EZANA mesafeli
olduklarını biliyoruz, herkes de biliyor zaten.
Bu
zihniyeti, “O ezanlar -ki şahâdetleri dinin temeli-, ama benim yurdumun
üstünde ebedî inlemesin artık n’olur ya! Resmen ağzıma ağzıma okunuyor her
sabah!” ve dahi “Uykumdan uyandıran ezan için camiyi basıp imamı mı
keseyim?” minvalindeki sevgi dolu mesajlarından tanıyoruz…
Ve
15 Temmuz gecesi camilere saldırıp imam ve müezzinleri darp etmelerinden
aşinayız…
Beyoğlu’nda
düzenledikleri feminist gösteri esnasında başlayan ezan sesini ıslıklarla,
yuhalamalarla, höykürmelerle bastırmaya çalıştıklarından da biliyoruz. Bu
meyanda bir yerleri çatlayacaktı maazallah.
Türkçe
ezana aşerdiklerine ve punduna getirseler şapadanak ezanı yeniden Türkçeye
çevireceklerinden de eminiz. Allah fırsat vermesin!
Bu
seküler ve lâik kafa, dini hatırlatan her şeye mesafeli ve hattâ tam da
karşısındadır.
Aslında
bir düzeltme yapmak lâzım bir önceki cümleye: Bu zihniyet dine de karşı değildir,
sadece İslâm’a karşıdır.
Bu
güruhtan bugüne dek Hıristiyanlık, Yahudilik, Budizm, Zerdüştlük, Şamanizm,
hattâ putperestlik için sadra şifâ ters bir kelâm duymuş değiliz. Bilakis
bunları kutsadıklarını da müşahede ediyoruz kimi zaman.
Varsa
yoksa İslâm! Onların karşı oldukları “Arap uşağının yaveleri” ve “gökten
indiğine inanılan dogmalardır”.
Bin
400 yıl öncesinin kanunlarını demode ve çağdışı bulurlar lâkin 2 bin ya da 2
bin 500 yıl öncesinin kanunları onlar için daha güncel ve daha “çağdaş” versiyonlar
sayılabilir.
Yapacak
bir şey yok, böyle kabul edeceğiz onları da. Allah’tan hidâyetlerini niyaz
edeceğiz bu mübarek günler hürmetine…
***
İşte
bu kardeşlerimiz birkaç gün önce epeyce keyiflendiler. Zira İzmir’in
minarelerinden “Çav Bella” ezgileri yükseldi çiçekler açan dağlara doğru. Bayramı
bir hafta önceden kutladılar. Bolca keyifli paylaşımlarda bulundular birbirleri
ile.
Sonuçta
mutluluk, paylaştıkça çoğalan bir histir.
Şimdi
devlet bu provokasyonu kimlerin yaptığını araştırıyor, tez zamanda bulunacaktır
da. Lâkin bu işin arkasından kimlerin çıkacağını çok da önemsemiyorum ben. Şahsen
bu haberin 5N1K’sından “Neden?” sorusu daha çok ilgimi çekiyor.
Malûmunuz,
epeyce bir süredir bir kısım zevatın ağızlarında darbe baklası geveleyip durduklarına
şâhitlik ediyoruz. Bizlere ayar vermeye çalışıyorlar, parmak sallıyorlar,
şartlarımızı okuyorlar. Yaklaşmakta olan başımıza gelince nelerle karşı karşıya
kalacağımızı bildiriyorlar.
Bildikleri
bir şeyler olsa gerektir.
15
Temmuz sonrası yeni bir askerî kalkışmanın kolay olmayacağını düşünüyorum. Buna
yeniden cüret edebileceklerini zannetmiyorum.
Bunun
yerine kurulması plânlanan bir oyun varsa -ki muhtemelen var- ezan provokasyonunu
bu minvâlde okumak yerinde olacaktır. Zannım odur ki, benzer eylemler sürecek
ve mütedeyyin vatandaşın sinir uçlarına dokunulmaya devam edilecektir.
19
Mayıs için (ne alâkaysa) Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Hacı Bayram Velî Türbesi’nin
hemen önünde motosikletle drift yaptırması da benzer eylemler sınıfına
sokulabilir elbette.
Askerî
darbe yoluyla yapılması -mevcût şartlarda- pek de muhtemel görünmeyen “o şey”, Kaftancıoğlu’nun
muştusunu vermiş olduğu gibi “bir şekilde” sahneye konulmaya çalışılacaktır.
Bir
Ramazan gününde minarelerden şarkı, türkü, marş çaldırmaktan ya da bir
mübareğin türbesinin başında cayır cayır lâstik yakmaktan murat, başka ne ola
ki?
***
Bizlere
düşen, bu tip oyunlara karşı uyanık ve serinkanlı kalmak, provokasyona
gelmemektir. Tepkilerimizin dozunu ve seviyesini koruyarak sahnelenen oyunun
farkında olduğumuzu fark ettirmektir.
Sonuçta
sahnede gördüklerimiz birer kukladan ibaret. Malcolm X’in dediği gibi, “Kuklayı değil, kuklacıyı vurmalı”.
Kuklaya
değil, kuklacıya dikkat edilmeli; hattâ kuklacının niyetine!
Kalınız sağlıcakla efendim!