“ADÂLET ve reform”
denilince, birilerinin aklına hemen Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala
geliyor. Doğrusu benim de aklıma aynı isimler geliyor, lâkin adâletten
beklentimiz farklı.
Onlar,
“adâlet” adı altında Demirtaş ve Kavala’yı hapishaneden kaçırmak istiyorlar.
Hâlbuki adâletin tecelli edebilmesi için, bu iki ismin hak ettikleri cezalara
bir an önce çarptırılmaları gerekiyor.
Ortada
bir adâletsizlik var, doğru! Yakın tarihimizde meydana gelen iki sokak
kalkışmasının failleri hâlâ hak ettikleri cezaya çarptırılmadı. Hâlâ dâvâları
devam ediyor!
Hâlbuki
kişinin ölümünün azmettiricileri olan Kavala ve Demirtaş ile ilgili dâvâlar
karara bağlanmalı ve haklarındaki hükümler çoktan kesinleşmeliydi.
Türkiye’nin
ikinci kurtuluş mücadelesini verdiğini artık herkes kabul ediyor. 15 Temmuz
sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birçok konuşmasında ifade ettiği “Ya olacağız, ya öleceğiz!” cümlesi,
bunun en aşikâr göstergesidir. Zaten 15 Temmuz’u bir darbe girişiminden çok bir
işgal girişimi olarak tanımlamamızın nedeni budur.
15
Temmuz bir işgal girişimi ise, o zaman bu işgalin iç unsurları kimlerdi, bu
işgal girişiminin içerideki aşamalarını kim dizayn etti?
Bu
sorulardan başlarsak doğru yere varırız…
15
Temmuz’da Türkiye işgal edilmek istendiyse ve bunun için hazırlıklar yapılmaya
başlandıysa, bunun başlangıç tarihi, şüphesiz 7 Şubat 2012’deki krizdir.
Bir
ülkeyi işgal etmek istiyorsanız, öncelikle istihbaratını kör etmeniz veya ele
geçirmeniz lâzım. 7 Şubat’ta bunu yapmak istediler. Bu konuda başarısız olunca,
ikinci denemeyi yaptılar.
Sokakları
karışmayan ülkeyi işgal edemezsiniz. Gezi, bu işgal girişiminin ikinci adımıydı
ve Osman Kavala, küreselci darbecilerin fonlarını Türkiye’ye taşıyarak
sokaktaki terör faaliyetlerini finanse etti. Kavala, Gezi sürecinde, 1953 İran
Darbesi’ni yöneten CIA ajanı Kermit Roosevelt’in oynadığı rolü oynamıştır.
Gezi
Kalkışması da işe yaramayınca, iş başa düştü ve Pensilvanya mel’unu, Emniyet ve
Yargının içindeki bir kısım elemanıyla ihaleyi devraldı.
17-25
Aralık süreci devam ederken, Selahattin Demirtaş da kendisine biçilen rolü
oynamaya başladı. ABD gezisi dönüşü 6-8 Ekim Olayları’nın fitilini ateşledi ve
onlarca masumun kanını akmasına, Yasinlerin şahâdetine sebep oldu.
Demirtaş’ın
yaktığı şiddet ateşi hendek ve çukur eylemleriyle zirveye çıkarken, soru
çalarak TSK’ya sızıp generallik rütbesine kadar yükselen Fetullahçı hainler ise
darbe ve işgal girişiminin plânlarını yapıyorlardı. 15 Temmuz’u
başarabilselerdi, bazı illerimiz PKK, bazı illerimiz de DAEŞ tarafından işgal
edilecekti. Çıkarılacak iç karışıklığın ardından kimlerin Türkiye’yi işgal
edeceğini az çok tahmin ediyoruz. Nereden mi?
CHP’li
Çeviköz’ün demokrasi ve özgürlük dilediği kişi, o zaman ABD’de başkan
yardımcısıydı ve Fetullahçı hainlerin en büyük hâmisiydi!
Evet,
15 Temmuz’da İkinci İstiklâl Mücadelesi’nin en büyük çarpışması yaşandı. Ve
Türk halkı, çıplak elleriyle tankları durdurarak bu çarpışmadan zaferle çıktı!
Ama
mücadele bitmiş değil. Çünkü hainler ve arkalarındaki emperyalistler pes etmediler,
etmeye de niyetleri yok.
Ama
büyük darbe aldılar. 40 yıldır besleyip büyüttükleri iki büyük terör örgütünü
kaybettiler. PKK’nın çöküşü 15 Temmuz’dan sonra hızlandı. Fetullahçı
teröristlerin varlığı herkesçe görüldü ve mücadele hâlâ devam ediyor.
Sadece
FETÖ ve PKK bitirilmedi 15 Temmuz’dan sonra, küreselcilerin küresel terör örgütü
DAEŞ de yok edildi.
CHP’li
vekilin hakaret ettiği TSK, 15 Temmuz’dan kısa bir süre sonra Fırat Kalkanı
Harekâtı ile bu küresel terör örgütüne en büyük darbeyi vurdu ve DAEŞ, bir daha
kendini toparlayamadan dağılıp yok oldu.
Gelelim
Kavala ve Demirtaş’ın tahliyesinin peşinde koşanların derdine…
Biden’in
seçilmesiyle kanları bitlenen bu güruh, Çeviköz’ün çağrısından anladığımız kadarıyla
yeni bir heyecana kapılmış. Bunun olabilmesi için içeride bir şeylerin
yaşanması gerekir. Yani sokağın hareketlenmesi lâzım. Lâkin sokağı hareketlendirecek
olanlar içerideler. Bu güruh, onun için koro şeklinde şu şarkıyı seslendiriyor:
“Ateşe baca lâzım!
Kitaba hoca lâzım!
Bana bi’ koca lâzım,
O da bu gece lâzım!”
Elbette bu sözleri, “Bize bir Kavala, bir de Demirtaş lâzım; onlar da hemen lâzım” şeklinde değiştirerek söylüyorlar.