Çalışan kalp, işleyen akıl

Batı’nın son asırlardaki teknolojik ilerlemesi ve ekonomik refahı, medeniyet açısından zirve olarak görülemez. Zira Batı, insanı hiçleştirmiştir. Ufak bir sarsıntıda insanlık değersiz bir nesne olarak görülme aşamasına kadar gelmiştir. Bu nedenle kalbin gerçek değişkenlik ve lokomotif olduğu görülerek temiz kalpli, aklını kullanan ve topluma yararlı bireylerin yetiştirilmesi önemlidir.

İNSAN, dilin esiridir aslında. Sözün ağızdan çıkmasıyla hâkimiyet sözün eline geçer. Söz dil ile bu âleme taalluk etmediği müddetçe sorun olmaz. Zihinden geçenler insana sorumluluk yüklemez.

Bazı noktalarda dil, “kalp ve gönül” anlamıyla da kullanılır. Buradaki kalbin manevî kalp olduğundan şüphe yoktur. Bu yönüyle dil, hâl için bir çıkış yeridir. Diğer bir ifadeyle, dilden dökülen her sözcük bir eylemdir.

Bilimsel anlamda sözcüğün dalga hareketi ile insan yürürken kendisine eşlik eden dalga hareketi, bir olaya karşılık gelir. Dolayısıyla ağızdan dil yoluyla çıkan her sözcük, bir maddî âlemin oluşumudur.

Dilin kalp ve gönül anlamında bir karşılığının olması demek, sözün karşı tarafta oluşturduğu durumla ilgilidir. Dolayısıyla söylenecek her sözün bir tesir ve karşılığı vardır. Bu nedenle her zaman iyi, güzel ve anlamlı sözler saf etmek lâzım.

Dilin kalp anlamındaki yönünü insanın manevî kalbinin karşılığı olarak görmek yanlış olmaz. Bu anlamdaki kalp ise insanın beş adet iç duyusundan biri olarak görülmelidir.

İnsana yön veren aslında kalptir. Akıl, kalbi takip eder. Diğer bir ifadeyle, insan, kalbinin taleplerini akıl ile çöllerde aramaya çıkar. Bu yöndeki bir kalp, insanın motor gücünü oluştur, hareketlerini kontrol eder ve yön verir. Bazı durumlarda insanın hayâl kurması olarak görülen bu durum, aslında kalbin bu yöndeki taleplerinin tam karşılığı olarak görülebilir.   

Genelde insana yön veren olarak “akıl” öne çıksa da gerçek anlamda kalp hareket verip ilerlemeyi sağlarken, akılsa trafik işaretleri gibi görülmelidir. “İçi dışarı çıkarmak, bir şeyi başka bir şeye çevirmek” anlamına gelen kalp, eylem olarak kurgulanmıştır.

Kalp değişkendir. Bu durum onun dinamik bir yapı olduğunu gösterir. Akıl ise daha çok kararlılığı arar ve ona müptelâdır. Kalbin değişkenliği bizim toplumumuzda olumsuz gibi görünen bir olguya da sahiptir. Bu durum kalbin işlevini görmemek, her türlü sanata müptelâ olduğunu anlayamamaktan esinlenir.

Kalp her türlü eserin sahibine müptelâ olduğundan, değişkenliği de her çiçekten bal almak olarak görülmelidir. Hâlden hâle girmesi de normaldir. Zira kalp her daim yüce bir varlığın işaretini takip eden sinyal ile yol alır. Bu sinyali kaybettiğinde yolunu da kaybeder.

Bilimsel olarak bir şeyin aynı şey ile karşılaştırılması kıyas ve bilimsel veri toplamak için kullanılır. Bu nedenle aynı türden olan iki insanın birbirinin bütün ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değildir. Zira kalbin derinliklerinde bütün güzelliklere karşılık gelen sensör teknolojisi başka bir insanda bulunmaz. Sınırsız sensör alıcıları yüce bir varlığı ararlar.

İnsan, kalbi çıkarıp attığında sadece akıl ile yol alacağını sanıyorsa, trafik kazası kaçınılmaz olur. Herkesin malûmu olduğu üzere, bir otomobilin yolcuyu hedefe götürmesi için motor, benzin, direksiyon, yağ ve sürücü gibi bütün fonksiyonların tek hedefe odaklanması gerekir. İnsanın da bütün donanımlarıyla birlikte sınırsız hedefe yürümesi, bütün cihazların yapılış amacına uygun olarak kullanılmasını gerektirir.

Günümüzde bazı görüşler var ki, kalbi ve insanı hiçleştirme noktasına kadar gitmiştir. Kalbin sadece kan dolaşımını sağlayan bir organ olarak görülmesi, Batı düşüncesinin bir Skolastik yansımasıdır. Batı, insanlığı hiçleştirmeye ve mekanik bir statükoya hapsetmeye odaklanmıştır.

İnsanın kulağına hoş gelen şekilde sadece “aklın” kullanılması, statik bir fikrin devamı olarak görülmüştür. Oysa Doğu medeniyetinde akleden kalbin yaygın olması manidardır. Batı’nın son asırlardaki teknolojik ilerlemesi ve ekonomik refahı, medeniyet açısından zirve olarak görülemez. Zira Batı, insanı hiçleştirmiştir. Ufak bir sarsıntıda insanlık değersiz bir nesne olarak görülme aşamasına kadar gelmiştir.

Bu nedenle kalbin gerçek değişkenlik ve lokomotif olduğu görülerek temiz kalpli, aklını kullanan ve topluma yararlı bireylerin yetiştirilmesi önemlidir. Akıl ve kalp uyumu esas olup, bir tanesinin ihmâl edilmesi, hedefe ulaştırmakta sınırsız zorlukla karşılaşmayı ortaya koyacaktır.

Gençlerin ve insanlığın yetişmesinde esas noktanın çalışan kalp ile işleyen akıl olduğu canlı tutulmalıdır. Akıl ve kalp bakımı sürekli olarak ve zamanında yapılmalıdır. Zamanında yapılmayan kalp ve akıl bakımının kişiye zarar vereceğinden şüphe edilmemelidir.