AHLÂK, kişisel ve
toplumsal davranış kurallarını belirleyen ve bu kuralları sistemleştiren disiplindir.
Her inanışın, her dinin, her ideolojinin kendine has ahlâkî değerleri, kendine
göre insanı insan yapan özellikleri bulunmaktadır. Her dinin, her inanışın iyi
ve ideal insan tipi, kendi ahlâk normlarına uygun düşen insandır.
İnsanın
ahlâkî değerlere uygun hareket etmesi, o değerlerin bir kaynağı olan dine veya
inanışa bağlılığı da ifade eder. İnsan sadece fizikî ve biyolojik bir varlık olarak
yaratılmamış, aynı zamanda bazı duygularla donatılmış bir varlıktır. İnsan akıl,
ruh, fikir, kalp, duygu, düşünce ve nefisle donatılarak yaratılmış ve bu
özelliklerle hareket eden bir varlıktır. Bu yüzden insanın hem maddî, hem de
manevî yönü bulunmaktadır. İnsanın maddî yönü bedensel olarak eğitilirken,
manevî yönü ahlâk ile terbiye edilmekte ve olgunlaştırılmaktadır.
İlginç
bir şekilde, olgunlaştırılmamış meyvenin acı olması gibi, olgunlaşmamış insan
da ahlâkî ve insanî yönü zayıf olan ve yetiştirilmeyen insandır.
İman,
Allah’ın gönderdiği dinin hiçbir karşılık beklemeksizin, hiçbir menfaate dayalı
olmaksızın samimî olarak kabul edilmesidir. İman bir gönül, bir kalp ve bir
vicdan işiyken, ahlâk bu imanın gereği olan bilgilerin, esasların samimî olarak
davranışlara yansımasıdır. Gönülde olanın dışa yansımasıdır. Çünkü samimî
insanın içinde ne varsa dışına da yansır, davranışlarını ve hayatını süsleyip
güzelleştirir. Allah’a iman, O’nun gönderdiği dinin temel esaslarının insanın
mutluluğu için gönderilen tek sistem olduğunu ve hiçbir eksikliği bulunmadığını,
bu hayat sisteminin tamamını kapsadığını, bir bütün olarak hepsine tam ve eksiksiz
bir şekilde inanmayı, kabul etmeyi ve uygulamayı da içermektedir. İşte ahlâk,
bu esasların birini kabul edip birini kabul etmemeyi, birine inanıp birine inanmamayı
engelleyen bir ihlâs, bir samimiyet biçimidir.
Birbirinden
bağımsız konular gibi görünseler de, aslında iman, inanç ve ahlâk, hedefleri ve
içerikleri açısından aynıdır. Allah inancı, insanın içindeki boşluğu kaldırdığı
gibi, ahlâklı olmak da Allah’a inanan insanları mutlu eden bir husustur.
Hor
ve hoyrat bir şekilde gelişen, vahşi ve ekşi bir şekilde devam eden devlet ve
toplum ilişkilerine baktığımızda, çağımızda insanlık, İslâm’dan uzaklaştığı
için büyük bir bunalımın içine gömülmüş bulunmaktadır. İnsanı en iyi tanıyan
Allah’ın, insanın mutluluğu için gönderdiği dinden ve insanlıktan uzaklaşan, dolayısıyla
İslâm’ın ahlâkî ilkelerine yabancılaşan, kendi fıtratından kopan dünya, bugün
çağdaşlık adı altında dayatılan insanlık dışı sistemlere teşne olmanın
sonucunda büyük buhranlar yaşamaktadır.
Ahlâk,
insan hayatının bütünüyle ilgili bir konudur. Tarih boyunca hep önemli bir konu
olmuştur. Ahlâk, aslında doğrudan doğruya insanın özüne dayanan, insanın söz,
tutum ve davranışlarıyla ilgili bir meseledir. Kişisel ve toplumsal hayatla
ilgili bir sistem olarak ahlâkın en önemli yanı, kişinin inandığını yaşaması,
söz ve davranışlarının güzel olması, inandığı esaslara uygun olması ve tutumlarında
tutarlı olmasıdır. Daha çok insan hayatının pratik yönüyle ilgilenen bir
disiplindir.
“Ahlâk”
deyince akla ilk gelen şey, Allah inancıdır. Bunların ikisi de insan hayatını
anlamlandıran değerlerdir. Allah inancı olmadan ahlâk olmadığı gibi, ahlâk
olmadan da sağlıklı bir Allah inancı olmaz. İnançsız insanda ahlâk, ahlâksız
insanda inanç olmaz. Bugün en asgarî insanî değerlere sahip herkes bilmekte ve
idrak etmektedir ki, dünyayı kasıp kavuran savaş, işgal ve ahlâkî bunalımların,
sapık cinsel eğilimlerin ve ahlâksız davranışların temel nedeni, inançsızlık
sonucunda yaşanan ahlâkî bunalımlardır.
Ahlâk
ve Allah inancı bugün kimsenin itiraz etmeyeceği bir şekilde yeniden ihtiyaç hâline
gelmiştir. Çağdaşlık adı altında, modernleşme bahanesiyle tüm gücüyle, tüm ahvaliyle,
tüm düşmanlığıyla İslâm’ı yok etmek, Allah inancını kökünden sökmek, manevî
olan her şeyi unutturmak için cansiperane çalışanlar, geldikleri noktada o
projelerin tutmadığını acı bir şekilde görmektedirler. Çünkü Allah inancı doğal
bir ihtiyaçtır.
Ahlâk
olmadan insanlık da olmaz. O yüzden ahlâkı yok etmek, toplumu ve insanı ahlâktan
uzaklaştırmak isteyenlere karşı en az onların istek ve gayretleri kadar karşı
mücadele etmek, ahlâklı herkesin, insanlığından kopmayan herkesin görevidir.
Ahlâksızlaştırma,
insan soyunun temeline kibrit suyu dökmektir. Allah’ı unutup sadece bilime
inanan, bilimin peşine takılan, mânâyı unutup sadece maddeye sarılan insanlık, kendi
yaratılış kanunlarından, kendi fıtratından ve evrensel insanî değerlerden
gittikçe uzaklaşmaktadır. Ahlâkî değerlerini kaybeden insanlık, gittikçe
kendine yabancılaşmaktadır. İnsan davranışlarının özü olan ahlâk, hayatı özüne
döndürecek olan tek bir sistemdir. Bir ahlâk sistemi vaz etmeyen beşerî sistemler,
insanlığın içine düştüğü buhran ve sorunlara çare bulamazlar ve insanı mutlu
edemezler.
Bugün
bütün dünyada ve İslâm dünyasında da oldukça büyük ahlâkî sorunlar
bulunmaktadır. İslâm dünyasının içine düştüğü dalgınlık, dargınlık, dağınıklık,
yenilmişlik, işgal, iğfal, ihlâl, savaş ve zulümlerin sebebi, Müslümanların bu ahlâkî
sorunları, Müslümanların kendi özlerinden uzaklaşmalarıdır. Ahlâkî sorunlarını
bitirmeyen dünya hiçbir sorununa çare bulamaz. Çünkü ahlâksız insanın zevk ve
eğlenceden başka bir amacı olmaz. Dolayısıyla çağımızın en önemli sorunları,
aslında ahlâkî sorunlardır.
Ahlâkı zayıf olan insanda hırsızlık, zina, yalan, iftira, hile, sahtekârlık, ikiyüzlülük, kıskançlık, zülüm, kin, küfür, yağcılık, övünme, kendini beğenme ve korkaklık gibi hastalıklar ortaya çıkar. Nasıl ki ahlâkın bir amacı varsa, ahlâkı bozmak isteyenlerin de bir amacı vardır. Toplumun ahlâkını bozmak isteyen güçlerin amacı, toplumu kendi istek ve menfaatlerine uygun hâle getirmek ve kendi esaretleri altına almaktır. Oysa ahlâkın ve ahlâkın dayandığı dinin en büyük amacı, toplumda birlik ve dirliği korumak, insanı mutlu kılmaktır. Hayatında mutlu olan insan, evrensel duygu sahibi olan insandır. Evrensel duygu ve düşünce sahibi olan insan, sorumluluklarını kuşanan insandır. Sorumluluklarını kuşanan insan, ahlâklı insandır. Ahlâklı insan, yüce bir ideal sahibi olan insandır. İdeal sahibi olan insan, toplumun, halkın ve ülkesinin esaret altına alınmasına izin vermez. Kendine ve ülkesine sahip olan insandır.