BİZİM Doktor Hüseyin,
mesaj göndermiş: “Bu akşam Ali Baba’nın çay bahçesinde buluşalım.”
Kalp
kalbe karşı. Aklımdan geçen oydu. Cevap yazdım:
“Ali Baba
candır… Ali Babacan değildir.”
Öyle
ya… Biri, Kırk Haramiler’e taş söktüren adaşı gibi uğraşıp didiniyor; diğeri
ise kendi bacağına kurşun sıkıyor.
Şecaat
arz ederken, nasıl yediği çanağı pislediğini, içerideyken dışarıya çalıştığını
anlatıyor.
Gaydırı
guppak dilli.
Sonra
boş yere istikbâl umuduna kapılıyor.
Ah
be babasının yiğidi, sen bu yapıyla, istikbâli ancak mobilya mağazasında
bulursun.
Yüzde
bir bile alamadıktan sonra, ne yapsan boş!
Bütün
illerde ve ilçelerde en gösterişli binayı tutup parti merkezi yapsan bile, bu
millet teveccüh göstermez.
*
Öte
yanda bir akıllı çıktı, Sabiha Gökçen’de yapılan tünelleri eleştirdi.
Dünyadan
haberi yok.
Sabiha’nın
kapasitesinden haberi yok.
Ama
dili bir karış.
“Dağ
olmayan yere tünel yapıyorlar”mış.
“Maksat,
birilerine durup dururken para kazandırmak”mış.
Ulancık,
ne zahmet edip kafa yoruyorsun?
O
narin kafana yazık değil mi?
Belli
ki dağı daha sonra yapacaklar.
Hem
de ihale büyük olacakmış ha!
*
Yazdıklarından
ziyâde, yazmadıklarından para kazanan büyük kasteci yazarlar da böyle şeyler
duydukları zaman, hemen balıklama atlıyorlar.
Misâl,
kayıp silahlar konusu…
(Kafa
üstü çakılma riskini hesap etmedikleri belli.)
Gerçek
büyükler ise bu saçma sapan iddianın arkasında ciddî bir hesap olabileceğine
dikkat çekiyor.
Bir
hazırlık belki… Bir şeye zemin döşemesi…
Herhâlde
yetkili ve etkili olanlar, o çekilen dikkati görmüş, anlamıştır.
Gereği
de düşünülür artık.
*
Bu
arada gözden kaçmasın…
Yeni
bir boya çıkmış.
Reklâmında
“Darbelere dayanıklı” diyorlar üstüne basa basa.
Bakın,
bu önemli bir ayrıntı!
Ondan
her yere lâzım.
Biraz
daha çalışsalar, işgale dayanıklısını da yaparlar.
*
Kemal
Amcamız, işsizliğe çâre olarak, boşta gezen üniversite mezunlarını muhtarların
yanına danışman atamayı vaat ediyor.
Böylece
ortalıkta işsizlik kalmayacakmış.
İyi
de, kaç milyon işsiz var?
Ülkede
kaç muhtar var?
Her
muhtara üniversite mezunu birer danışman verince çözülmez ki…
O
zaman birer daha gönderirsin.
Yetmedi
mi?
Devam…
Bitene
kadar…
Hesap
uzmanı ya… Otursun, hesap yapsın, bir muhtara kaç danışman verilirse işsizlik
biter?
1+1+1+1…
formülü diyebiliriz.
Birlerin
ve artıların nereye kadar uzayacağını hesap uzmanı bilir.
Ayrıca
bir de şu husus var:
Muhtarların
bir kısmı ortaokul, bir kısmı lise mezunu. Yüksek tahsilli olanı pek azdır.
Danışmanlar
atanınca, arada maraza çıkmaz mı?
*
Aklıma
rahmetli Ali Rıza Septioğlu geldi.
Palu’da
Belediye Başkanıydı. Sonra milletvekili oldu. Beş dönem yaptı galiba. Bir ara
da Devlet Bakanı oldu.
Bakanlığı
sırasında bir hemşerisi iş ister.
Bakan
Bey emir verir.
Ancak
bakanlıktakiler bir süre sonra gelerek Bakan Bey’e durumu açıklamak zorunda
kalırlar.
“Efendim,
o kişinin dediğiniz göreve atanması mümkün değil.”
“Neden?”
“Arkadaş
lise mezunu. Atama yapılması için üniversite bitirmiş olması gerekiyor.”
Bakan
kızmış tabiî…
Aynı
zamanda şaşırmış.
“Ulan
ben ortaokul mezunuyum… Belediye başkanı oluyorum, yetmiyor, milletvekili
oluyorum… O da yetmiyor, bakan oluyorum da, o çocuk benden üç sene fazla
okumuş, alnının akıyla liseyi bitirmiş. Niye lâyık değilmiş o göreve?”
Atamanın
akıbeti hakkında bilgi sahibi değiliz.