Çevrimiçi misiniz, çevrimdışı mı?

Bir ferdin, gerçek hayattan yavaş yavaş koparak, hayatına soktuğu internet kültürünü kontrol edemeyeceği bir alışkanlığa dönüştürmesi, kendini yapay bir âlemin içine hapsetmesi, hissiyattan uzak bir ortamda saatlerce ekranın karşısında vakit geçirmesi, doğru bir seçim olarak kabul edilebilir mi?

Ömür sayacı hep ileri sayar.

Bu sayaç bazen genç, bazen orta yaşlı, bazen yaşlı, bazen de ileri vakitlerde yazmayı durdurur; yazmanın durduğu yerde de ömür biter, yaşam sona erer.

Bugün kaç yaşındasınız? Aynaya baktığınızda akseden dışarıdaki görünüşünüzle içerideki görünüşünüz birbirine uyumlu mu?

Yaşlılık yaşam süresinin (ömrün) belirli bir döneminden sonra, yetişkinliğin devamında fizikî ve ruhî değişimlerin görüldüğü bir evre olarak tanımlansa da, kas kuvvetinin azaldığı, kemiklerin zayıfladığı, işitme ve görme kaybı gibi çok sayıda sağlık probleminin yaşandığı ileri yaşlarda pek çok kimse bu durumu kabullenmek istemez. Geçmişe döner, zamana karşı koyar, gücü yettiğince direnir; içindeki çocuğun hep aynı saflıkta, hep aynı durulukta kalmasını ve fakat büyümesini hiç istemez.

Meselâ, aynaya baktığında kendini yorgun hisseden, yaşlı gibi davranan, içindeki enerjiyi bitirmiş ve tükenmişlik hissine kapılmış insanın aksine, “Ben yaşlı değilim” diyen, “Kendimi 18 yaşında hissediyorum” lâtifesini yapan, hayat dolu, ruhsal açıdan genç gören binlerce insan görürsünüz etrafınızda.

Bir kişi, yaş itibariyle ne kadar genç olsa da kendini yaşlı hisseder, hayatın anlamını yakalayamaz, yaşlılığa karşı en güçlü silah olan hayat bağını güçlendirecek maddî ve mânevî unsurlarla besleyemezse, beyin olarak da, beden olarak da kendini bitirmiş demektir.

İnsan yaşadığı müddetçe ömür sermayesini tüketip eskirken, ömrü (günübirlik yaşamı) kolaylaştıracak teknolojiler de hızlı bir şekilde geliştirilip yenilenir, hayatımıza girer. Bilgisayar ve mobil cihaz yazılımcıları, piyasaya sürdükleri yeni bir modeli tüketiciler henüz benimsemişken, daha üst özelliklerle geliştirilmiş, daha çok zaman ve daha çok emek tasarrufu sağlayacak yeni bir modeli piyasaya sürerler. Üreticiler, tasarımcılar, yazılımcılar daha iyisini, daha pratiğini, daha cafcaflısını, daha donanımlısını üretmek, para kazanmak için çalışırken, tüketiciyse kullanmayacağı onlarca özelliği dâhili-tümleşik (on board) olan bir cihaza sahip olabilmek için binlerce lira para harcar.

Bir cihazın niteliği arttıkça, insan davranış ve düşüncelerinde de birçok değişime yol açar. Cihazın sahip olduğu özelliklerin ne işe yaradığı hususunda pratiği geliştikçe; geliştirilen her yeni teknolojinin daha çok zaman ve daha çok emek tasarrufu olduğu konusunda yeni bir anlayış kazandıkça, cihazın işletim ve donanım gücünün üstünlüğü sayesinde işin kısa bir sürede bittiğini, kendi hayatının ve dolayısıyla etrafındaki hayatın bazı noktalarında önemli ölçüde değiştiğini görünce, bazı davranış alışkanlıklarını sahip olduğu bu yeni cihazın işleyiş tarzına göre ayarlamaya başlayınca, değişen zamana karşı kendini değiştirmeye ve gelişen teknolojiye karşı kendini geliştirmeye mecbur kalıyor.

Bir sosyal paylaşım hikâyesi

En mâhir insanların bile kullanmakta bazen zorlandığı yeni model cihazları yaşlı ve ileri yaşlı insanların; bazı zihinsel yeteneklerinin zayıflamasından dolayı benimsemeleri, pratiğini anlamakta ve kullanmakta zorluk yaşasalar da eski nesil teknoloji ürünleri (özellikle bilgisayar ve mobil telefon) ellerinden atarak yeni modellere rağbet ediyor olmaları, gençlerle yarışacak kadar olmasa da pratik birer kullanıcı olma istekleri gözlerden kaçmıyor.

Hayat dolu, geçmişle bağını koparmamış, yüzünü geleceğe dönmüş, meraklı, araştıran, okuyan, sorgulayan, ilerleyen yaşına rağmen döneminin bilgisayar modelini kullanmayı öğrenmiş emekli bir hanımın, torunlarıyla geçirdiği hoş vakitlerin ardından kendine ayırdığı zamanı açtığı sahte bir sosyal medya hesabıyla bilgisayar karşısında nasıl geçirdiğini ve buradan nasıl eğlendiğini anlatmak istiyorum.

Bundan yaklaşık on dört yıl kadar önce, ailece tatilimizi geçirmek üzere gittiğimiz İzmir Özdere’de bir tesadüf sonucu aynı kampta tanıştığım, tahminen yetmiş yaşın üzerinde bir hanımefendi ile sohbet ederken, ilerleyen yaşına rağmen bilgisayarı çok rahat kullandığını, bir “sosyal paylaşım sitesine” üye olduğunu ve orada genç insanlarla arkadaşlık kurduğunu anlatmıştı. Kendi akranlarının basit bir cep telefonunu bile kullanmakta zorlandığı ileri yaştaki bu hanımefendinin anlattıkları çok hoşuma gitmişti.

Bu hanımefendinin sanal âlemdeki arkadaşlarından kendi gerçek, tanınan ve bilinen kimliği ile yaşını ve kişiliğini gizlemesi, kendini eğitim fakültesinde okuyan idealist bir öğretmen olarak tanıtması, sohbetimizin en ilgi çekici yanıydı. Hanımefendi büyük bir nezaketle, sosyal medya hesabında profilini bekâr olarak düzenlediğini, kendisini bekâr olarak tanıtan onlarca sanal erkeği peşinden koşturduğunu, bu sanal erkeklerin ısrarla bir araya gelme, yüz yüze tanışma teklifleri karşısında ise sürekli bahane ürettiğini ve kaçtığını anlatıyordu.

Âlem sanal olunca, orada kurulan dostlukların da, yapılan yazışmaların da, birbirlerine anlattıklarının da, gerçeklerden ve samîmiyetten oldukça uzak, sanal ve sahte olması kadar doğal bir şey olamazdı. Orada gerçek olan tek şey, klavyeden dökülen sanal yalanlardı.

İkiyüzlü bir ortam

“Mobil ve bilgisayar teknolojilerinin otobanı” diyebileceğimiz internet, bugün iletişim alanında gelinen en son noktayı ifade ediyor. İnternet, üzerinde en çok araştırma yapılan, milyonlarca belge, fotoğraf, ses kaydı ve video yüklenen, milyarlarca insanın kullandığı koskoca bir derya. İnternette yararlı bilgiler kadar, tehlike saçan onlarca zararlı bilgi, belge, program, yazılım ve virüs var.

Facebook, Twitter, WordPress, Google Plus, LinkedIn, Instagram, Badoo, Windows Live, Myspace, Flixter, Flickr, LiveJournal, Foursquare, Blogger, Youtube, My Yahoo, SlideShare, FriendFeed, DailyMotion, Delicious, Tiktok gibi arkadaşlık, dosya paylaşım, sosyal ve sanatsal paylaşım, fotoğraf, video paylaşım, mikroblog siteleri ve blog tarama siteleri ile akıllı telefonlar ve masaüstü işletim sistemleri için geliştirilen, çoklu plâtform desteği sunan, kablosuz bağlantı alanı (Wireless Fidelity/Wi-Fi) üzerinden yazılı, sesli ve görüntülü haberleşme sağlayan WhatsApp, Facebook Messenger, Telegram, Viber, BİP ve Skype gibi anlık mesajlaşma uygulamaları, internet üzerinden iletişim ve telefon görüşmesi yapılmasını sağlayan yazılımlar, iletişim dünyamızın önemli birer etkileşim, paylaşım ve ortak kullanım alanları olarak yürüdüğümüz bütün kulvarlar ile hayatımızın kontrolünü ele geçirdi.

İnsanlar yaptıkları faaliyetleri burada paylaşmayı, kendilerine ait bir şeyler yüklemeyi, yükledikleri şeylerin internette dolaşımda olmasından, aradıklarında bulmalarından, arandıklarında bulunmalarından büyük heyecan duyuyorlar. Bundan kolay kolay vazgeçilmesi de pek mümkün görünmüyor.

Bu dijital-siber-sanal âlem/sosyal medya, insanlar üzerinde büyük tehdit oluşturuyor. Gelişmiş bilgisayarlarla, geliştirilmiş çok özel yazılımlar üzerinde doğru algoritmalar kullanılarak kişinin ekran karşısındaki tüm aksiyonları, geçmiş bütün verileri büyük bir hızla taranarak ekrana yansıttığı ve dışarı yansıtmadığı psikolojisini anlamlandıracak şekilde “bingo” denilebilecek çok yakın analizler yapılıyor, kişilik özellikleri ve haritaları çıkarılıyor. Ve algoritmalar sizi eşinizden, yakın çevrenizden, iş arkadaşlarınızdan, anne ve babanızdan daha iyi algılıyor, tanıyor, tespitler yapıyor ve arşivliyor.

Sosyal açlık mı, asosyal yalnızlık mı?

Hiç tanımadığınız insanları sıcak, samîmi, candan, içten ve doğal bir iletişime gerçekten ihtiyacınız olduğundan mı, yoksa biraz eğlence olsun diye mi sosyal ağlar üzerinden hayatınıza girmelerine izin veriyorsunuz? 

Özünde ihtiyaç duyulmayan, yalan temeller üzerine kurulan bütün dostluklar güven duygusunu ortadan kaldırır. Dolaştığınız alan sanal olunca, kurulacak dostluklar da sanal olacak, hissiyatın olmadığı bir ortamda karşılaşacağınız karakterler elbette güven vermeyecektir. İşaret parmağının ucuyla basılan “ESC” tuşu sayesinde, kurulan yalan ve sahte dostlukların fişi çekilmiş yani eğlence sona ermiş olacaktır.

Amacına uygun ve doğru kullanılırsa büyük kolaylık

Yapılan bir araştırma, dünyada her beş kişiden ikisinin internet kullandığını, ülkemizde ise her iki kişiden birinin internet kullanıcısı olduğunu ortaya koyuyor. Yine aynı araştırma, ülkemizde her beş internet kullanıcısından dördünün, sosyal medyaya girebilmek için internet kullandığını, dünyada her üç kişiden birinin sosyal medya hesabı varken, ülkemizde ise her iki kişiden birinin sosyal medya hesabı bulunduğunu söylüyor.

Sosyal paylaşım sitelerinin en önemli ve taşınabilir özelliği, internetin olduğu her yerde akıllı telefonlarla ulaşılabilir olmasıdır. Bugün çocukların ve gençlerin neredeyse tamamına yakını, sosyal medyayı aktif olarak kullanmaktadır.

Doğru ve amacına uygun kullanıldığında sosyal paylaşım siteleri insan hayatına renk katan, büyük kolaylıklar kazandıran uygulamalardır. Meselâ, anlık mesajlaşma uygulamaları da ailenizle, arkadaşlarınızla, beğendiğiniz politikacılarla, yazarlarla, sanatçılarla hızlı iletişim kurmanıza imkân sağlarken, bilgiye kolay erişmenize, ders ve ödevleriniz hakkında farklı kaynaklardan bilgi sahibi olmanıza, üyesi olduğunuz sosyal-kültürel-hobi gruplarının faaliyetlerinden ânında haberdar olmanıza, evrak, dosya, fotoğraf, bilgi ve belgelere kolay erişim sağlamanıza ve kendinizi daha rahat ifade etmenize dair özgürlük sunar.

Özel hayatınızı tehlikeye atmayın!

Sanal âlemin sanal portföyü arttıkça, sanal otobanın trafiği kalabalıklaştıkça karşılaşılacak tehlikelerin boyutları da bir o kadar artıyor. Yapılan bir araştırmada, sosyal paylaşım siteleri üzerinden milyonlarca kişinin bilgilerine rahatlıkla ulaşılabildiği, gizlilik ayarlarının kullanılmadığı, binlerce kullanıcının sosyal paylaşım sitelerinde kimlik bilgilerinden oturduğu adrese, çalıştığı işyerine kadar birçok bilgiyi çekinmeden paylaştığı sonucuna varıldığı yazıyordu. Gizlilik hesap ayarlarının çok iyi yapılması önemli; aksi takdirde bu paylaşımların veya özel hayata ait bilgilerin kötü niyetli birilerinin eline geçmesiyle öngörülemez sonuçları olacaktır.

İnternetin yararı kadar zararları da var

Bilgisayar, internet ve mobil telefonlar hayatın bütün faaliyetlerinde çok büyük kolaylıklar sağlasa da, ardında çok büyük tehlikeler barındırıyor. Sosyal medyanın beklenen ve bilinen en büyük tehlikelerinin başında dezenformasyon, manipülasyon ve bağımlılık geliyor.

Sürekli ekran karşısında oturarak dışarıda arkadaşlarınızla geçireceğiniz zamanı kısıtlar, ailenizden ve toplumdan uzaklaşırsanız yalnızlaşırsınız. Hareketsizliğin insan üzerinde yapacağı baskının doğal bir sonucu olarak aşırı kilo alır, fizyolojik ve psikolojik sağlığınızın bozulmasına neden olursunuz. Ve sahte (fake) hesaplar üzerinden sahte kimlik oluşturan kişiler tarafından uygun olmayan ilişkilerin içine çekilerek suiistimale uğrarsınız…

İki farklı dünya

Şöyle bir düşünün: Duyduğunuz, gördüğünüz, dokunduğunuz, hissettiğiniz, refleks verdiğiniz gerçek sosyal alan ile hiçbir duygunun yaşanmadığı, mimik-hareketlerin görülmediği, tepkinin ortaya konulmadığı sanal ortam aynı olabilir mi? Olamaz… Çünkü her ikisi birbirine taban tabana zıt iki farklı dünyadır.

Sanal ortamlar ulusal veya uluslararası sınırları ortadan kaldırarak herkesin her şey(in)den haberdar olduğu evrensel bir sosyal etkinlik ve paylaşım alanı oluşturmakta. Aynı sosyal paylaşım siteleri iletişim kuran karakterleri arasında doğruları gizleme ve gerçekleri saklama imkânı vermesi yönüyle de her toplumun, her kültürün kendine has bazı değer ölçülerinin yitirilmesine zemin hazırlamaktadır. Bu da maddî ve mânevî değer yargılarından uzak, kültürsüz bir toplum demektir.

Bir ferdin, gerçek hayattan yavaş yavaş koparak, hayatına soktuğu internet kültürünü kontrol edemeyeceği bir alışkanlığa dönüştürmesi, kendini yapay bir âlemin içine hapsetmesi, hissiyattan uzak bir ortamda saatlerce ekranın karşısında vakit geçirmesi, doğru bir seçim olarak kabul edilebilir mi?

Sosyal ağların tüm kullanıcı bireyler ve onların karakterleri üzerinde aynı olumlu/olumsuz etkiyi bıraktığını elbette iddia edemeyiz. Ancak kurgulanmış, önceden çalışılmış, plânlanmış, sahici olmayan kimlik bilgileriyle, sahte hesaplarla, takma-sahte isimlerin cirit attığı bu sanal plâtformlarda, sürekli ring yapılan bu sosyal ağ otobanında, sağlam bir iradeniz, güçlü bir mânevî ve psikolojik altyapınız, çelik gibi imanınız yoksa gerçek/yalan dengesini kuramaz, sanal gerçekliğe kendinizi kaptırırsanız, siber âlemin çöplüğünde kaybolmakla kalmaz, deyim yerindeyse iç âleminizde onarılamaz hasarlara yol açarsınız.

Gerçek ile sahte arasındaki farkı anlıyor, mâneviyatınızı koruyor, ahlâkî altyapınız çökmüyorsa, karşılaşacağınız nahoş durumlarda iradenizi kaybetmiyor ve direnç gösterebiliyorsanız, ne âlâ! Aksi bir durum, felâkettir. Allah korusun, cesaretiniz kırılır, yuvanız yıkılır, hayatınız kayar, 3’üncü sayfa haber konuğu olarak üzerinde günlerce konuşulan bir malzeme olursunuz.

Yüz yüze olmak sosyal bir terapidir

Yüz yüze olmanın, sohbet etmenin, fikir teatisinde bulunmanın, konuşmalara mimik katmanın, beden dilini kullanmanın vereceği keyfi hiçbir mekanik, elektromanyetik iletişim aracı, sosyal ağ ve sanal dünya veremez.

Güzelliklerin ve insana has güzel duyguların paylaşıldığı dost ortamları, “Merhaba” demenin sıcaklığını, selâm vermenin samîmiyetini, yüz yüze yapılan sohbetleri hep önemsemişimdir.

Sosyal ağları hangi maksatla kullandığınızı, gerçek niyetinizin ne olduğunu hiç kimse bilemez.

Sahici ortamları ister sevin, ister sevmeyin… Gerçek ortamlardan ister uzak durun, ister yakın… Sanal muhabbetlere ister açık olun, ister kapalı… Sosyal ağlara ister bağımlı olun, ister bağımsız… Her an, her saat ister çevrimiçi olun, ister çevrimdışı… Mânevî bağların zayıfladığı, diyalogların koptuğu, aldatmanın, kandırmanın, sahtekârlığın, dolandırıcılığın pervasızca yapıldığı, utanma arlanmanın pek de kalmadığı günümüzde samimi ve candan kurulan dostlukları, dünyada gelişen olayları konuşmayı, günün havadislerini tartışmayı, birlikte ortak vakit geçirmeyi, içten gelen o sıcacık sohbetleri, birbirimize uzattığımız o temiz elleri tutmayı “sosyal terapi” olarak görüyorum.

Velhasılıkelâm…

Tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüsün etkileri hâlâ devam ediyor. Bu süreçte uygulanan karantinalar ve getirilen sokağa çıkma yasakları sonrası yaşlısından gencine, büyüğünden küçüğüne herkes teknolojiyle daha yakınlaştı. Meslek dallarının pek çoğu yarı zamanlı çalışmak, işlerin bir kısmını evden yürütmek ve interneti daha yakından kullanmak zorunda kaldı.

Hayatımızın bir parçası hâline gelen bilgisayar-telefon-internet-sosyal medya-sosyal plâtformlar ve uygulamaların (aplikasyon) sosyal ve toplumsal etkileri üzerinde hepimiz kafa yormalı, şu soruların cevabını aramalıyız: Nasıl kullanalım, neyi kullanmayalım? Bu uygulamalara ne kadar ihtiyacımız var?

Bir tarafta hayatın gerçek yüzü, diğer tarafta bilgisayarın derin, insanı kendine çeken sanal âlemi… Bu seçimi doğru yapmak, ihtiyacınızın dozunu ayarlamak sizin elinizde!