ZANNEDİYORDUK ki, 14 günde solunum cihazı icat edip 45 günde bilmem
kaç bin tane üretebiliyoruz ve dolayısıyla her alanda aynı başarıyı
gösterebiliriz, artık bizi kimse tutamaz. Öyle ya, ordularımız Fırat Kalkanı,
Zeytin Dalı, Barış Pınarı cephelerinde, Libya’da, Irak’ta zaferden zafere
koşarken, biz de diğer sahalarda kolları sıvar, dünya çapında başarılara imza
atarız…
Yahu mübarek, şöyle birkaç gün daha direnseniz de şu
çocuksu kalbimi hüzne, hayâllerimi kırıklığa uğratmasanız, olmaz mıydı?
Yaşadıklarım okkalı bir şamar gibi günlük işlerimde
patlayınca ciddî ciddî sarsıldım. O yüzden de bu yazıyı yazıp sizi haberdar
etmek, doğru bildiğim önerileri aktarmak istedim…
Çok uzak bir geçmişe değil, hemen çok yakın geçmişe yani
bu senenin Mart ayı başına dönelim. Bu küresel salgın çıkıp iş yerleri
kapanınca bazı vatandaşlarımız işlerini kaybettiler, en azından menfi
şartlardan dolayı gelir kaybına uğradılar. Benim tanıdığım insanların ciddî bir
kısmı kiracılarına anlayış gösterdiler. Hattâ bir tanıdığım, kiracısına, “Eğer işini kaybettiysen veya kaybedersen
lütfen kira getirme” demiş, kiracısı da, “Yok abi, hamdolsun işimize devam ediyoruz” deyip teşekkür etmiş.
Yani bir dayanışma, bir yardımlaşma atmosferi…
Meslek liselerindeki çocuklar, hocalar harıl harıl
çalışıyorlar ki maske ve kıyafet üretip sağlık çalışanları ile diğer çalışanlara
ulaştırsınlar.
Sağlık çalışanlarının fedakârlıklarını tarif etmeye benim
kelimelerim kifayet etmez. Hükûmet işi gücü bıraktı, bir tek vatandaşımız işini
kaybetmesin diye hem kanun çıkardı, hem de iş yapamayan işverenleri korumak
için sorgusuz sualsiz onlara para dağıttı.
Çevremizde ve medyada bu şartları fırsata dönüştürmeye
çalışana rastlamadık ve insanın böyle bir şey yapması da “Pes doğrusu!” diye
karşılanabilecek bir durumdu. Hâsılı, her şey harika idi…
Bu şartlar yaşanırken, şöyle bir beklentide olmak aptalca
bir şey midir sizce? “Şu muhteşem tabloya bakın! Bütün Türkiye âdeta bir takım
olmuş, tam saha, virüs karşısında bastırıyor. Bu vakitten sonra bizi tutana aşk
olsun!”
“Böyle bir atmosferde insan bizzat bir şey yapmazsa, gelecekte
çocuklarının, torunlarının yüzüne bakamaz” diye düşünmeye başlıyorsunuz.
Bu tablonun gaza getirmesiyle ertelediğimiz alışverişleri yapmaya başladık.
Keşke bağış falan yaparak katkı yapsaydık da bu sıkıntıları yaşamasaydık ve
hayâllerimiz tuzla buz olmasaydı. Biliyor musunuz, insan ülkesini sevince,
milletine âşık olunca, o tablonun yaşattığı sevinç ve mutluluğun ardından bu
hayâl kırıklığı çok kötü oluyor. Eşekten düşmüş
kabağa benziyorsunuz.
Yaşadıklarımı
şirket ismi falan vermeden kısaca özetleyeyim… (Önümüzdeki günlerde
twitter.com/lokmanayva ve diğer sosyal medya adreslerimden paylaşacağım.)
Bir alışveriş sitesinden sipariş verdik. 29 Mayıs’ta bize teslim edilmek
üzere 25 Mayıs’ta yola çıktı.
29 Mayıs’ta ne gelen var, ne giden. “İnsanlık hâli, olabilir” dedik ve 1
Haziran’da kargo şirketini aradık. “Olur ya, resmî adresi bulamamışlarsa, bir
de tarif edelim” diye düşündük. Çünkü web sitelerinde “Gönderiniz şubede” diyor…
Telefon numaranızı giriyorsunuz, gönderinizin durumu hakkında bilgi
veriyorlar. Fakat biz telefonumuzu girdik, “Bu numarayla ilgili son 10 günde ilgili
bir gönderi bulunmamaktadır” diyordu. Webde başka, telefonda başka bir durum, şoklardayım.
Bir de biriyle görüşelim diye karar verdim, müşteri temsilcisi seçeneğini
tuşladım. Allah sizi inandırsın, tam 48 dakika telefonda bekledim. Bütün
bunlara rağmen yukarıda zikrettiğim muhteşem tablo yüzünden kızmıyorum,
sinirlenmiyorum…
Hanımefendinin çocuğunun sesi geliyordu, demek ki evden çalışıyormuş, bu
yüzden, “Hanımefendi, geleyim bulaşığınız falan yıkanacaksa yıkayıvereyim” gibi
bir ruh hâlindeyim.
Ertesi gün tekrar web sitelerine baktık. Demesin mi “Adres bulunamadığı
için gönderi alındığı yere iade edilecektir”? Hâlâ iyi niyetimi muhafaza ederek,
“Çağrı merkeziyle görüştük, o kadar bilgi ve iletişimden sonra böyle bir
saçmalık yapacak değiller ya” diyorum… Meğer web doğru söylüyormuş.
Hemen yine telefona sarıldım. Uzun beklemelerden sonra görevli çıktı
karşıma. Ne dese beğenirsiniz: “29 Mayıs’a kadar adresinize getiremedik. Sonra
da adresiniz bulunamadı diye geri gönderdik.”
Evimin adresini şu yeryüzünde ilk defa birileri bulamamış oldu. Aramadığı
adresi bulamayanlar bizim paketi geri götürdüler. Web, telefon sistemi ve çağrı
merkezi görevlisinin farklı bilgi verebildiği kargo şirketi, acaba oradan
paketi almış mıydı?
Buna benzer neler neler...
Oğlum sınavdayken internet servis sağlayıcımız, interneti
kesti. Üstelik faturayı ödemediğim iftirasıyla haksız yere kestiği fazla
faturayı bile ödediğim hâlde.
GSM operatörlerinden ikisine gittim ücreti mukabilinde telefondaki
bilgileri diğer telefona aktarsınlar diye. Müşteri olmamasına ve orada
telefonla oynuyor olmalarına rağmen o işi yapıp para kazanmayı reddettiler. Ben
de geldim evde, kendim sıfır mâliyetle yaptım.
Hangi birini anlatayım, medikalcilerle yaşadıklarımı mı, “Ofisimiz kapalı”
iddiasıyla bayram kartını geri götüren kargo firmasını mı, malzeme siparişi
verdiğim alışveriş sitesinin ortada görünmeyişini mi?
Neyse, canınızı fazla sıkmayayım. Bunların hepsinin
hakından Allah’ın izniyle gelirim. Bunlarla uğraşmak benim için çerez
çekirdektir. Ama mesele bu değil.
Çalışırsak hepsi olur
İşini kaybedenlere, gelir kaybına uğrayanlara çok fazla
bir şey denemez elbette. Bu salgın sürecinin en ağır kaybedenleri vefat
edenlerimiz ve ikincisi de yakınları… Fakat diğerlerimizin, “Bak, Allah korudu, iş yapmasak da birkaç aydır
ücretimizi alıyoruz, hamdolsun. Bu müşteriler bizim velinimetimiz. Bizler güzel
güzel çalışalım. Müşteri memnun kalsın. Zor zamanlar için kredibilitemiz olur
en azından. Müşteri olmazsa şirket batar, şirket batınca da -Allah muhafaza-
bir dilim ekmeğe muhtaç kalırız. Çok çalışırsak ülkemizin gelişmesine katkımız
da olur. Bu ülke iş yapamadığımız günlerde karşılıksız bize para verdi. Başka
ülkelerde test yapmak için binlerce lira alınırken bizim ülkemiz vatandaşlarından
kuruş almıyor” demeleri gerekmez mi? Benim rastladıklarımın ciddî bir kısmı
böyle demiyor. Hadi şimdi demezse demesin, ama bu gidiş nereye?
Gözlemim ve tespitim şöyle:
Korona sürecince evdeydik ve bilgisayar, telefon vesaire
kurcaladık durduk. Genellikle de bunun felâket oluşundan dem vuruldu ve özel muamele
beklentisi doğdu. Çünkü virüsten dolayı zaten mağdurduk, zaten birkaç yüzyılda
bir olan pandemi bize denk gelmişti, zaten 2020 senesi de virüslü çıkmıştı ve
biz özeldik, herkes bize özel muamele etmeliydi(!)… Tabiî aynı süreci yaşamayan
birileri olsa da “Bizlere özel muamele edilse” diyoruz. Gelin görün ki, herkes
bu dünyada yaşıyor ve adı üstünde, salgın küresel! Yani herkes etkileniyor.
Şirketler ve kuruluşlar, bir taraftan da az veya çok maaş
ödemeye devam ettiler. İnsanın nefsi şöyle demiş olabilir: “Biz mağduruz. Elimizdeki şeylerle oyun oynuyor gibi göründüğümüze,
gülüp kahkahalar attığımıza bakmayın. Aslında biz teselli oluyoruz. Aylık
maaşımız da geliyor. Aslında böyle bir hayat fenâ değil. Bundan sonra böyle
yaşamaya devam etmek güzel bir fikir…”
Eğer yukarıdakiler sadece benim rastladıklarım değil de
genel bir hâl ise, işte o zaman yandığımızın resmidir! Bu davranış şekli bir de
kültüre dönüşürse, kusura bakmayın, bizi kimse kurtaramaz. Hiçbir kaynak yoktur
ki tembelliği fonlamaya yetsin. O yüzden kendimizi muhasebe edip bu hâlet-i rûhiyeden
bir an evvel sıyrılmalıyız.
Gün gelir, Allah muhafaza, 14 günde yaptığımız solunum
cihazlarını üretecek insan bulamayız. Gün gelir, İsveç’ten, Bangladeş’ten,
Rusya’dan hastalarımızı getirecek kaynağı rüyamızda bile göremeyiz. O yüzden
yol yakınken harıl harıl çalışıp maske üretenlerin, İHA’ları, SİHA’ları
yapanların biz olduğumuzu hatırlayalım ve kendi meşguliyetimiz neyse, onu
dünyada yapılan en iyi iş olarak yapmaya çalışalım.
Kargocu muyuz? En hızlı, en sağlam şekilde gönderiyi biz
götürelim. GSM bayisi miyiz? Müşteriyi memnun edip daha fazla alışveriş
yaptırmanın yolunu bulalım ki şirketimiz de çok kazansın. İnternet servis
sağlayıcısı mıyız? Dünyanın en hızlı internetini biz sağlayalım ve
müşterilerimiz öyle başarılı ve ekonomik işler yapabilsinler ki dünyayla
rekabet edebilelim ve bizim şirketimiz, başka ülkelerdeki internet sağlama
işlerini alsın.
Eğri oturup doğru konuşalım; şu güzel ülkenin, bu aziz milletin kaç tane 50 milyar dolarlık firması var ki? Şu anda yok. Ama çalışırsak hepsi olur. Çalışmazsak da ne olacağını söyleyip kendimi de, sizi de yormak istemem…