Buyurun, siz doldurun: Zulüm 1(?)(?)3’te başladı!

1453’te kaybettikleri otoritelerini 1923’te resmen geri alanlar, 2023 hedeflerimizden korktukları için hâlâ benzer oyunların içine giriyorlar. Acı olan tarafı ise, 100 yıldır, yaptıkları her hamleye içimizden destek bulabilmeleri…

YARIN, Cumhuriyet tarihimizdeki ilk başarılı askerî darbenin, Cuma günü de dünyanın Osmanlı Devleti ve İslâm hukukuyla tanıştığı İstanbul’un Fethi’nin yıldönümü…

1923’te kurulan Cumhuriyet daha kanlı darbeler yaşamış olsa da, 27 Mayıs Darbesi, dâvâlarının içeriği, ilk ve son defa bir başbakanın infaz edilişi ve bir cumhurbaşkanının son anda idamdan dönüşü gibi sonuçlarından dolayı belki de en önemlisi.

Aynı kulvardan gelmiş olsak da, bugün bizim de karşı çıkacağımız bazı politikalar güden Demokrat Parti (DP), aslında CHP menşeli partilerden biriydi. İkinci Dünya Savaşı dönemi ve sonrasında, dünyanın siyâsî gelişimine uygun olarak çok partili döneme geçiş mecburiyetleri gereği kurulmuştu DP. Ancak kurucusu olan Celâl Bayar ve arkadaşları da CHP kültürünün birer temsilcisiydi. Mustafa Kemal hayattayken kendisine muhalefet eden siyasetçilerin çok da kolay hayatta kalma şansları olmadığı için, birçok muhalif ses, kendisini onun ölümünden sonraya saklamıştı.

1940’lı yıllarla birlikte parti içinde muhalefet yapma cesareti de kendini göstermeye başladı. Bu karşı çıkışların en büyük öncüsü de Celâl Bayar olacaktı.

Ancak, bugün hâlâ parti içi demokrasi kültürünün oluşamadığı ülkemizde, bundan 75 yıl önce farklı seslere tahammül beklemek hayâlperestlik olurdu. “İkinci adam” sıfatına rağmen 15 sene boyunca sözü asla geçmeyen İnönü’nün, “tek adam” olma hayâli gerçekleştikten sonra CHP içinde aykırı davranmanın cezası da en azından ihraç olmalıydı.

Celâl Bayar’ın yanındakiler de bu ihraç sonucunu çok geçmeden yaşamışlardı. Bayar ise ihraç edilmeden istifa seçeneğini kullandı. Ardından CHP’den atılan isimlerle birlikte DP’yi kurdu. Ve ilk genel seçimde Meclis’e girip, ikincisinde de iktidarı kazandı. Büyük farkla kazandığı 1950 Seçimleri gösterdi ki, millet, seçeneği olunca kendi tercihini kullanabiliyor…

Bayar, Cumhurbaşkanı seçilip de o zamana kadar savunduğu “Partili cumhurbaşkanı olmaz!” söylemi gereği partisinden istifa edince, kongre, Adnan Menderes’i DP’nin yeni genel başkanı olarak seçti. Cumhurbaşkanı Bayar da hükûmet kurma görevini Menderes’e verdi.

1950 senesinde, Cumhuriyet için yeni bir dönem başlamıştı artık. O güne kadar adı “sultan” olmasa da padişahlık sistemiyle yönetilen Türkiye Cumhuriyeti, artık kurucularına muhalif bir parti tarafından yönetilecekti. Görünen, 27 yıllık siyâsî zulmün bittiğiydi.

Ancak Cumhuriyet’i kuran partinin “Devletin sahibi olduğunun zannedildiği” antidemokratik düşünce yapısı, bugün olduğu gibi o gün de sahneye çıkacaktı. Kimse, “Türkiye’deki darbeleri CHP yaptı!” diyemez. Ama darbelere çanak tutan, darbelerden nemalanan, hattâ bazen alenen destekleyen partidir CHP. Bunu da tarihten gelen genlerimiz ve hep gurur duyduğumuz “asker millet” sıfatını “asker devlet” algısına devşirerek yapar.

Darbe şartlarının hazırlanması için genellikle dış destek gerekse de içeride buna çanak tutan siyasiler bulunamazsa işler çok zora girer. Tam tersi olarak, dışarıdan destek bulamayan darbe senaryoları ise uygulanamaz bile.

İşte işin püf noktası da budur zaten!

Darbeler, ancak ve ancak mevcût hükûmetin gidişinden millî menfaatlerine aykırı durumlar hisseden ülkeler tarafından desteklenir. Yani darbelerin millî sebepleri olamaz aslında. Darbe; yapanın, milletine ve devletine ihanetidir olsa olsa!

Dedik ya, CHP darbeci değildir belki ama kesinlikle “darbe sevicidir”. En çok zarar gördükleri 80 Darbesi’nden sonra bile sesleri, siyâsî yelpazenin sağındakiler kadar net çıkmamıştır. Bakmayın siz bugün Erdoğan için kopardıkları “tek adam” yaygaralarına, “Otoriter Cumhuriyet” rejiminin kurucusu ve savunucusu olmuşlardır onlar.

Yüze kadar geri sayın!

Yarın yıldönümünü yaşayacağımız 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi öncesi neler olduysa, özellikle son 6-7 senedir aynılarıyla karşı karşıya aslında devlet…

Korkusundan tepki veremeyen insanların, Mustafa Kemal aleyhine örgütlenmesinin önündeki en büyük engel olan 5816 sayılı kanunu Menderes’in başında olduğu Hükûmet çıkarmış ve Kemâlist sisteme hizmet etmiş olsa da bazı inkılâpların 27 yıllık saltanatını bitirme gayreti DP’nin sonunu hazırlamıştı. Zira Menderes, halkın inançlarına daha saygılı, ekonomik ve siyasal anlamda daha güçlü bir devlet üretme yollarını arıyordu.

Hâlbuki birilerinin “inkılâp” dedikleri, bize ait olmayan dayatmalardan başka bir anlam ifade etmiyordu. Dayatanlar ise kendi düzenlerinin değişip Türkiye’nin güçlenmesini tehlike olarak görüyorlardı hâliyle. Menderes’in uçağını düşürmek onun vâdesini doldurmadığı için, orduyu Kemâlizm üzerinden kışkırtmak en garanti yol olarak görüldü ve plân uygulanmaya başlandı. Menderes artık ordunun gözünde, devrimlere karşı çıkan bir hâindi.

Ekonomik hamleleri ile Türkiye’ye çağ atlatan Özal’ın canına kastedenler de, “özgür ve güçlü Türkiye” hayâlini icraata döndürdüğü için 17/25 Aralık, Gezi, ekonomik baskılar ve 15 Temmuz ile Erdoğan’ın yolunu kesmeye çalışanlar da aynı hedefe baş koymuş mihraklar değil mi sizce de?

Evet, 1453’te kaybettikleri otoritelerini 1923’te resmen geri alanlar, 2023 hedeflerimizden korktukları için hâlâ benzer oyunların içine giriyorlar. Acı olan tarafı ise, 100 yıldır, yaptıkları her hamleye içimizden destek bulabilmeleri…

O zaman insan, “Zulüm 1453’te başladı!” diyenlere sormadan edemiyor tabii: Zulüm, fethettiği topraklarda gayr-i Müslimlere kendi dilini kullanma, kendi dinini yaşama hakkını tanıyan, gerçek demokrasi anlayışını İslâm’la dünyaya hâkim kılmaya çalışan Kayı boyundan Osman Bey soyu, Fatih Sultan Mehmed ve ardından gelenler midir, yoksa “Gökten indiği varsayılan” ve “Muhammed’in dini” gibi söylemleriyle aşağılamaya çalıştığı, kendi halkının inandığı İslâm’ı özgürce yaşamasına mani olanların “Kutlu Fetih”ten 470 sene sonra ürettikleri gayr-i İslâmî düzen mi?

Osmanlı’nın, âdil dünya düzeni için çizdiği yol haritasının en önemli ayağı olan İstanbul’un Fethi, ne dünya, ne Bizans, ne de Bizans’ın genlerini taşıyan içimizdeki hâinler için bir zulmün başlangıcı olmuştur. Zulmün başlangıcı için bir tarih arayanların, bu seneden geriye doğru yüze kadar sayıp durmaları gerekir.

567’nci senesinde, Kutlu Fethin Kutlu Komutanı Fatih Sultan Mehmed’e, akıl hocası Akşemseddin’e ve fetih yolunda şehâdet şerbeti içenlere selâm olsun!