Çatı aday olmak başka, çatır çatır aday olmak başka

Bir siyâsî figür eğer Diyarbakır’a gidince o anaları ziyaret etmiyorsa, ne yaparsa yapsın, kıymeti yoktur! Söyleyeceği hiçbir sözün, katılacağı hiçbir programın… Seçimmiş, adaylıkmış, kazanmakmış, kaybetmekmiş, hepsi boş! Doğrusunu isterseniz, “Seçimi kazanmanın yolu, Diyarbakırlı annelerin ayaklarının altında” desek, yanlış olmaz. “HDP oylarını alamayız” düşüncesiyle o acılı anneleri ziyaret etmemek büyük yanlıştır.

AYŞEGÜL tatile çıkar da belediye başkanları çıkamaz mı? Elbette çıkabilir, kim tutacak! Mani mi var? Hem tatil yapar, isterse hem de gezi yapar.

Ekrem İmamoğlu son günlerde yurt gezisinde. “Gezelim Görelim” ekibi gibi… Karadeniz, Doğu, Güneydoğu, dolaşıyor.

Yolu açık olsun. Ayağına taş neyin değmesin.

Gittiği her şehirde yapraklar onu alkışlamıyorsa eğer, ben de bir şey bilmiyorum.

Hem de bu mevsimde…

Güz yaprakları muhteşem renklere bürünmüşken, o alkışlar ne hoş gelir.

 

Yoktu.

Baharda ağacın dalında minicik bir nokta şeklinde baş gösterdi. Büyüdü, yemyeşil bir yaprak oldu.

Yaz boyunca gölge yaptı.

Güz gelince renk değiştirdi. Suyu çekildi, sarardı, soldu.

Sert rüzgârlar esince dalda tutunamadı, yere düştü.

Bir süre sonra toprağa karışacak, yok olacak. Ama bu dünyada bir hikâyesi var bu harika yaprağın. Milyarlarcası gibi...

Ölürken bu kadar güzel olabilmek, ne müthiş bir şey.

Bize ne çok şey anlatıyor.

*

Mesut Yılmaz, “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” demişti.

Ekrem Bey, cumhurbaşkanlığına giden yolun geçtiği yerleri de tespit etmiş. Tek tek uğruyor, ayak izlerini bırakıyor.

“Aday değilim, ben İstanbul’un efsane başkanı olacağım” dese de halkın gözünde en önemli adaylar arasında.

Parti bünyesinde de en şanslı adaylardan biri.

Anketlerde adının önde çıkması, -bazılarının zannettiği gibi- anket yapanların düşmanlığından yahut dostluğundan olmasa gerek.

Ne cevap geliyorsa, onu kaydediyorlar. Adamların günahını almaya gerek yok. Ya da kadınların...

Anket şirketlerinin veya bu konularda yazanların niyeti fitne çıkarmak olamaz.

Ekrem Bey’in gittiği yerlerde büyük kalabalıklar toplaması da göz ardı edilecek bir ayrıntı değil.

“İstemem, yan cebime koyun” tavrını bıraksa, açıkça “Adayım” dese olmaz.

Parti disiplini diye bir gelenek var. Oturmuş bir kural.

Partinin lideri “Siz işinize bakın” diye talimat vermiş bir defa… Halkın önünde “En az bir dönem” diye de eklemiş.

Durup dururken değil elbette.

Kemal Bey kendi adaylığı için kolları da, paçaları da sıvadı çünkü.

Seçime daha çok zaman var. Bu süre içinde köprülerin altından da çok sular akar, üstünden de insanlar ve hayvanlar geçer.

*

Ekrem Bey’in Diyarbakır ziyareti tartışmaya sebep oldu.

Önce “Miting yapılacak” denildi, sonra iptal edildiği bildirildi.

Diyarbakır’da miting var mı, yok mu?

“Hayır, miting değil, ‘halkla buluşma’” dediler.

Yok canım, “halk buluşması” imiş.

İl başkanı organize etmiş, Ekrem Bey’in programında yokmuş. Yanlış anlaşılır, adaylığa yorulur diye iptal kararı alınmış.

Koskoca bir sayın başkan, halkla buluşmasın mı?

Nedir yani? O zaman niye gitti Diyarbakır’a?

Bakınca, utangaç bir aday adayı görüyoruz.

Ayıp mı cumhurbaşkanlığına aday olmak, gönlünde öyle bir aslan beslemek?

Bugüne kadar hiçbir mâkâma talip olmamış, hep aday gösterilmiş… Bu hususun üstünde ısrarla duruluyor ama hiç bu kadar istekli olan birini görmedik.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne geldiğinden bu yana belediye başkanlığından çok, cumhurbaşkanı adaylığı tartışılıyor.

“Olaylar benim dışımda gelişti” desin, kim inanacaksa?

İşte gördüğümüz gibi, hep iki sebep çıkıyor karşımıza.

Bir “Kendim aday olmam” ilkesi, bir de parti içi dengeler...

Kemal Bey’e rağmen aday olabilecek kimse yok.

Onca “erken seçim” ısrarına rağmen takvimde bir değişiklik görülmedi. Daha çok zaman var.

Zaman ilerlesin, “Ben çatır çatır aday olurum” diyenleri görürüz muhtemelen. Yeter ki ışık kendini göstersin.

Çatı aday olmak başka, çatır çatır aday olmak başka; bu arada bunu da kaydedelim.

O çatırtı sırasında nereler ve kimler hasar alacak, bakalım…

*

Cumhurbaşkanlığı öyle bir mâkâm ki yönetmeye biraz meyli olan, yükseklere hevesi bulunan herkes ister.

Bizim muhtar bile!

Onu geçin, muhtarlığa aday olup seçilemeyen kişiler de… Hattâ onlar daha çok ister.

Çünkü arkasından konuşulmaktadır. “Muhtar seçilemedi” cümlesi yüzüne söylenmese bile bakışlarda görülmektedir. Yakar adamı.

Bizde böyle bir söylem var, unutmayalım.

“Muhtar bile olamaz” denilen kişiler gün gelir, başbakan olur, cumhurbaşkanı olur.

*

Diyarbakır’a gitmek, orada program yapmak, ticaret ve sanayi odasıyla görüşmek, halkla kaynaşmak, sergiye katılmak, açılışlarda kurdele kesmek, her ne tür etkinlik olursa olsun orada bulunmak tamam da, bunların hepsinden önce akla gelen tek bir şey var son yıllarda.

“Diyarbakır Anneleri”...

Evlâdını terör örgütüne kaptırmış, geri gelmesi için üç yıla yakın zamandır HDP binası önünde oturup bekleşen kadınlar…

Yağmur çamur, yaz kış demeden…

Bir siyâsî figür eğer Diyarbakır’a gidince o anaları ziyaret etmiyorsa, ne yaparsa yapsın, kıymeti yoktur!

Söyleyeceği hiçbir sözün, katılacağı hiçbir programın…

Seçimmiş, adaylıkmış, kazanmakmış, kaybetmekmiş, hepsi boş!

Doğrusunu isterseniz, “Seçimi kazanmanın yolu, Diyarbakırlı annelerin ayaklarının altında” desek, yanlış olmaz.

“HDP oylarını alamayız” düşüncesiyle o acılı anneleri ziyaret etmemek büyük yanlıştır. Seçim kazanmak bir tarafa, sırf insanlık namına…

 

Bu da…

*

Her sonbaharda dökülen yapraklara dikkatle bakan biri, bu gibi yapraklardan binlercesini görebilir. Ben de çok beğendiğim fakat bulmak için aramaya gerek olmayan bu iki yaprağın fotoğrafını çekip birkaç arkadaşıma gönderdim.

Kimi “Gerçek mi bu?” diye sordu.

Kimi hayret etti.

Plâstik veya yağlıboya gibi zanneden arkadaşıma şöyle yazdım: “Gerçeğe çok benzeyen yapma çiçekler gibi değil mi?”