Büyük yıkım yaklaşıyor!

Zamanında tedbir alınsaydı, Azerbaycan yıllarca Rus zulmünde yaşamazdı. Zamanında çözüm üretilseydi “hoşgörü” kelimesini dillerinden düşürmeyenlerin darbe yapmaları engellenirdi. Şimdi kelimelerle üzerimizdeki balans ayarlarını fark edemez ve tehlikeyi anlayamazsak, yine geç kalarak kayıp nesillere yenisini ekleyeceğiz.

MADDE, günümüz fen bilimlerinin odağında yer alır. Batı, buradan hareketle yoluna devam ediyor. Teknolojik üstünlükle hakikat ve medeniyete dair sözü olmayan Batı, hakikate dair yokluğunu perdelemek istiyor. Kendisi son derece tutucu olan Batı’nın nicelik eksenli sosyal ve felsefî oluşumları dünyaya yaymaya çalışması büyük bir kastın sonucudur.

Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu kastın etkileri şiddetli bir şekilde görülmektedir. Özellikle Batı’ya olan mülteci akımı hem Batı’nın madde odaklı nicelik egemenliğini, hem de modernlik altında hakikatten yoksunluğunu gizleyerek dünyaya bir başkaldırı şeklinde görünmektedir.

Varlığın yokluğa tercih edilmesi geleneksel bakış açısına göre büyük bir başarıyken, çağın gereklerine göre yeniden yorumlanıp hayatta yaşanılır kılınmadığı içi fanilikten öteye geçememektedir.

Madde zaten özünde parçalar içerdiği için (atomu oluşturan elektron, proton ve nötron gibi) yakıp yıkma ve dağıtma odaklıdır. Gelenek ise sınırsız imkânlara beşiklik eder. Varlığın yokluğa tercih edilmesini çağa uygun yorumlayan gelenek ancak ayakta kalabilecektir. Ülkemizde bu uğurda istenen düzeyde çalışmaların yok denecek kadar az olması ve bu uğurda yol alanların labirentlere sokulması hakikatten uzaklaşmayı da beraberinde getirmektedir.

Türkiye bu uğurda acı tecrübeler yaşamıştır ve yaşamaya devam etmekte olan nadir ülkelerden birisidir. Para, mâkâm, şan ve şöhret, insanların tercih ettikleri dünyaya çağıran araçlardır. Bunlar sadece birer sonuçtur. Oysa acı yaşanan tecrübelerin ve yaşanılacak olanların başa gelmeden anlaşılmıyor oluşu, bu çağın insanının da kendisinden uzaklaştığını gösteriyor.

Müslümanların asıl hedefi hakikati bulmak olmalıdır. En azından gelenek bunu ifade der. İslâm bunu haykırır. Bu uğurda evrende ne varsa bütün maddenin yüzü de hakikate dönüştürülmelidir. Neredeyse yarım asırdır hakikatten yoksun bir şekilde “hoşgörü” ve “müsamaha” gibi kavramların milletin başına ne belâlar açtığını bizzat yaşadık.

“Hoşgörü” ve “müsamaha” gibi kulağa hoş gelen ve görüntüde cilalı bu tür kelimeler, aslında Batı’nın içimize ve iliklerimize kadar işlediği madde, modernizm ve hayata başkaldırının birer getirisidir. Bu tür kelimeler öyle çok ve günlük hayatta öyle fazla kullanılıyorlar ki bazı değerler kaybolduğunda varlık değerlerinin farkına varacağız.

Dünyanın çok büyük kısmı bu hatanın içindedir zaten. Değerli kelimeler buna benzer şekilde hiçleştirilip Batı’nın madde odaklı ve “Böl, parçala” merkezli değirmenine su taşımaktadır. Günümüzde gelenek, fikrî iktidar değildir.

Maddenin, bilimin ve teknoloji getirilerinin hakikat için yorumlanması doğru olandır. Aksi durumda “insancılık” ve “akılcılık” gibi tek başına çıplak olarak kullanılan bu kavramlar da “hoşgörü” ve “müsamaha” gibi kulağa hoş gelen ancak Batı ve madde kaynaklı kelimeler olacaklardır. Bunlar Batı’nın daha çok düşünme yoksunluğunu gizlemek için ürettiği kelimelerdir. Madde nasıl niceliği içeriyorsa, bu tür kelimeler de kalabalıkları etkilemek için üretilmiş olup vahiyden uzaklaşmanın adı hâline gelmişlerdir.  

Modernizm, İngilizlerin Doğu medeniyetlerini yok etmek ve Müslüman toplumları sömürgeleştirmek için bilinçli olarak ortaya atılmış tuzaklarındandır. İlerlemek ve yükselmekten Batı’nın Müslüman toplumlara biçtiği anlam, Doğu’nun kendi düşünce ve hayat tarzlarından “değişme”, “dönüşme”, “nicelik” ve “istikrarsızlık” olarak ortada durmaktadır. Madde ve modernizm, geleneksel yapı ile zıt özelliktedir.  

“Hoşgörü”, “insancılık” ve “akılcılık” gibi tanımlar öyle sinsice seçilmiş kavramlardır ki tamamen vahiy ile iletişimi kesme amacına matufturlar. Bunu fark etmekse pahalıya patlamıştır. Bu ve bunun gibi binlerce kelime tamamen anlamını yitirmek ve profan uygarlığa hizmet etmek için seçilmiştir.

Türkiye gibi kadim gelenek ve imparatorluk geçmişi olan ülkelerde, İngiliz gibi Batı’nın tesirinde kalmanın açıklanacak iki nedeni vardır: Madde odaklı Batı’nın para, mâkâm, şan, şöhret çukuruna düşmek ve geleneğe sadece “gelenek duygusu” ile bakmak...

Günümüzde en büyük sorunların başında cehalete karşı mücadele ve ahlâk olduğu düşünülürse, vahiy bakış açısının sadece kaportadan (kabuk) ibaret olduğu açık ve net olarak ortaya çıkar.

Zamanında tedbir alınsaydı, Azerbaycan yıllarca Rus zulmünde yaşamazdı. Zamanında çözüm üretilseydi “hoşgörü” kelimesini dillerinden düşürmeyenlerin darbe yapmaları engellenirdi. Şimdi kelimelerle üzerimizdeki balans ayarlarını fark edemez ve tehlikeyi anlayamazsak, yine geç kalarak kayıp nesillere yenisini ekleyeceğiz.

Niceliğin egemenliği ve felsefik yorumlar günümüz insanının gerçek anlamda hiyerarşiyi bilmediğini gösteriyor. Tehlikenin olmadığını düşünmekse gerçekten çok büyük bir hata olacaktır. Yapılması gereken, her alanda sorunların tespit edilmesi, yerli yerine konulması, kıyas ve ölçü ile aşikâr edilmesi zorunluluğudur. Aksi durumda yıkım çok daha büyük olacaktır!