Cezaevinden altılı masaya fırça: “Hiç mi utanmıyorsunuz?”

Siyaseti uzun soluklu görüp ona göre hareket edenler, sadece yakındaki seçimi değil, bir sonrakini de düşünmek zorunda. Bu tür hizaya sokmalara sessiz kalmak, milletin vicdanında yara açar. Varsayalım, içlerinden biri seçilse bile, halkın gözünde “Terör örgütünün siyâsî uzantısı, hapiste olduğu hâlde, bunlara yol haritası çizdi, bir güzel de fırçaladı” diyecek ve hiç unutmayacaktır.

MAYIS’ın son günü Yeni Şafak’taki yazıda “altılı masa”nın örtüsünden bahsetmiş ve yedinci ortağın o masanın altında olduğunu yazmıştım.

Görünmeyen fakat herkesin bildiği ortak, o masadaki liderlere bir mektup yazdı.

Cezaevinden yazılan mektup, pulsuz ve zarfsız da olsa hemen muhataplarına ulaştı.

Bütün gelişmeleri yakından takip ediyormuş.

İçeride olması, takibe mani değil.

Muhalefet liderlerinin söylemlerini, eylemlerini, söylemediklerini mimiklerinden beden dillerine kadar tüm hareketlerini analiz etmeye çalışıyormuş.

Onların yaptıkları açıklamaları tek tek ele almış.

“Biz bu seçimde hakkıyla birinci parti olacağız ve ben başbakan olacağım” diyeni de, “Kendi logomuzla, kendi şanımızla seçime parti olarak tek başımıza gireceğiz” diyeni de yerden yere vuruyor.

“Altılı masa beni ortak aday gösterirse onur duyarım” açıklamasını yapanı ve “Demokrasi ittifakıyla bu seçimde halkın iktidarını kuracağız” diyerek halkın önüne çıkanı da ciddiye almış ve eleştiriyor.

Sadece eleştirse iyi, bir de dalga geçiyor!

Ardından, “Hiç mi utanmıyorsunuz?” diye sorarak hizaya sokuyor.

*

Yedinci ortak, aklımdan geçenleri dile getirmiş.

Her gün sorulması gereken soruyu sormuş.

O liderler halk arasında dolaşırken bazen vatandaşlar daha ağırını dile getiriyor, kimi zaman arkalarından teneke çalıyorlar ama hiçbirinin anladığı yok.

Çünkü anlamak niyetinden uzak hepsi.

Eğer gerçekleri görme isteğine sahip olsalar, aynanın karşısına geçip her gün kendilerine sormaları gerekir: “Hiç utanmıyor muyum?”

Ne gezer?

En ufak bir ihtimâl bile bulunmuyor.

Asla sormazlar. Soramazlar.

Ayna dev gibi gösteriyor olmalı.

Ayrıca tahmin etmek zor değil, her şeyi çok iyi yaptıklarını düşünüyor, her sözlerinin altın yumurta gibi değerli olduğunu sanıyor olmalılar.

*

Haklı olarak muhalefeti eleştirirken, çocukluğundaki çizgi filmi de mektubunda anmış.

“Muhalefet bu yüzde 70’lik kitleye ne diyor? İşte sorun da burada. Henüz derli toplu şekilde bir arada duracak ve ortak bir söylem üretip ortak bir sloganda ‘Voltran’ı oluşturamadıkları için aslında hiçbir şey söylemiyorlar. O kadar çok ve gereksiz şeyi tam bir kakafoni şeklinde söylüyorlar ki sonuçta hiçbir şey söyleyememiş oluyorlar.”

Kendi açısından haklı, çünkü ortak bir söylemleri yok.

Haklı, çünkü o liderlerin ortak bir düşünceleri yok.

Ortak bir noktaları da bulunmuyor.

Sadece Erdoğan’ı devirme arzusu…

Ötesi görünmüyor.

Ortak rüya görmeyenlerin bir masa etrafında arada bir buluşmaları ne işe yarar?

*

Yuvarlak masadaki altı lider, bu sözlerin ne kadarını üstüne alınacak, bekleyelim görelim.

Onlar utanmasa da “kendisinin hapiste bile utandığını” söyleyen yedinci ortak, uzun uzun dalgasını geçtikten sonra yine bir sert uyarı yapıyor:

“Kendinize gelin!”

Yuvarlak masaya otururken plastik gülücüklerle kameralara poz veren altı liderin aslında kendilerinde olmadığını görmüş.

Demek ki takip başarılı, tahlil isabetli.

Biz söyleyince inanmayanlar, artık kabul etmek zorunda kalacaklar o liderlerin hiçbirinin kendinde olmadığını.

Cezaevindeki gizli ortağın bu sözünü hazmedebilecekler mi, onu da bekleyip göreceğiz.

İşimiz ne, bekleriz.

Sabrımızla nam salmışız ne de olsa.

*

Bu kadar ağır eleştirilerden sonra son cümlede gaz vermeyi de ihmâl etmemiş yedinci arkadaş.

Sözlerinin ciddiye alınacağını, üzerinde düşünüleceğini ve gereğinin yapılacağını ümit etmiş olsa gerek.

“Biliyorum, yapabilirsiniz” deyip noktayı koymuş.

Bitirirken her birini gözlerinden öpmediği kalmış.

“Sepet sepet yumurta, sakın beni unutma” yazma gereği duymamış, çünkü unutulmayacağından emin görünüyor.

Bakalım, yedinci ortağın bu sert çıkışına cevap verebilecekler mi?

İçlerinden “Sen de kim oluyorsun?” diyecek hiç değilse bir kişi çıkacak mı?

“Senin yüzde onun varsa benim oyum iki katına yaklaştı” diyebilecek bir babayiğit görecek miyiz?

Terör örgütünün siyâsî ayağından gelen bu ağır eleştirileri nasıl karşılayacakları, önümüzdeki seçimi ciddi anlamda etkileyecektir.

Seçimden sonrasını da…

Siyaseti uzun soluklu görüp ona göre hareket edenler, sadece yakındaki seçimi değil, bir sonrakini de düşünmek zorunda.

Bu tür hizaya sokmalara sessiz kalmak, milletin vicdanında yara açar.

Varsayalım, içlerinden biri seçilse bile, halkın gözünde “Terör örgütünün siyâsî uzantısı, hapiste olduğu hâlde, bunlara yol haritası çizdi, bir güzel de fırçaladı” diyecek ve hiç unutmayacaktır.

Onun hangi suçtan hapse girdiğini de hep aklında tutacaktır.

Unutanlar unutsun, hatırlamak istemeyenler gözlerini yukarı kaldırıp tavana bakadursun.