Calut ve Davut meselesi

“Asla yenilmez orduya sahip”, “İstihbaratı çok güçlü”, “Arkasında Amerika var” denilen İsrail, sınırları geçilmiş, istihbaratı patlamış ve yenilmiş hâldedir. Bu arada İsrail’in Hamas’a yol verdiğini ve göz yumduğunu yani bilerek böyle davrandığını yazıp söyleyenler, işte bu yenilmezlik gayyasına su taşıyanlardır. Onlar ne derlerse desinler, şah yenilmiştir. Bundan sonra Ortadoğu’nun kalbine bir terör devleti olarak saplanan İsrail’i bekleyen akıbet, Şah’ın akıbetiyle aynı olacaktır.

HAMAS, resmî adıyla İslâmî Direniş Hareketi, 1987 yılında, Birinci İntifada sırasında kuruldu. Gazze bölgesinde etkin. 2007 yılında El-Fetih Hareketi ile yaşanan askerî çatışma sonrasında Gazze’nin kontrolünü eline almış oldu. İlginç olan, YPG’yi terör örgütü saymayanların Filistin topraklarını savunan Hamas’ı terör örgütü listesine almış olması.

Gazze; 2,3 milyonluk Filistinli nüfusuna sahip, “Gazze Şeridi” olarak da adlandırılan bölge. İsrail, Mısır ve Akdeniz arasında 41 kilometre uzunluğunda ve 10 kilometre genişliğindeki alan. İsrail Gazze’yi, şimdi olduğu gibi 2007 yılında da (hatta Mısır’la birlikte) havadan, karadan ve denizden ablukaya almıştı. Hâlen Gazze’nin deniz ve hava sahası İsrail’in kontrolü altında. Gazze de diğer Filistin toprakları gibi Yahudiler için vaat edilmiş topraklar (Arz- ı Mev’ud) içinde.

Bilindiği gibi Hamas’ın askerî kanadı El-Kassam Tugayları, 7 Ekim’de “Aksa Tufanı” adıyla, hem de 1973 yılında Mısır ve Suriye’nin başını çektiği Arap-İsrail Savaşı Yom Kippur’un 50’nci yıldönümünde büyük bir operasyon gerçekleştirmiştir. Aksa Tufanı’nda Demirkubbe delinmiş, Gazze’yi İsrail’den ayıran dikenli teller buldozerlerle geçilmiş, karadan ve denizden havalanan paramotorlarla duvarlar aşılarak İsrail’e girilmiştir. Hamas’ın geçtiği sadece bu dikenli teller değil, Şinbet ve MOSSAD’ın güvenlik sınırlarıdır.

Ardından İsrail’in ağır ambargosu ve ağır hava saldırıları gerçekleşmiş ve Gazze adeta ölü şehir hâline dönüşmüştür. Bu yazı yazıldığında, İsrail hem her türlü ambargoyu uygulamakta, hem de ağır bombardımanlarla Gazze’yi yerle bir etmeye çalışmaktaydı. İsrail’in bu soykırımında beyaz fosfor bombası kullandığı da kabul edilmiştir. Kara harekâtı için hazırlık yapıldığı ise henüz gelen haber arasındadır. 

Hamas’ın Aksa Tufanı sonrasında İsrail’in bu saldırılarını öngörmemesi mümkün değildir. Bölge çok uzun zamandan bu yana ambargo altındaydı zaten. Ambargo biraz daha ağırlaştırılmış oldu. Öte yandan bombardımanlarla sivil halk katledilmektedir.

Aslında İsrail her zaman olduğu gibi Gazze’de de tam bir soykırım yapmaktadır. 1 milyondan fazla Filistinliye şehri boşaltması için mühlet verilmektedir. Birleşmiş Milletler ve uluslararası camia, söz konusu İsrail olunca derin sessizliğini korumaktadır.

İçimizde, Hamas’ın Aksa Tufanı’nda sivilleri katlettiği çığlıklarını atanlar ve bu bahaneyle bir şekilde Filistin halkını aşağılayanlar, adeta “İsrail’in Sesi Radyosu” görevi yapmaktadırlar. İsrail bu konuda oldukça tecrübelidir. 1948 yılından bu yana Hitler’in Yahudilere yaptıklarının bin katından fazlasını Filistinlilere yapan İsrail, hâlâ İkinci Dünya Savaşı filmleriyle insanları aldatmayı başarmaktadır. Hiçbir savaşta sivillerin öldürülmesi elbette kabul edilemez. Ancak İsrail’in neredeyse yarım asır yaptığı devlet terörünü görmeyenlerin, sivil katliamlarını görmezden gelenlerin, İsrail’in hastane bombaladığını, ambulans vurduğunu yok sayanların, söz konusu Hamas olunca gösterdikleri tepkinin gerçek anlamda insanlıkla ilgisi olamaz. 

Aksa Tufanı hakkında çok şey yazılacaktır şüphesiz. Özellikle İsrail’in istihbarat boyutunun aşılması son derece ilginçtir. Aksa Tufanı’nı öncekilerden farklı kılan, sadece İsrail’in Demirkubbe’sinin delinmiş ve sınırlarının geçilmiş olması değil, ilk defa bu boyutlarda güvenlik duvarının yıkılması ve İsrail topraklarından ve askerî garnizonlarından esirler alınması, kısacası İsrail’in ilk defa yenilmiş olmasıdır. Bir başka ifadeyle, ilk defa “Şah” yenilmiştir. Bunun anlamı nedir?

Gelin, tarih içinde minik bir yolculuk yapalım…

Şair kimliği “Hatai” (Hatayî) mahlasıyla bilinen Şah İsmail, hem Safevi Devleti’nin kurucusu, hem de Erdebil Tekkesinin şeyhidir. Babası Erdebil Tekkesinin şeyhi Haydar, annesi Akkoyunlu Uzun Hasan’ın kızı Halime Begüm’dür (Alemşah). Şah İsmail 1 yaşındayken, babası Şeyh Haydar, Şirvan hükümdarı Ferruh Yesar tarafından öldürülür. Şah İsmail, kardeşleri ile birlikte Şiraz’da İstahr Kalesi’ne hapsedilir ve bir müddet sonra serbest bırakılır. Şeyh Haydar’ın müritleri ile Gilan Hâkimi Hasan Han tarafından koruma altına alınır. Şah İsmail büyüdüğünde Akkoyunlu Devleti, şehzadeleri arasındaki iktidar mücadelesinden zayıf düşmüştür. Akkoyunlu Rüstem Bey’in öldürülmesi üzerine İsmail, müritleriyle birlikte Erdebil’e geçer ve ilk olarak Ferruh Yesar’ı öldürerek babasının intikamını alır. Ardından Akkoyunlu Elvend’i yenerek Tebriz’i ele geçirir ve taç giyerek “Şâh” unvanını alır. Akkoyunlu Devleti’ne son vererek Safevi Devleti’ni kurar.

Şah İsmail, ülkesinin sınırlarını genişletmek için komşusu olan Osmanlı Devleti ve Özbek Hanlığı’nı tehdit eder. Özbek Hanlığı’nı ortadan kaldırır. Osmanlı öncesinde girdiği bütün savaşları kazanır, hiç yenilmez. Özbek Hanlığı’ndan sonra Osmanlı’ya yönelir. Osmanlı’nın başında Sultan İkinci Bayezid vardır. Şah İsmail, Anadolu içlerine sokulmuştur. Bir yandan davetçileri ile halkı etkileyen Şah İsmail, diğer yandan hem asker toplamış, hem de Tokat gibi şehirlere saldırarak yakıp yıkmıştır. Bu esnada Sultan Selim, taht mücadelesini sonlandırmış ve Osmanlı tahtına oturmuştur.

Sultan Birinci Selim, daha Trabzon Sancakbeyliği döneminden Şah İsmail’i tanımakta ve onun nasıl büyük bir tehlike olduğunu bilmektedir. Bu esnada Turan ilinden ve İran’dan Sultan’a mektuplar ve imdatnameler gelmekte, kendisi “Zülkarneyn” olarak vasıflandırılmaktadır.

Safevi-Osmanlı gerilimi zirvededir artık. Çok geçmeden bu zirve, Sultan Birinci Selim’in Çaldıran Seferi’yle savaşa dönüşecektir.

Şah İsmail’in uzun süren yenilmezlik unvanı, onu insanüstü bir güç hâline dönüştürmüştür. Şah, Sultan Selim’le karşılaşmamaya gayret eder. Sultan Selim’inse bir an önce onunla karşılaşmak düşüncesi vardır ve bunun için Şah İsmail’e tahrik edici mektuplar yazar. Ancak bir savaş taktiği olarak Şah, Osmanlı ordusunda isyan çıkması ve dağılması için uzun süre Sultan Selim’den kaçar. Ve öyle de olur. Bazı Yeniçeri askerleri Sultan Selim’in çadırına ok atarlar.  

Bu kaçma-kovalama daha uzun sürmez ve nihayet Çaldıran’da iki ordu karşılaşır. Büyük bir savaş olur. Savaşı Birinci Selim kazansa da Osmanlı bu savaşı kolay kazanmamıştır. Bu zafer için Rumeli Beylerbeyi ile 10 sancak beyini feda etmiştir. Şah İsmail ilk defa yenilmiştir. Müritleri, komutanları ve askerleri şaşkındır. Çünkü onlara göre Şah İsmail yenilmezdir, daha önce hiç yenilmemiştir. Şah’ın bu ilk yenilgisi, onun efsane yenilmezliğini ortadan kaldırmıştır. Ortadan kalkansa sadece bu efsane olmamış, Şah İsmail bir daha kendine gelememiş, yeniden devlet kuramamıştır.

Hamas’ın Aksa Tufanı’nın en büyük özelliği işte tam olarak bu noktadadır. Artık şah yenilmiştir. “Asla yenilmez orduya sahip”, “İstihbaratı çok güçlü”, “Arkasında Amerika var” denilen İsrail, sınırları geçilmiş, istihbaratı patlamış ve yenilmiş hâldedir. Bu arada İsrail’in Hamas’a yol verdiğini ve göz yumduğunu yani bilerek böyle davrandığını yazıp söyleyenler, işte bu yenilmezlik gayyasına su taşıyanlardır. Onlar ne derlerse desinler, şah yenilmiştir. Bundan sonra Ortadoğu’nun kalbine bir terör devleti olarak saplanan İsrail’i bekleyen akıbet, Şah’ın akıbetiyle aynı olacaktır.

“Zulm ile abâd olanın ahiri berbâd olur” atasözü gerçekleşmektedir. Hamas, Calut’un (Golyat) karşısına çıkan Davut’tur. Vesselâm...