Cenne

Her ne kadar bu hayatta sevinç, aşk ve mutluluk arzulanan başat unsur olarak görünse de kırılganlıklar ve hüzünler de illâki olacaktır.

Öncelik hakkı

KALABALIKLAR, bilgeliğin yanında sorun yumaklarını da beraberlerinde taşırlar. Hayatın künhüne vâkıf olma; kabulleri, şaşırtmaları ve daha çok ağrıyan yanları taşırlar. Soğuk söz duymuş, ısınamayan bir gönül gibidirler. Ruha temerküz etmiş bütün hâller illâki bir kaygıya yol açmaktadır. Bu yolda her yeni birey, sürü oluşturup kendi tutsaklığını oluşturacaktır. Usulden ziyade esas, daha çok da yüreklerdeki buz tutmuş soğukluğa bir balta olmalı bir yer de. Ev/lilliye kalkmış biz pazar derdindeyiz, vesselâm.

Sokağın nabzı

Safiyane ve samimî bir bakışla yüzü insana dönük; sokaktaki, hanedeki ve ailedeki kendi hâllince yaşayan, insanı okuyan bir gözle bakmak gerekiyor. Hayatlarımız hep çekidüzende ve yeknesak değil elbette. Her hayatın ayrı ayrı bir giriftliği olsa da sıradanlık ve basitlik istikametinde de yol alınıyor. Hayâl, umut, mutluluk ve hatıralardan inşâ olmuş hayatlarda dahi hüzün, acı ve karabasanlar musallat olabiliyor. Toplumdaki, evlerdeki mutluluk ve sevinç kırıntılarıyla beraber huzursuzluklar, yürek sızıları, acılar ve daha neler neler... Görene bir adım mesabesinde ne hayatlar yaşanmakta. Ailede, çevrede, sokakta zorluklarıyla, güzellikleriyle yaşayan sımsıcak kişilikler de yok değil. Namazlısı da, harabat ehli de, eyyamcısı da hep bizim insanımız, bizim mahallemizin müdavimleri değil mi? Her şeye rağmen güzelliklere hizalanmak daha elzem olacaktır. Sonuçta insan hikâyeleriyle yazılı sokaklar da büyük bir kütüphanedir.

Dünya telaşı

Çağa uyumla birlikte, anaerkil ve ataerkil kültürün yansımalarını da yaşamaktayız. İnsan ne kadar değişime uğrasa da yine aslî yüzünü hep yanında taşımaktadır. Her ne kadar çalışmamız, çabalamamız, şansımız oranında yol alsak da bir taraftan da bahşolunan kader ve tevafuk hayatlarımızı da yaşıyoruz. Bahşolunan hayatlarımızın da kahramanlarıyız. Hayâli, umudu, özlemleri taşıdığımız kadar üşümeleri, acıları ve ölümleri de yaşıyoruz. Her yaşanmışlık derin izleri ve acıları da taşımaktadır. Hayata dair itirazlarımızın yanında şükrümüzü de taşıyıp barındırıyor. Sonuçta ölümlü bir hayatı bağrı yanık bir dünyada yaşamaktayız. Bu da bize gösteriyor ki, hiçbir dünya telaşına kapılmamak gerekiyor.

Rahvan

Her gidiş avdet etmiş değildir elbet ama gurbet, gelip geçen bir rüzgâr gibidir. Biz değdik, ateş oldu maalesef. Uzakların bidayeti ne idiyse sırrına çekti bizleri. Vuslata dair hep aynı senkronik duygudaşlık dahi yaşanacak sonu etkileyemedi. Gidişler de bir incir ağacı gibi kendi kayasını delmekle meşgul. Bilgelikle kisve-i tab’a bürünüp dediydik ama nafile burkuntu ve teyellenen bir kalple kalakaldık yerimizde.

Hayat bir sahne

Dünyaya dair bütün çabalar maddî ve manevî bir inkişafı önceliyor. Hayatlar da alınyazılı bir film oynanmasının yanında bedenî ve ruhî kuvvet nispetinde nasipleniyor. Nasıl ki değirmende doğan fare gök gürültüsünden korkmayacaksa, yollar da takat nispetinde yürünecektir. Hayatın kimi Ezoterikliğinin yanında daha çok realiteyi yaşatacaktır. Bir taraftan acıyan yanlarına acıyacak insan, başka bir taraftan da tohum olmaya çalışıp büyüyen başaklarına erişmeye gayret edecektir.

Dört başı mamur

İnsanın içindeki savaşın umuttan, mutluluktan ve huzurdan taraf tutması en güzeli. Bu pozitif durum olumluluk, iyilik ve güzellik getirip sinerji oluşturacaktır. İnsanın kendi fıtratını tamamlayıp göğe ulaşması gibi bir durum…

Epikur’un “Eğer insanın ekmeyi ve suyu varsa, insan, Tanrı Zeus’la bile mutluluk konusunda bahse tutuşabilir” dediği gibi, sahip olunanlarla yetinilmesi, kanaat edilmesi en doğrusu olsa gerek. Hayata pozitif bakabilmenin, insanın zihinsel faaliyetleri arasındaki en erdemli ve en doğru tercihlerinden biri olduğu muhakkak. Bu da gösteriyor ki, insan bu tercihleriyle beraber önemsediğine, değer verdiğine müsait olmakta ve bu doğrultuda hareket etmektedir. Her ne kadar bu hayatta sevinç, aşk ve mutluluk arzulanan başat unsur olarak görünse de kırılganlıklar ve hüzünler de illâki olacaktır.