Cami avlusu

En son Ayşe abla görmüş onu. “Hastayım, bana dua eder misin?” dediğinde, “Çok namaz kıl kızım” demiş. Burada kılınmış cenaze namazı, vasiyeti üzere Sivas’a defnedilmiş. Ölüm haberini duyunca bu kadar da üzüleceğimi tahmin edemezdim, benim için bu camiyle bütünleşmiş bir değerdi o…

ÖĞLE vakti... Adımlarım beni, okul yıllarımda önünden telaşlı telaşlı geçtiğim o ihtişamlı camiye getirdi. Taç kapının “Hoş geldin” dediği bu kadim eşik, zamanın yumrukladığı bu yerden her geçtiğimde zihnime takılan sual: Kim bilir buradan geçenlerin kaçıncısıyım? 

Selâm verdim, aldı selamımı. Önce su ikram etti, içtim suyundan, sağımda duran  hazîrenin önündeki taş çeşmeden. “Su ile bedenlere can veren, secde ile ruhları dirilten Yüce Mevlâ’m, Elhamdülillah!”… Solumda “bir namazlık saltanat” tahtında bekleyen yolcu, etrafında ağlaşanlar… Son yolculuk, son durak… Gitmek için beklenen bir vakit var. O’ndan geldik, O’na döneceğiz, “İnna lillah”…

Hava sıcak, şehir kalabalık. Dış avluda ilerliyorum. Burası şehrin yoğunluğunu seyreltiyor, dinginlik veriyor. Ağaç gölgelerinin altında serinleyenler, sokak kedilerini besleyenler, çocuklarını şöyle bir güneşe çıkaranlar, hava alanlar, oradan geçenler...  

Yaşlılar, gençler her biri sırayla abdestlerini almakta. Büyük bir evin birbirinden habersiz efradı tatlı bir hazırlık içinde. Namaza yetişmek için acele eden esnafın ayak sesleri yayılıyor avluya, yaşlı teyzeler nefeslene nefeslene çıktıkları taş merdivenlere galip gelmenin sevinciyle içeri girip caminin içinde gözden kayboluyor.

Merdivenlerden çıkıyorum, bir şadırvan karşılıyor beni iç avluda; kızıl kubbeli ilk şadırvan, namütenahi bir döngüyle akan su… Suyun yeniden tazelediği havayı soluyorum. Avluda gezinen kumrular mermer zeminde seyir hâlindeler. Vakit girmek üzere...

Haydi şimdi felahı bulma zamanı! Ayakkabılar dışarıda kalıyor, bir de masivaya dair hamallığını yaptıklarımız. Hepsini dışarıda bırakıp sonsuzluğa açılan bu kapıdan içeriye giriyorum.   

Bütün seslerin kesilip bir tek sese kulak verdiği anda, yerçekimi utanır da, ubudî bir çekim gücüne yol aralar, bu akımın etkisiyle güzel bir telaş sarar etrafı; “Uydum imama… Allah-u Ekber!” diyebilmek adına adımlar sıklaşır, saflar sıklaşır.

Bir gölgelik miktarı değerince, elimizi ayağımızı dolayan şu yalan dünyaya “Dur!” demek, bizi alıkoyan ne varsa hepsinden azade, hür şekilde huzura varabilmek, o yüce randevuya sadık kalabilmek, “Ben de varım” diyebilmek mücadelesiyle alıyorum yerimi saf saf omuz omuza.

Bu kubbeli evde, her çeşit insan ruhunun birbirine kenetlenerek manevî bir koro ile sonsuz bir âleme akmasıdır İlâhî hazzı yaşatan şey. Olduğun gibi bir kabullenişle, “Niye geldin?” yerine “Nerelerdeydin?” deyip bağrına basan ana kucağı camiler, eşyalar arasına sıkışmış insan evladının gönlüne mekânlar açıyor. Onu bir çocuk gibi kollarından tutarak, sevinçle koşturuyor.

İlâhî davete icabet etmenin verdiği huzurla hafifliyorum. Duadan sonra avluya çıktığımda cami hazîresinin bölümünde Mustafa Dede’nin yerinin boş olduğunu görüyorum. Gelip geçenlerin görebileceği bir yere iliştiriverirdi iskemlesini; üstünde üç beş gazete, dergi ve dua kitaplarından oluşan tezgâhı olurdu. Tarihî mezar taşları, rengârenk gül çiçekleri ile bezeli dükkanında satın aldığınız şey, bir gazete, bir dergi olmazdı yalnızca, dualarla uğurlardı müşterilerini.

Ağzı dualı, gönlüyle gören Mustafa Dede’nin camiye gidiş gelişleri bir refakatçi eşliğinde olur, giriş kapısına en yakın yerde namazını eda edermiş. Cebindeki şekerlerden çocuklara ikram eder, çocukların gönlünü kazanırmış. Dua isteyen kadınlara nasihat eder, sabırlı olmalarını, içinde bulundukları şartların güzelliklerini fark etmelerini telkin edermiş. Yani onları şükre davet edermiş.

En son Ayşe abla görmüş onu. “Hastayım, bana dua eder misin?” dediğinde, “Çok namaz kıl kızım” demiş. Burada kılınmış cenaze namazı, vasiyeti üzere Sivas’a defnedilmiş. Ölüm haberini duyunca bu kadar da üzüleceğimi tahmin edemezdim, benim için bu camiyle bütünleşmiş bir değerdi o… 

Ruhun şâd olsun Mustafa Dede! Sen, Fatih Camiî’nin yakasına iliştirilmiş bir güldün. Menzilin hayırlı olsun!