TARİHİMİZ büyük zaferlerle
doludur. 1923 yılında ilân ettiğimiz Cumhuriyetimiz için 2023 yılını, “Büyük
zaferin ‘yüz’ü” olarak kutlayacağız.
Cumhuriyet’in
kuruluşundan itibaren emperyalist güçlerin tuzakları ve operasyonları hiç eksik
olmadı ülkemiz üzerinde. Maalesef bazen cehaletinden, bazen hırsından, bazen de
yaşam tarzı ve kafa yapısından küresel güçlere hayran olan çevreler bu
tuzakların birer parçası oldular.
Bu
tablo hiç ama hiç bitmedi. Bitmeyecek de...
Yani
bir tarafta devlet aklı ve toplumun kalbinin buluştuğu “büyük zafer yürüyüşü”
ve buna karşılık diğer tarafta bu yürüyüşü tökezletmek veya başka yollara
saptırmak isteyen güçlerin kullandığı küçük beyinler…
Türkiye’deki
darbeler tarihi ve iktidarları düşürme kampanyalarının hepsinde bir “büyük
zafer ve küçük hesaplar” mücadelesi vardır. Nitekim her darbe ve her iktidar
devirme operasyonunun sonunda ülke küçülmüş, ufuk küçülmüş ve hesaplar da “küçülmüştür”.
Büyük
millete, büyük devlete ve büyük liderliğe zarar veren bu finaller sonrasında millet
iradesi, inadına “Büyük zafer! Yaşasın Cumhuriyet!” demiştir. Vatan evlâtları
her alanda, “Başar! Türkiye’m, yaşar!” demiştir.
Demokratik
rekabet olurken, sosyal olaylar zincirinde taraf olurken ve hatta kamuoyunu
meşgul eden konularda kampanya yürütürken -ki bunların hepsi hayatın ve
siyâsetin doğasındaki zenginliktir-, bu hesapları küçültmeden, büyük zafer
yürüyüşüne gölge düşürmeden ve en önemlisi de küresel güçlere kuluçka olmadan
yürütmek becerisi ve tecrübesinde olmamız gerekiyor.
Zaten
Türkiye’de bir muhalefet krizinin olma nedeni şudur: Küçük hesaplar, küçük
hedefler, küçülten öneriler, küçükleşen idealler içinde önce kendisini, sonra
ülkeyi boğmak histerisi...
Şimdi,
Türkiye’de “sosyolojik irade” olarak hangi hizmeti yaparsanız yapın, hangi
büyük hedeflere ulaşırsanız ulaşın, size asla oy vermeyecek, sizinle ilgili
sürekli “küçültücü kampanyalar” yürütecek bir politik zihniyet var.
Çok
ilginçtir ve üzücüdür ki, bu zihniyet kendine tek adres bilmiş: CHP!
CHP,
bu zihniyetle maalesef “Büyük Atatürk” tablosunu da küçülte küçülte “büyük
zafer yürüyüşünün” önündeki engellerin “Kurucu partiyiz” maskesi altında
tüketilmesine sebep olmuştur.
Bu
zihniyet, gerçeğin iktidarında olamadığı için, tek nefes alma yeri olarak
sosyal medya ortamında geliştirilen, “Kafa karıştır, ülke karışsın! Dünyadan
destek al, iktidar karışsın! Sonrasına bakacağız” formülünde ısrar eden ve
aslında kendini küçülten bir zihniyet olarak hep var oldu.
Dolayısıyla
bu zihniyetin sosyal medya kumpasları ve hayâl ürünü senaryoları bitmez. Biz
büyük zafer yürüyüşümüze odaklanalım. Türkiye’nin bir diğer irade sosyoloji de,
“Biz büyük milletiz! Büyük zafer yürüyüşümüz devam ediyor!” şeklindeki yürek
ritminde yaşamaktadır.
Buna
göre, bizi küçültecek hiçbir teklif ve kumpasa izin vermeyiz. Bizim büyüklüğümüz
Anadolu’dan önce de vardı ve İslâm ile şereflendi, Selçuklu-Osmanlı ile yüceldi
ve Türkiye Cumhuriyeti olarak son demde mühürlendi. İşte bu irade, AK Parti
iktidarının sosyolojisidir. Hâkim ve etkin irade de budur!
Bu
irade, Cumhur İttifakı’nın da ittifak gerekçesidir.
Bazıları
bu iki ayrı irade sosyolojisini “sol irade” ve “sağ irade” diye eksik ve
yanıltıcı tarif ettiler. Bunun nedeni, küçülten yürüyüşün önünde kendine
“solcu” diyenler olması ve büyüten yürüyüşün önünde olanların “sağcı” diye
tarif edilmesinden kaynaklandı. Oysa bu iki ayrı irade sosyolojisinde farklı
nitelemelerde olanlar var.
Yani
küçülten irade sosyolojisinde olan solcu ve sağcı da var, büyüten irade
sosyolojisinde duran solcu da, sağcı da var.
Bu
yüzden doğru okuyalım sosyolojimizi. AK Parti, “büyük zafer” iradesinin sosyolojisinde
doğmuş, büyümüş ve etkinleşmiş bir partidir.
Sayın
Cumhurbaşkanımız’ın bütün hedefleri, hizmetleri ve duruşu da bu sosyolojinin
iradesi üzeredir. Ona karşı yapılan bütün kumpaslar ve operasyonlar, “küçük
Türkiye” hedefine matuftur. Büyük fotoğraf budur ve bu yüzden büyük zafere
odaklanalım!
Peki,
bu yürüyüşte hata veya kusur olmaz mı? Eleştirilecek, helâllik dilenecek, hatta
bedel ödenecek süreçler olmaz mı? Elbette olabilir. Zira bu bir süreçtir.
Fakat
demokratik bir eleştiriyi, varsa eğer hukuk karşısında teslim olunacak bir
hatayı ve hatta vazgeçilmesi gereken bir hizmet türünü gündem yaparken, bununla
Büyük Türkiye’nin, 2023 Türkiye’sinin büyük zafer yürüyüşüne kastetmek, onu küçük
hesaplara kurban etmek veya “İktidarın gitmesine yarayacak” vehmiyle kışkırtmak
da nedir?
Bu
sonuç vermez!
CHP
elli yıldır, bir Aristo mantığı üzerine kurulu “Küçült ki sahip ol!”
zihniyetiyle bir yere varamadı. O zaman kritik soruyu soralım: Millet İttifakı
hangi iradenin sosyolojisinde, Cumhur İttifakı hangi iradenin sosyolojisinde?
Acaba
İP, gerçekten CHP ve HDP ile Türkiye için hangi büyük zafer yürüyüşünü
yapabilecek? AK Parti’nin yirmi yıldır iktidarda olmasından kaynaklanan şekilde
eleştirilecek veya uyarılacak hataları olunca Erdoğan’ın büyük zafer yürüyüşünde
yavaşlayacağını filan mı sanıyor, buna göre mi hesap yapıyorlar? Dünya, “Sosyal
medya zaferi ile kurulan devlet” diye bir küçük beyin kurgusunu acaba hiç
kaydetti mi?
Gelin,
demokratik ve hukukî plânda her türlü eleştiriyi yapalım, hatta millet iradesinin
seçme kabiliyetine güvenelim ve propagandalarımızı da yapalım. Fakat bu
devleti, bu ülkeyi küçültecek “küçük hesaplarla kara propagandalar sosyal medya
yayını” çerçevesindeki stratejiyi bırakalım. Çünkü karşınızda bir “büyük millet
sosyolojisi”, bir “büyük devlet aklı” ve bir “büyük idealler hareketi” var!
Büyük
zafer yürüyüşüne odaklanalım. Odak noktamızı kaybetmeden, tabiî ki demokratik
rekabet, hukukî süreçler ve moral ortamlar alanında eleştirimizi yapalım,
sorular soralım. Hatta tercihlerimizi dillendirelim. Fakat büyük devleti ve
milleti lûtfen küçük hesapların sosyal medya oyunlarına kurban edebileceğimiz
böylesi küçültücü politikalarla iktidarın devrileceğini ummayalım.
Büyük
zafer yürüyüşüne devam!
2023,
birçok büyük zaferin buluşacağı yıl olacak!