklama, devlet terörü, baskı ve sistematik
soykırım uygulayan otoriter Çin rejimine iade edilmesinin uluslararası hukuka
ciddî şekilde aykırı olduğunu dile getirdi. Ayrıca bu dört Uygur’u kurtarma
fırsatının kaybolmak üzere olduğunu ifade eden Maalouf, Suudi Arabistan’la
diplomatik ilişkileri olan ülkeler ve hükûmetlerin acilen harekete geçmeleri
gerektiğini ve Riyad idaresini sınır dışı etme eylemlerini durdurmaya ikna
etmesi gerektiğini vurgularken, Suudi Arabistan’ın stratejik müttefiklerinden
olan ABD ve Birleşik Krallık’ın Suudi Arabistan’ın insan hakları ve hukukunu
göz ardı etmesine seyirci kalmaması gerektiğini belirtti.
Bilindiği üzere Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı
Sözleşme’nin bir üyesi olan Suudi Arabistan, işkence veya diğer zalimane
aşağılayıcı muamele ve toplama kampı, hor görme, toplu tecavüz, asimilasyon ve
köle işçiliğe zorlama gibi sistematik soykırım riskinin bulunduğu Çin’e kimseyi
geri göndermemekle yükümlü. (Kaynak:
https://www.facebook.com/ayturuk.uyghur/videos/512081533830176)
***
Birleşik Arap Emirlikleri’nde Çin propagandası
ÇİN, Birleşik
Arap Emirlikleri’nde Uygurlar üzerindeki sistematik soykırımı örtbas etmek için
“Bizim Xinjiang Yahşi Yer” başlıklı bir propaganda yaptı.
Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki (BAE) Çin Büyükelçiliği
ve Doğu Türkistan’daki kukla yetkililerin Uygurlar üzerindeki sistematik
soykırımı örtbas etmek için eş zamanlı olarak yaptıkları bir konferansla Arap
dünyasının gözünü boyamaya çalıştı. Çin Dışişleri Bakanlığı’nın resmî web
sitesinde yer alan bilgilere göre, Video konferans yöntemiyle gerçekleştirilen
toplantıya Çin’in Doğu Türkistan’daki Xinjiang Başkanı Erkin Tuniyaz ve de Çin’in
Birleşik Arap Emirlikleri Büyükelçisi Ni Jian ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin
Çin Büyükelçisi Ali Abid Zahiri ve diğer katılımcılar iştirak etti.
Toplantıda konuşma yapan Komünist Parti üyesi sözde
başkan Erkin Tuniyaz, Doğu Türkistan’da sosyal istikrarın kalıcı olarak
sağlandığı, ekonomik gelişmeler, geçim kaynaklarının iyileştirilmesi ve herkesin
özgürce dinini yaşayabildiği yalanını ortaya atarak, Batı’nın zorla çalıştırma,
dinî baskı, etnik temizlik gibi “şehir efsaneleri” ürettiğini söyledi.
Soykırımın Batı tarafından uydurulduğu safsatasını yenileyerek Arap dünyasını
kandırmaya çalıştı.
Toplantıda komünist yetkililer, Doğu Türkistan’ın
gelişimine ilişkin sahte propaganda videosunun yanı sıra Doğu Türkistan’ın
çeşitli bölgelerinden getirilen ve komünist etki ile baskı altındaki imamlar,
tüccarlar, işçiler gibi sivilleri “toplama kamplarından mezun olan kursiyerler”
olarak tanıtıp yalan ifade vermeye zorladılar.
Çin, son zamanlarda Doğu Türkistan konusunda bir yandan
uluslararası toplumu sahte propaganda yoluyla kandırmaya çalışırken, diğer
yandan Doğu Türkistan’ı ziyaret etmeye izin vermiş gibi yapıyor. Fakat BM başta
olmak üzere diğer insan hakları örgütlerine ve talep eden ülkelere ise Doğu
Türkistan’da özgürce dolaşma izni vermeyi sürekli olarak reddediyor. Gözlemciler,
Çin’in sahte propaganda eylemlerinin BAE ile sınırlı kalmayacağını, Pakistan,
Türkiye, Japonya, Mısır ve İran gibi önemli gördüğü ülkelerdeki
büyükelçilikleri seferber ederek benzer video konferanslar düzenlemeyi plânladığını,
bu iş için yüklü yatırım yaptığını ve bunun Çin’in sahte bir göz boyama oyunu
olarak durmaksızın devam edeceği anlamına geldiğini kaydetti. (Kaynak:
http://new.fmprc.gov.cn/web/zwbd_673032/gzhd_673042/202203/t20220331_10657892.shtml)
***
Çin’e Uygur öğrencileri bırakma çağrısı
ULUSLARARASI insan hakları kuruluşları, 31 Mart’ta Çin’i keyfî tutukladığı İlham Tohti’nin
tüm öğrencilerini derhâl serbest bırakmaya çağırdı.
Amerika’nın Sesi VOA’nın bildirdiğine göre, geçen yıl Aralık
ayında ifşa olan Çin rejiminin “Tutuklular” listesinde yer alan yedi öğrenciden
altısı, Aralık 2014’te üç ilâ sekiz yıl arası hapis cezasına çarptırılmıştı. Ancak
iddialara göre, bahse konu öğrencilerin ceza müddeti bitmesine rağmen hâlâ
serbest bırakılıp bırakılmadığı hakkında net bir bilgi alınamıyor.
İlham Tohti, 1994 yılında, Doğu Türkistan’da Uygurların
karşılaştığı sosyal ve siyasal sorunlar ve Çin’in Uygur halkına yönelik baskıcı
eylemleri hakkında yazmaya başlamıştı. Ocak 2014’te Çin rejim hükûmeti, Uygur
entelektüel ve fikir adamı İlham Tohti’yi “bölücülük” ile suçlayarak tutukladı.
Göstermelik ve yasadışı bir şekilde mahkemeye çıkarılan Tohti, ömür boyu hapse
mahkûm edilmişti.
Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü kıdemli araştırmacılarından Wang
Songlian, Çin’in Doğu Türkistan halkına yönelik son zamanlardaki baskılarının
uluslararası endişelere yol açtığını, yedi öğrencinin gözaltına alındığını veya
zulüm gördüğünü ve Çin’in onları derhâl serbest bırakması ve tüm haklarının
geri iade edilmesi gerektiğini savundu.
İlham Tohti ve öğrencilerinin aynı yıl yargılandığı öne
sürülüyor. Ayrıca Doğu Türkistan’daki soykırım kurbanları veri tabanı ve diğer
insan hakları kuruluşlarına göre Abdukayyum Ablimit, Parhat Halmurat, Ekber Emin,
Mutellip Emin, Şohrat Nijat, Atikem Rozi olmak üzere bu öğrenciler İlham Tohti’nin
görevli olduğu Merkezî Milletler Üniversitesi öğrencileri veya Tohti’nin
kurduğu “Uygur Biz Network”un gönüllüleri. (https://www.voachinese.com/a/human-rights-watch-calls-on-chinato-free-uyghur-scholar-s-students-20220401/6510788.html)
***
BM heyetinin ziyareti öncesinde Kovid-19 virüsünü Şangay’dan
Doğu Türkistan’a taşıdılar
DOĞU Türkistan’daki
Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin 4 Nisan 2022 tarihli Kovid-19 virüsüne
ilişkin basın bildirisinde, Doğu Türkistan’da 9 yeni vaka görüldüğü açıklandı.
Çin propaganda ajansı Xinjiang Günlük Gazetesi’ne göre,
Doğu Türkistan genelinde bir kişiye tanı konulurken, sekiz kişiye de hiçbir
semptom göstermemesine rağmen hastalık teşhisi konularak ayrı tıbbî muayeneye
alındığı bildirildi. Alınan bilgiye göre, Doğu Türkistan’daki son hastanın, 1
Nisan’da Şanghay’dan Urumçi’ye giden Z41 yolcu treni ile seyahati sırasında
trende karşılaştığı birçok Çinliye hastalık bulaştırdığı tahmin ediliyor.
Ayrıca 4 Nisan’da kesin tanı konulan ve hiçbir semptom göstermeyen
sekiz hasta olup, bunlardan beşi Urumçi’nin Gaoshin bölgesinde bulunuyor. Tüm
hastaların Çin eyaletlerinden gelen yerleşimci Çinliler olması, virüsün Şangay’dan
kasıtlı olarak Doğu Türkistan’a getirildiği şüphesini uyandırıyor.
Doğu Türkistan’daki Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin
4 Nisan verilerine göre bölge genelinde 56 vaka görüldü. Bunlardan 11’inin
Urumçi’de, 39’unun Hoşit’de, 6’sının Sanci’de olduğu, şu an Doğu Türkistan’da
kesin tanı konulan ve hiçbir semptom göstermeyenler de dâhil tüm hastaların
komünist yetkililerce belirlenen hastanelerde tecrit edilerek tedavi gördükleri
ve hastalarla yakın temasta bulunanların da karantinaya alınarak gözlemlendikleri
aktarıldı.
Gözlemciler, Çin rejiminin salgın sırasında Doğu
Türkistan halkını sıkı bir şekilde kontrol ettiğini, önceki yıllarda sözde “salgın
karşıtı önlemler” başlığı altında baskısını daha da arttırdığını, katı ve
insanlık dışı uygulamalara başvurduğunu, insanların aylarca evlerine kapı
dışından kaynak yapılarak kilitlendiklerini, Şangay’ı kapatan Çin’in virüsü
bahane ederek Doğu Türkistan’da hiçbir salgın olmasa bile kontrolü sıkılaştırmak
adına karantina ilân edebileceğini ve Mayıs ayında BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinden
bölgeye bir ziyaret gerçekleşeceğini hatırlatarak uluslararası toplumdan sert
tepki gören ve soykırım yapmakla suçlanan Çin rejiminin yıllardır sürdürdüğü
sistematik soykırım suçunu gizlemek için her yola başvurabileceğini kaydettiler.
(Kaynak: https://baijiahao.baidu.com/s?id=1729222451062542659&wfr=spider&for=pc)
***
Toplama kampından kurtulan bir Doğu Türkistanlının hâli
yürekleri dağladı
ÇİN Komünist
Partisi diktasının toplama kamplarına attığı, sayıları 7-8 milyonu bulan Doğu
Türkistanlı soydaşlarımız, muhtelif işkencelere ve beyin yıkama uygulamalarına
tâbi tutuluyorlar.
TamgaTurk haber sitesinde yer alan bilgilere göre, kampların
birinden bırakılan bir soydaşımızın acı verici görüntüsü yürekleri dağladı.
Kamplara atılanların hangi şartlarda tutulduklarının bir başka ispatı olan
görüntülerde, saçı kazınmış bir kadının acı içinde inleyerek ağladığı görüldü.
“Yeniden Eğitim Merkezleri” adı altında kurulan toplama
kamplarına atılan Doğu Türkistanlılar, düzgün bir beslenme imkânı ya da tıbbî
bakım görmüyor ve aksine, insanlık dışı uygulamalara muhatap oluyorlar.
Çin’in işgalci olarak bulunduğu Doğu Türkistan’da 2014’ten bu yana sürdürdüğü
Uygur soykırımı, Hollanda, İngiltere, Kanada ve ABD gibi birçok ülke tarafından
resmî olarak tanınıyor. Uluslararası insan hakları
örgütlerinin raporlarına göre, 1 ilâ 3 milyon Uygur, Kazak, Kırgız ve
Özbek Türkü, toplama kamplarında tutuluyor. Kamp tanıkları ve sızan Çin gizli
belgelerinde 2016’dan itibaren 8 milyon insanın dönüşümlü olarak alıkonulduğunu
gösteriyor ve bu kamplarda tutulan esirler sistematik olarak işkence, tecavüz
ve köleleştirmeye tâbi tutuluyor.
Soykırımın tanıklarından biri olan -gerçek ismi
açıklanmayan- eski Çin polisi Jiang, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir
açıklamada toplama kamplarına “terör” suçlamasıyla masum ve sıradan
Türklerin nasıl kapatıldığını ve ne tür şiddetlere maruz kaldıklarını bir bir
anlatmıştı. (Kaynak:
https://www.tamgaturk.com/toplama-kampindan-birakilan-bir-dogu-turkistanlinin-hali-yurekleri-parcaladi/46391/)