Bunlara bir Kavala, bir Demirtaş lâzım, üstelik hemen lâzım!

Biden’in seçilmesiyle kanları bitlenen bu güruh, Çeviköz’ün çağrısından anladığımız kadarıyla yeni bir heyecana kapılmış. Bunun olabilmesi için içeride bir şeylerin yaşanması gerekir. Yani sokağın hareketlenmesi lâzım. Lâkin sokağı hareketlendirecek olanlar içerideler…

“ADÂLET ve reform” denilince, birilerinin aklına hemen Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala geliyor. Doğrusu benim de aklıma aynı isimler geliyor, lâkin adâletten beklentimiz farklı.

Onlar, “adâlet” adı altında Demirtaş ve Kavala’yı hapishaneden kaçırmak istiyorlar. Hâlbuki adâletin tecelli edebilmesi için, bu iki ismin hak ettikleri cezalara bir an önce çarptırılmaları gerekiyor.

Ortada bir adâletsizlik var, doğru! Yakın tarihimizde meydana gelen iki sokak kalkışmasının failleri hâlâ hak ettikleri cezaya çarptırılmadı. Hâlâ dâvâları devam ediyor!

Hâlbuki kişinin ölümünün azmettiricileri olan Kavala ve Demirtaş ile ilgili dâvâlar karara bağlanmalı ve haklarındaki hükümler çoktan kesinleşmeliydi.

Türkiye’nin ikinci kurtuluş mücadelesini verdiğini artık herkes kabul ediyor. 15 Temmuz sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birçok konuşmasında ifade ettiği “Ya olacağız, ya öleceğiz!” cümlesi, bunun en aşikâr göstergesidir. Zaten 15 Temmuz’u bir darbe girişiminden çok bir işgal girişimi olarak tanımlamamızın nedeni budur.

15 Temmuz bir işgal girişimi ise, o zaman bu işgalin iç unsurları kimlerdi, bu işgal girişiminin içerideki aşamalarını kim dizayn etti?

Bu sorulardan başlarsak doğru yere varırız…

15 Temmuz’da Türkiye işgal edilmek istendiyse ve bunun için hazırlıklar yapılmaya başlandıysa, bunun başlangıç tarihi, şüphesiz 7 Şubat 2012’deki krizdir.

Bir ülkeyi işgal etmek istiyorsanız, öncelikle istihbaratını kör etmeniz veya ele geçirmeniz lâzım. 7 Şubat’ta bunu yapmak istediler. Bu konuda başarısız olunca, ikinci denemeyi yaptılar.

Sokakları karışmayan ülkeyi işgal edemezsiniz. Gezi, bu işgal girişiminin ikinci adımıydı ve Osman Kavala, küreselci darbecilerin fonlarını Türkiye’ye taşıyarak sokaktaki terör faaliyetlerini finanse etti. Kavala, Gezi sürecinde, 1953 İran Darbesi’ni yöneten CIA ajanı Kermit Roosevelt’in oynadığı rolü oynamıştır.

Gezi Kalkışması da işe yaramayınca, iş başa düştü ve Pensilvanya mel’unu, Emniyet ve Yargının içindeki bir kısım elemanıyla ihaleyi devraldı.

17-25 Aralık süreci devam ederken, Selahattin Demirtaş da kendisine biçilen rolü oynamaya başladı. ABD gezisi dönüşü 6-8 Ekim Olayları’nın fitilini ateşledi ve onlarca masumun kanını akmasına, Yasinlerin şahâdetine sebep oldu.

Demirtaş’ın yaktığı şiddet ateşi hendek ve çukur eylemleriyle zirveye çıkarken, soru çalarak TSK’ya sızıp generallik rütbesine kadar yükselen Fetullahçı hainler ise darbe ve işgal girişiminin plânlarını yapıyorlardı. 15 Temmuz’u başarabilselerdi, bazı illerimiz PKK, bazı illerimiz de DAEŞ tarafından işgal edilecekti. Çıkarılacak iç karışıklığın ardından kimlerin Türkiye’yi işgal edeceğini az çok tahmin ediyoruz. Nereden mi?

CHP’li Çeviköz’ün demokrasi ve özgürlük dilediği kişi, o zaman ABD’de başkan yardımcısıydı ve Fetullahçı hainlerin en büyük hâmisiydi!

Evet, 15 Temmuz’da İkinci İstiklâl Mücadelesi’nin en büyük çarpışması yaşandı. Ve Türk halkı, çıplak elleriyle tankları durdurarak bu çarpışmadan zaferle çıktı!

Ama mücadele bitmiş değil. Çünkü hainler ve arkalarındaki emperyalistler pes etmediler, etmeye de niyetleri yok.

Ama büyük darbe aldılar. 40 yıldır besleyip büyüttükleri iki büyük terör örgütünü kaybettiler. PKK’nın çöküşü 15 Temmuz’dan sonra hızlandı. Fetullahçı teröristlerin varlığı herkesçe görüldü ve mücadele hâlâ devam ediyor.

Sadece FETÖ ve PKK bitirilmedi 15 Temmuz’dan sonra, küreselcilerin küresel terör örgütü DAEŞ de yok edildi.

CHP’li vekilin hakaret ettiği TSK, 15 Temmuz’dan kısa bir süre sonra Fırat Kalkanı Harekâtı ile bu küresel terör örgütüne en büyük darbeyi vurdu ve DAEŞ, bir daha kendini toparlayamadan dağılıp yok oldu.

Gelelim Kavala ve Demirtaş’ın tahliyesinin peşinde koşanların derdine…

Biden’in seçilmesiyle kanları bitlenen bu güruh, Çeviköz’ün çağrısından anladığımız kadarıyla yeni bir heyecana kapılmış. Bunun olabilmesi için içeride bir şeylerin yaşanması gerekir. Yani sokağın hareketlenmesi lâzım. Lâkin sokağı hareketlendirecek olanlar içerideler. Bu güruh, onun için koro şeklinde şu şarkıyı seslendiriyor: “Ateşe baca lâzım!

Kitaba hoca lâzım!

Bana bi’ koca lâzım,

O da bu gece lâzım!”

Elbette bu sözleri, “Bize bir Kavala, bir de Demirtaş lâzım; onlar da hemen lâzım” şeklinde değiştirerek söylüyorlar.