BİR kapı… Kapının bir
yüzünde “Edep ya Hû”, diğer yüzünde “Edeple giren lütufla çıkar” diye yazıyor. Hayatın
her adımı, hayatta her adım bir kapı... Kapanan ve açılan her kapı ile ömür ömre
dönüşür. Aziz Mahmud Hüdayî Hazretlerinin hocası olan Üfdade Hazretleri’nin
Bursa’da bulunan türbesinin kapısının üzerinde böyle bir mesaj yazar. Hayata
olduğu gibi, oraya da edeple giren lütufla çıkar.
“Edep”
bir sermaye kıymetli dostlar, aklın sureti bir sermaye... Aklı ikmal eden,
kalbi pürüzsüz hale getiren bir sermaye… Evet, edep bir sermaye; imanı kemale
erdiren, kişiyi saadet ve selamete ulaştıran cinsten bir sermaye... Öyle bir
sermaye ki, “İman, edep varsa vardır” diyorlar.
Edepsizlikle
yola çıkan biri imanın limanına varamaz, varsa yanaşamaz. Hz. Mevlâna, “Eğer
insanoğlu edepten mahrum ise insan değildir. İnsanın hayvandan farkı edeptir.
Gözünü aç ve Allah’ın bütün kelamına dikkat et! Âyet âyet bütün Kur’an’ın
mânâsı edeptir” diyor.
“Edep bir binek olsaydı, sırtına binen iyiliğe
giderdi” der büyüklerimiz.
Ümmetiz
biz, kıymetli dostlar, O’nun da ümmetiyiz... Âlemlerin Efendisi Hz. Peygamber (sav)
söze nazik bir şekilde başlar, mülâyemetle hitap ederdi. Sözlerinin
tesirini kıracak nahoş hareketlerden ve muhataplarını rencide edecek, onların
kalplerini kıracak ve nefretlerini celp edecek sözlerden son derece sakınır ve
sakındırırdı. O, herhangi bir kimse sözünü bitirmeden söze başlamazdı.
Muhataplarını dikkatle, muhabbetle ve sonuna kadar dinlerdi. Yüksek sesle
konuşmaz, daima mütebessim olurdu. Ömründe bir defa bile kahkahayla güldüğü
görülmediği gibi, tebessümden ibaretti O’nun gülüşleri. Daima başı önde yürür, kimsenin
kusurunu görmez, görse bile yüzüne vurmazdı. Kendisine bir kimsenin hoş olmayan
bir şeyi yaptığı bildirilince, “Filan kimse neden böyle yapıyor? Niçin böyle
söylüyor?” demez, “Neden böyle yapıyorlar? Niçin böyle söylüyorlar?” şeklinde
konuşur ve böylece o kimseyi ikaz eder, edebe muhalif söz ve davranışından
vazgeçirirdi.
Edep
bir yağmur olsaydı, altında ıslanan kişide hamiyet, mürüvvet, âlicenaplık gibi
meziyetler yeşerirdi. Edep, inşa eder kıymetli dostlar, edepsizlik ise tahriple
hasar bırakır.
Edepsizliğin
bir tarz olarak vaaz edildiği bir çağda yaşıyoruz. Çağın çilesi haline gelmiş edepsizlik,
sefalete müebbet bir dünya sunuyor bize. Adeta organize bir iş görülüyor her
kıtada. Ahlaksız bir dünya tasarlamış birileri sanki. Popüler olmanın
cazibesini ön plana çıkaran kirli bir el, edepsizliği de popüler imaj haline
getirerek son zamanlarda –ülkemizde- sosyal mühendislik harikası çalışmalar
yapmakta ne yazık ki…
Görmeli,
farkında olmalı, tedbir almalıyız! Çağın çilesi haline gelmiş edepsizlik
karşısında yapılması gereken ilk ve en önemli iş, edep hakkında ciddi
çalışmalar yapmaktır. Dur durak bilmeden ha bire gelen, yeni, genç neslin ruh
dünyasını edebin ışıltısı ile işlemektir ilk yapmamız gereken iş. Çünkü edebin
dostları hayâ, samimiyet, teslimiyet, muhabbet, niyet, itaat, gayret, sohbet ve
hizmettir.
Edebi
bilmeyen bir toplum olmaktan korusun Rabbim bizleri! Sokaklar tarafından
korunmasa bile sokakları koruyan, sokaklarda kuruyan bir nesille değil, evinde
yeşeren, meyve veren, mescitlerle gürleşen, arınan bir nesil ile zaman ve mekâna,
zaman ve mekânı aşan bir aşkla hükmedebiliriz. Toprağı işlerken edeple...
Eşyayı biçimlendirirken edeple... Yarını tasarlarken edeple...
Bugün
sokaklarda eylem yapan, anarşi üreten bir molotof neslimiz var. Bugün
sokaklarda garip, çirkin, uyumsuz, estetikten uzak, tahrik edici, yırtık
pırtık, parlak renklerle çığlık atan, insana benzememe adına kendi zorlayan,
uçuk hareketlerle edepsizliği temel prensip edinmiş, ahlak ve ödev bilinci
sıfırın altında, çağın çilesi bir neslimiz var.
Artık
sosyal hayatın sorumluk sahibi kuruluşları saniye dahi boş durmamalıdır. Bu
gemi hızla su alıyor. Güvertede biriken su boşaltılmadığı, güverte tamir
edilmediği takdirde tüm yolcu ve mürettebatıyla gemi batacak, Allah korusun!
Şahitliğini üstlendiğimiz bu çağda zaman ve mekâna, zamanı ve mekânı kullanan insana bulaştırılmış ölümcül bir hastalık var. Kim bunu doğru okursa, geleceği tasarlamayı o başarır. Çünkü edeple gelen, lütufla gider...