Büyükelçi ile Biden aynı mı düşünüyor?

Büyükelçi, ülkesi adına/lehine son derece canhıraş bir şekilde çalışmakta olup, bu uğurda bütün gücünü kullanmaktadır. Yoksa kiminle görüştüğü çok mühim değil; ne görüştüğü analiz edilip püskürtülürse sorun ortada kalmaz. Büyükelçi’nin “30 yıl sonra geri döndüm” sözleri ise hafızayı bildiklerini ve hedeflerinin peşinde koştuklarını gösterir.

DEVLETLER arasındaki politikaları menfaatler belirliyor. Bu durum hükûmetlerin de benimsediği genel kabul görmüş bir durumdur. Ancak ne derece insancıl olduğu tartışılır. Zira her seferinde kendi ülkesi dışındaki terör örgütlerine silah yardımı yapıp politikalarıyla çelişen durumlarda da ülkeleri tehdit eden çok sayıda gelişmiş (!) devlet bulunmaktadır.   

Devletlerin politikalarındaki bu tür oluşumlar, birer sebep-sonuç ilişkisi, para/madde/güç, ileri dönük enerji, ticaret ve maden gibi ticarî değerlerin kendi lehlerinde kullanılması zeminini de oluşturmaktadır. Kimse kimsenin kara gözüne kara kaşına bakıp politika üretmiyor. Dünyada silah ticareti yapan beş devletin 193 üyeli Birleşmiş Milletler’in Güvenlik Konseyi ve en güçlü karar organı olan 5 daimî üye (ABD, ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa) olduğunu unutmamak gerekiyor.

Son günlerde gündemde olan Büyükelçi, bu ülkelerden birinin vatandaşı zaten. Büyükelçinin görüşmediği kimse kalmamış. Ülkesi adına her türlü politikayı en derinine inerek yürütmüş ve yürütmeye de devam ediyor. Büyükelçinin bu görüşmeleri devletler arasındaki ilişkilerin menfaat odaklı olduğu düşünüldüğünde anlaşılabilir bir şeydir.     

Büyükelçi ve konsoloslar ülkeleri adına çalışırlar. Ancak ülkelerinin menfaatleri neyi gerektiriyorsa o şekilde hareket etmekten de geri durmuyorlar. Burada esas olan nokta, resmî kanaldan büyükelçi olarak bulunan birinin faaliyetlerinin görevli olduğu ülkenin içişlerine karışma veya ülkeyi tehdit edecek unsurlar gibi noktalardaki tutum ve davranışlarının tespit edilip icraata geçmeden çürütülmesinde yatmaktadır.

Yabancıların Türkiye üzerinde iyi emeller beslemediğine alışık olmak gerekiyor. 2021 yılında Atina, Güney Kıbrıs ve Ankara temsilcilerinin Atina’daki toplantıya katılmış olmaları Türkiye’ye karşı hangi safta yer aldıklarını bir kez daha açıkça ortaya koymuştur.

Son günlerde gündemde olan Büyükelçinin durumuna da doğrusu üç pencereden bakmak gerektiği görüşündeyim. Birincisi, devletler arası ilişkilerde menfaat odaklı oluşumların Türkiye aleyhindeki hangi safta yer aldığıdır. İkincisi, Pekin-Londra demiryolu hakkında ne tür çalışmalarda bunduğudur. Ve sonuncusu ise, diğer stratejik noktalardaki çalışmalarıdır.

Türkiye’nin içişlerine karışıp millî iradenin haricinde bir değişiklik için hevesli olduğunu Atina toplantısında ortaya koymuştur. Bu doğrusu çok da şaşılacak bir durum değildir. Çünkü her zaman aynı düşünce ve politikadalar. Burada esas ana nokta, adı geçen Büyükelçinin ABD Başkanı Joe Biden ile aynı fikirde olup olmadığı veya aynı safta olup olmadığıdır. Zira asıl mesele şu ki, Joe Biden’in ABD’de başkan olmadan önce Türkiye hakkındaki görüşlerini sürdürüyor mu ve Büyükelçi de aynı yol üzere mi gidiyor. Türkiye bunu tespit edip püskürttüğünde, Ukrayna, Doğu Akdeniz ve Kazakistan üzerinden plânlanan prangalar da boşa çıkacaktır.

Büyükelçinin ülkesi Avrupa Birliği’nden ayrıldıktan sonra, birlik nedeniyle Türkiye ile arada olan ticaret anlaşmalarına son derece önem vermiştir. Büyükelçi İngiltere-Türkiye arasında Serbest Ticaret Anlaşmasına önem vermekte, bunun üzerinden de Türkiye’nin Rusya ile değil de NATO müttefikleriyle işbirliği yapması gerektiğini arzulamakta ve bu yönde irade beyan etmektedir.

Birleşik Krallık, aslında ticaret anlaşması ile Türkiye’nin önemini anlamış görünürken, Demir İpekyolu için de Rusya’ya karşı kendi yanlarında yer almasını istemektedir. Kazakistan ve Ukrayna’dan sonra Türkiye ve Özbekistan için sıkıntılı günler için çalıştıklarını anlamak güç değildir. Bu tür yazılarımızda Krallığın Pekin-Londra hattında söz sahibi olup köşe taşlarını tutmak istediğini sık sık vurguluyoruz. Bu emellerinin önünde Türkiye’yi garanti görmüyorlar. Çünkü Türkiye kendi politikasını oluşturuyor. Bu nedenle Türkiye üzerinden Pekin-Londra hattında hâkimiyet kurmak için Türkçeyi çok iyi bilen, toplumun çoğunun tuttuğu futbol takımını tutan, halkla rahat iletişim kurabilen kişileri büyükelçi olarak atıyor. Aslında Türkiye, Birleşik Krallık’ın boğazına duruyor.  

En önemlisi, takip edilmesi gereken durumlardan biri de Büyükelçi’nin Türkiye’nin savunma sanayi teknolojilerine olan ilgisidir. Büyükelçi Türkiye’nin yerli savaş uçağı projesine katkı vermekte çok hevesli görünüyor. Teknoloji desteği ile savaş uçağına verilecek her yardım, aynı zamanda projenin kritik bilgilerine İngilizlerin bir adım daha yaklaşması demektir. İngilizler bir yandan ticaret anlaşması taraftarı olurken, bir yandan da savunma sanayiinin her alanında Türkiye’yi adım adım takip etmek istemektedir.

Neticede Büyükelçi, ülkesi adına/lehine son derece canhıraş bir şekilde çalışmakta olup, bu uğurda bütün gücünü kullanmaktadır. Yoksa kiminle görüştüğü çok mühim değil; ne görüştüğü analiz edilip püskürtülürse sorun ortada kalmaz. Büyükelçi’nin “30 yıl sonra geri döndüm” sözleri ise hafızayı bildiklerini ve hedeflerinin peşinde koştuklarını gösterir. Büyükelçi ile Biden, sanırım “iklim değişikliği” noktasında da aynı düşünüyor ve 2024 olmadan TOGG gibi otomobiller piyasaya çıkmadan bitirmek istiyorlar.

İHA, SİHA yapanlar tarih yazıyorlar. CES 2022’de ilk 20 şirket arasında yer alırken TOGG, Avrupa pazarı için de hamle yapıyor. Bunun gibi gelişmeler Biden ve Büyükelçi’nin hoşuna gitmiyor anlaşılan. Önemli olan, kervanın yürümesidir.