NEREDEN çıktı bu mesele? Her şey yerli yerinde, yolunda,
sisteminde, düzeninde giderken, medeniyetimizde bir sorun mu var da “çağa bir
medeniyet teklif etmek” diye bir konu gündeme geliyor?
Evet, Batı medeniyetiyle oluşan kültürümüzde sorun var. Eğitimde
sorun var. Sanatta sorun var. Bilimde, üretimde, siyasette, toplumsal konularda,
hâsılı insanın söz konusu olduğu her sahada sorun var. Deniz bitti. Kimi
derslik yapmakla eğitim sorununu, kimi standardizasyonla üretim sorunlarını,
kimi de para dağıtarak toplumsal sorunları çözmeye çalışıyor.
Sorunların kökenine inmek için “Peki o neden, bu neden?”
gibi soruları arka arkaya sorunca, meselenin, aslında bir medeniyet meselesi
olduğu anlaşılıyor. Bu meselelere kafa yoran bazı dostlarımızın bir iddiası ise,
bizim yani Müslümanların bu çağda bir medeniyet teklifi olmadığı şeklinde.
Acizane tespitim odur ki, bizim medeniyetimiz hâlen geçerli, halen dipdiri ve
dimdik ayakta! Tek eksiğimiz, medeniyetimizi güncelleyip haklı durumumuzu güçle
koruyamamaktır.
Dünyayı, evreni, hayatı, insanı inançla anlamlandırıyoruz.
Biz Müslümanlar her şeyi Bir, Biricik, Mutlak Güç ve İrade Sahibi Allah’ın
yarattığına inanıyoruz. Bu bakışla her şeyi görüyoruz. Güneş, dünya, balık,
maymun, insan, bakteri veya virüs, bize göre tesadüfen ortaya çıkmış değildir
ve her birinin -anlasak da, anlamasak da- var olmalarının bir hikmeti vardır. Bu
hikmeti anlamaya çalışmamız, elbette meşru ve doğru bir çabadır. Bunun
karşılığında, şu an geçer akçe olan ve her şeyi anlamlandırmamıza dayanak
teşkil eden inanç nedir? Evrenin tesadüfen meydana geldiği, arka plânda bir
akıl olmadığı ve dolayısıyla birtakım şeylerin yanlış geliştiği ve bunları düzeltmek
gerektiği mi? Bunlar zamanla düzeltildikçe, “gelişme” denen şeyin olduğu
şeklinde bir inanç oluşuyor.
Geçer akçe olan inancın mensupları, 18 ve 19’uncu yüzyıldan
itibaren gece gündüz çalıştılar ve ciddî bir güç elde ettiler. Güçlü olunca da
onların inançları ve yaklaşımları doğruymuş gibi kabul edilir oldu. Medeniyetimizin
gölgede kalmasının en önemli sebebi ise, güç konusunda kendimizi güncellemekte
beceriksiz oluşumuzdur. Güçsüz olunca, tabiîdir ki savaşlarda yenilmişizdir.
Trajikomik bir şekilde süreç başlamış, önce güçlü olmak
için “Batı’nın tekniklerini alalım” denilmiş, sonra tekniklerini alıp uygulamak
için yetişmiş elemana ihtiyaç duyulmuş, eleman yetiştirmek için okullar açılmış,
okullarda teknikleri doğru anlamak için Batı’nın materyalizme dayalı pozitivist
felsefe ve inançları öğretilmiş, bu felsefe ve inancın öğretildiği öğrenciler
öğrendikleri şeylerin dünyanın doğruları olduğunu sanmışlar… Ve bu şekilde
yetişen teknisyenler iktidara gelmiş ve iktidara gelen Batı medeniyetinin materyalist
inanç ve felsefelerini benimsemiş kişiler, millete kendi medeniyetimizi
unutturup şu an başarısızlığı belgelenmiş olan Batı medeniyetini dayatmışlar. Bugün
bize komedi gibi gelen “Şu okullar olmasa Millî Eğitim’i idare etmek kolaydı”
sözü, ne acıdır ki o çatışma sebebiyle söylenmiştir.
19’uncu yüzyılda kendi medeniyetimize göre ve kendi
medeniyetimizi öğreten medreselerin yanında Batı medeniyetini öğreten eğitim
kurumları da açılıyor ve bunlara “okul” deniliyor. O zamanlar Fransız etkisi
yüksek olduğu için Fransızcada okul anlamına gelen “ekol” kelimesinden
çağrışımla bu adın verildiği tahmin ediliyor. Bu ekollerde yani okullarda kendi
değerlerimize karşı çıkıldığı gibi, kendi değerlerimizin bizi geri bıraktığı,
bir an evvel Batı değerleriyle yer değiştirilmesi gibi yaklaşımlar da ortaya
çıkıyor ve hatta yoğun çalışmalar yapılıyor. Tıbbiyeler bu konuda başı çekiyor.
O zamanlar Eğitim Bakanı Emrullah Paşa, Batı eğitimini veren ekolleri yani
okulları kastederek, bize şimdi komik gelen fakat o zamanlar medeniyetimizin
elimizden uçup gidişini anlatan yukarıdaki o meşhur sözü söylüyor.
Bugün öyle çok Batı medeniyetine girdik ki, bu acı söz,
bizim dünyamızda farklı bir anlama gelmeye bile başladı. Sadece bu kadar mı? Şu
an “bilim” denen yöntemler grubu o kadar ilâhlaştırıldı ki “bilimsel bir
çalışma” deyince akan sular duruyor. Bu büyüklükteki bir çelişkiler bütünü
nasıl oluyor da böyle ilâhlaştırılıyor, aklım havsalam almıyor!
Kendi fikir ve inançlarını bilim üzerinden yutturmaya
çalışanlar, bilime işi gücü bıraktırdılar, falcılık-yargıçlık yaptırmaya
başladılar. “Bilim” dediğiniz şey, bugün böyle söyler, yarın başka söyler. Onun
ipiyle kuyuya inilir, öbür dünyaya gidilir mi?
Bilim her şeyden önce der ki, “Söylediğim her cümle,
yaptığım her açıklama, söz söylediğim, açıklama yaptığım zamana kadar geçerli olan
şeylerdir. Açıklama yaptıktan iki dakika sonra farklı bir bulgu çıkar,
keşfedilir, ben de açıklamamı değiştiririm”. Meselâ bilime göre bugüne kadar güneş
hep doğudan doğmuştur fakat yarın da doğudan doğacağı mutlak ve kesin değildir,
sadece ihtimâldir. Bu kadarını dünyada herkes söylüyor. Bilimsel çalışmalar
tabulaştırılıp ilâhlaştırılmasa ve “hikmet anlama” boyutunda bırakılsa, daha
gerçekçi ve doğru bir yaklaşım olurdu.
Batı medeniyetinin sorun çözme yöntemi başlı başına bir
komedi! Güya bir sorunu çözüyor, sonra o çözüm yönteminin yol açtığı sorunları
çözmek için birçok çözüm üretme durumunda kalıyor. Kardeşim, çözmesen o
problemi, daha iyiydi!
Bundan sonra Batılı yöntemlerle sorun çözmeye kalkışanlara,
“Yalvarırım bu sorunu çözmeyin! Sizin çözümleriniz problemi aratıyor ve
başımıza belâ oluyor” diye bazı şeyler söylenirse, şaşmayın. Marketten,
pazardan alınanları taşıma meselesi… Çözüm için naylon poşet icat ettiler.
Şimdi de naylon poşet kullanılmasını engellemek için kampanyalar yapıyorlar.
Yahu kardeşim, bizim filemizin nesini beğenmediniz de başımıza çevre kirliliği
belâsını aştınız!
Seri üretimle kıyafet üretimi meselesi... Hani bol
üretilip ucuz olacaktı? Bol ürettiniz de ucuz mu şimdi? Tekstil işçisine ne
veriyorsunuz? 10, 20 dolara köle gibi çalıştırmak için ülke ülke geziyorsunuz.
Bir takım elbise 400 lira; bir terzi ayda 4-5 takım elbise yapsa, sizin
verdiğinizden daha fazla parayı yine kazanır. Üstelik kendi kendinin patronu
olur. Hem gayriinsanî şartlarda da çalışmamış olur. Ben de müşteri olarak adam
gibi üstüme uyan, yakışan, bolca tercihimle belirleyebildiğim bir takım elbiseye
sahip olurum. Onu da 10-15 sene giyerim.
Hâsılı, Batı medeniyeti çözümleri, birer sorundur. Bu
yöntem ve uygulamalar “medeniyet
teklifi” olamaz. Olsa olsa bazen zorla, bazen algı yönetimi, bazen hile, bazen istismarla
kabul ettirilmiş uygulama ve yöntemlerdir.
Terzime gidip kendime göre elbise diktirdiğimde,
“medeniyet” dedikleri şey çöker. İşte o yüzden terzi olmayı, çıraklık sistemini
yok ederek, esnaflık ve zanaatkârlık kültürünü mahvederek ortadan kaldırdılar
ki kendi zararlı medeniyetlerini bizler sürdürebilelim. İnanıyorum ki,
cümlelerim şöyle cahil sınıf bir anlayışla anlaşılmaz: -Bir komplo teorisiyle- “Siyah
çantalı, kasketli adamlar terzileri ortadan kaldırmak için sokak sokak
gezdiler.”
Tabiî ki böyle olmadı. Batı medeniyetinin “en iyi
medeniyet” olduğunu dayattılar ve “Kendinizle ilgili önceden olan her şey
yanlıştır” anlayışıyla kendimize yok ettirdiler. Bizler de esnaflık
sistemimizden zanaat yöntemlerimize, ilim ve irfan yöntemlerimizden
geleneklerimize, alfabemize, kıyafetimize, yiyecek-içeceklerimize, öğünlerimize
dek her şeyi değiştirdik.
Malûmunuz, en temeldeki inanca dayanarak medeniyet, bu
medeniyete dayanarak kültür, kültüre dayanarak duygularımız, düşüncelerimiz ve davranışlarımız
ortaya çıkar. Bizim sıkıntımız şu: İnanıyoruz ama inancımıza uygun medeniyet
sahalarında (bilim, sanat, mimari, edebiyat, siyaset, hukuk) hiç çalışmıyoruz.
Hemen Batı medeniyetini taklit ediyor, onun dinamiklerine ve ilkelerine uygun çalışmalar
yapıyoruz. Kraldan çok kralcıyız. Meselâ bir Müslüman, hiçbir savaşta bomba
kullanamaz. “Ya suçsuz birini öldürürsek ne olacak?” şeklinde düşünür.
Suçluyu bulup öldürecek silahı icat etmek için hiç
uğraşmıyoruz. İnsanların topluca öldürülmesi konusunda ne hukuk, ne medya, ne
edebiyat çalışması yapıyoruz. İnsanları topluca katleden ülkelerin insanlarını
bilinçlendirmek için hiç çaba sarf etmiyoruz. Sonra da kalkıp “Bu çağa
medeniyet teklifi yapmıyoruz” diyoruz. Fıtrî davransak, fıtrata hitap etsek,
fıtratı savunup yaygınlaşmasını sağlasak, evrenin en muhteşem medeniyet
teklifini yapmış oluruz.