Castrolar döneminde Küba

1961 yılına gelindiğinde, ABD, üstü kapalı bir saldırı hazırlığına girişir. Tek amaç Castro’yu iktidardan almaktır. Askerlerinin direkt olarak Küba’yı işgal etmesini istemez ABD, bunun yerine ABD’nin ordu danışmanlarının savaşmaya razı Kübalı sürgünleri eğitmesine karar verilir. Saldırı noktası olarak adanın güneyinde yer alan Domuzlar Körfezi seçilir. Lâkin Amerika’nın evdeki hesabı çarşıya uymaz ve saldırının neticesi fiyasko olur. Çünkü 72 saatin sonunda Castro saldırıyı bastırmıştır…

FİDEL Alejandro Castro Ruz, Küba’da Batista döneminin sona ermesiyle 1959’da Küba’nın başbakanı oldu. Siyâsetle ilgisi hukuk fakültesi yıllarında başlamıştı. Henüz öğrencilik yıllarına denk gelen 1952 seçimlerinde aday olduysa da seçimin galibi Batista olmuştu.

1953 yılında Moncada Kışlası isyanıyla başlayan özgürlük mücadelesi süreci bir devrimle neticeye ulaşmıştı. Bu isyan sırasında tutuklandı ve aynı yılın sonunda, Ekim ayında Küba Yüksek Mahkemesi’nde yargılandı. Bu sırada, “Sayın yargıç, siz beni mahkûm edin, tarih beni aklayacaktır!” cümlesiyle son bulan ünlü savunmasını yaptı.

Castro, 1955 yılında Batista tarafından Meksika’ya sürgüne gönderilir. -bazı kaynaklarda kendi rızası ile gittiği ifade edilmiştir-. Fakat bu sürgün onu durdurmaz ve bir yıl sonra arkadaşlarıyla birlikte Granma yatıyla gizlice Küba’ya döner. Sierra Maestra dağlarında geçen sürecin sonunda, 1959 yılında Fidel Castro önderliğindeki Küba Hükûmeti kurulur.

İktidara geldiği o günden sonra dünyada en çok konuşulan ve tartışılan kişilerden biri olan Castro’yu fizikî olarak tanımlamak için sakalı, haki üniforması ve elinden düşürmediği purosu sanırım yeterli olacaktır. “Castro’nun iktidara gelişinin ordu darbesiyle değil de popüler bir devrimle oluşu, Kübalıların Castro’ya hayranlık duymalarının en büyük nedenidir” diyor kaynaklar.

Küba’da Fidel Castro’nun iktidara gelmesiyle birlikte Küba toplumunun gerek ekonomik, gerekse sosyal hayatında ne gibi önemli değişikliklerin olduğunu derleyip topladığımızda şöyle bir özet çıkıyor karşımıza:

Özellikle başta ABD olmak üzere yabancı sermayeli tüm işletmeler kamulaştırılır. Toprak reformunu başlatarak ilk olarak çiftçilerin üzerinde tarım yaptıkları topraklara sahip olmaları sağlanır ve toprak sahipleri için sahip oldukları topraklara belli bir limit getirilmiştir. Kırk hektarı geçen toprak bedelleri 20 yılda ödenmek şartıyla kamulaştırılır ve halk çiftlikleri olarak işletilmeye başlanır.

İkinci olarak Castro, büyük toprak sahiplerinin arazilerine el koyarak halka dağıtır. Sovyetler Birliği’nden alınan ham petrolü işlemeyi reddeden ABD şirketlerinin rafinerileri devletleştirilir. Bu uygulamalar, devrimden sonraki ilk icraatlar olarak hem ülkede, hem de ülke dışında oldukça ses getirmiştir.

Bunlara ilâveten, ülke içinde birçok alanda kapsamlı politikalar uygulanmaya başlamıştır. İşsizlik büyük ölçüde ortadan kaldırılmış, herkese çalışma yükümlülüğü getirilmiştir. Eğitim ve sağlık sistemine yatırım yapılarak hizmetlerden faydalanma noktasında eşit haklara sahip olunması sağlanır. Ülkede okuma-yazma seferberliği ilân edilerek, çoğunluğu genç kadınlardan oluşan binlerce gönüllü eğitmen, yolu, elektriği olmayan dağ köylerine ellerinde gaz lâmbasıyla ulaşır. Bu sayede Küba’da okuma yazma oranı yüzde yüze yakın bir duruma gelmiş, her köyde bir okul ve sağlık ocağı kurularak en az bir öğretmen ve hemşire gönderilmiştir. Kiralar düşürülerek evsizliğin önüne geçilmiştir.

Fakat bu olumlu gelişmeler yaşanırken, diğer taraftan Amerikan şirketlerinin kamulaştırılmasına karşılık ABD, ilk olarak Küba’dan şeker alımını keser. Oysa o güne kadar Küba’da üretilen şekerin en büyük alıcısı konumundadır ve Küba’ya karşı ekonomik ambargo uygulamaya başlar. İlâç ve gıda dışında ihracatı yasaklar. Ekonomisi şekere dayalı bir ülke olan Küba, geçmişten beri ABD’ye sattığı şekeri artık -ihtiyacı olmadığı hâlde- Sovyetler Birliği’ne satmaya başlar.

1961 yılına gelindiğinde, ABD, üstü kapalı bir saldırı hazırlığına girişir. Tek amaç Castro’yu iktidardan almaktır. Askerlerinin direkt olarak Küba’yı işgal etmesini istemez ABD, bunun yerine ABD’nin ordu danışmanlarının savaşmaya razı Kübalı sürgünleri eğitmesine karar verilir. Saldırı noktası olarak adanın güneyinde yer alan Domuzlar Körfezi seçilir. Lâkin Amerika’nın evdeki hesabı çarşıya uymaz ve saldırının neticesi fiyasko olur. Çünkü 72 saatin sonunda Castro saldırıyı bastırmıştır. “Domuzlar Körfezi Çıkartması” olarak kayıtlarda yer alan bu işgal girişiminin geri püskürtülmesinin akabinde Castro’nun çıkarmanın ardından yayınladığı Havana Bildirisi ile hızla sosyalist sisteme geçiş yapılır ve Sovyetler Birliği ile olan ilişkiler daha da sıkılaştırılır.

Domuzlar Körfezi krizinden sonra ABD, bu sefer de Guantanamo Üssü’nden destek verdiği Mongoose Operasyonu ile Castro’yu iktidardan indirmeyi yeniden dener. Buna karşılık Castro yönetimi, adaya Sovyet balistik füzelerini yerleştirir. Böylece Küba Füze Krizi’nin doğmasına yol açan süreç başlar. Bu kriz, uluslararası toplumu ilgilendiren, geniş boyutlu, dünyayı nükleer savaş tehdidi altında bırakan bir bunalım olarak geçer kayıtlarda. Kaynaklar der ki, “Dünya o güne kadar nükleer savaşa hiç bu kadar yaklaşmamıştır”.

ABD Küba’yı zorlasa da -korkulan olmadı- “Küba Füze Krizi” Moskova’nın füzeleri geri çekme kararı sayesinde “nükleer savaş” olmadan bitirilebilmiştir.

Küba’nın çalkantılı tarihindeki diğer bir olay da Castro dönemindeki (1980 yılı) Maril Tekne Göçü’dür. Ülkedeki politik rahatsızlığı gidermek adına ülkeden ayrılmak isteyen Kübalılara izin çıkmasıyla birlikte on binlerce Kübalı, teknelerle Amerika’nın bazı eyaletlerine yaşamak üzere kaçmaya başlar. Aylar içinde bu sayının yaklaşık 125 bine çıkmasıyla iki ülke bu göçü sonlandırma kararı alır.

1970’lerin ortasından itibaren ekonomik sıkıntılar kendini belli etmeye başlar. Daha önce şeker alımı konusunda destek veren Sovyetler Birliği’nin parasal desteğini kabul eder ve bu parayı fabrikaların yenilenmesi ve endüstrini ayakta tutmak için harcar.

(Sovyetler Birliği’nin desteği önemliydi. Tâ ki 1991 yılındaki çöküşüne kadar…)

2006’nın Temmuz atında Castro hastalanır, yetkilerini kardeşi Raul Castro’ya bıraktığını açıklar. İki yıl sonra resmî olarak görevi devreder.

Raul Castro yönetiminde ülkede açılımlar olmaya başlamıştır. Devrimden bu yana ülkede ilk kez özel işletmelere izin verilmiştir. Yine bu dönemde ABD ile Küba arasındaki 50 yıldan fazladır devam eden gerilimli ilişkilerin iyileştirilmesi adına adımlar atılır.

Fidel Castro, 2016 yılında, 90 yaşında Küba’da vefat etmiştir. Bir röportajı sırasında siyâsî hayatını, “Doğuştan siyâsetçi değilim. Fakat çok genç yaşatan itibaren dünyanın gerçeklerini anlamama yardım eden şeyleri yakından takip ettim” şeklinde özetlemiştir.

2021 yılının Nisan ayında, Raul Castro’nun yerini, 2013 yılından bu yana Devlet Başkan Yardımcısı olarak görev yapan ve aynı zamanda bir elektronik mühendisi olan Miguel Diaz-Canel alır. Bu görev devriyle Küba, yaklaşık 60 yıl sonra ilk kez Castrolar dışında biri tarafından yönetilecektir. Bu dönemde Küba ve Küba halkı için neler değişeceğini zaman gösterecektir…

(Devam edecek…)

 

https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%BCba_Devrimi

https://tr.wikipedia.org/wiki/Fidel_Castro

https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%BCba_F%C3%BCze_Krizi

https://www.youtube.com/watch?v=ugO5FkaGghA&t=761s

https://www.youtube.com/watch?v=W-QvBOBUsFM

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56784166

http://www.kubadostluk.org/kuba-devriminin-yildonumunde-kuba-arsivi-kuba-hakkinda-her-sey/