Bugünden geleceğe

Özellikle bizim gibi 1970 öncesi doğumlular bu değişimi çok hızlı yaşadılar ve şâhit oldular. Bir nevi canlı olarak tarihî değişime tanık olmuştuk. Yazımda da da belirttiğim gibi, bizden önceki nesillerin birçoğu, belki hayatlarında neredeyse teknolojik ve bilimsel bağlamda hemen hemen hiçbir değişime şâhit olmadan hayattan gelip geçtiler. Bizim jenerasyon ise çok hızlı bir değişim süreci geçirdi, buna tanık oldu. Hâlâ bu tanıklık sürüyor…

UZUN zamandır yazmamanın tembelliğine biraz alışmıştım fakat yeniden yine bir şeyler karalamayı düşünerek yazmaya karar verdim. Genelde toplum olarak yazmaya çok meyilli olmadığımızı gözlemlemişimdir.

Üniversiteyi bitirme aşamasında olan öğrencilerimizde bile yazma ve ifade etme becerisinde sorunlar olduğunu kendim de çoğu zaman fark etmişimdir. Bu satırları yazarken aslında kendimin de yazma konusunda çok iyi olduğumu düşünmüyorum fakat yazma alıştırmalarını yaptıkça biraz alışkanlık kazanıyoruz. Neyse, kendi özür durumumu biraz açıkladıktan sonra yazımın başlığına odaklanmaya çalışacağım…

Son yıllarda yürüttüğüm Bilim Tarihi derslerinden yaptığım en önemli çıkarımlarımdan biri, geçmişten günümüze insanlık hayatını en çok etkileyen faktörlerden birinin, insanoğlunun bilimsel ve teknolojilik alanda yaptığı yenilikler olduğunu fark etmek. Tarihte çağların başlaması veya sona ermesi bazen siyâsî veya dinî olaylara atfedilebilir fakat insanlığın yaşam şeklini ve tarzını en çok etkileyenlerin başında ise insanoğlunun özellikle teknolojide yapmış olduğu gelişmeler olduğu düşüncesindeyim.

Bu görüşüme katılmayanlar olabilir ama neden böyle bir düşünce içerisinde olduğumu açıklayarak günümüzde yaşadığımız teknolojik değişikliklerin ve bilimde meydana gelen gelişmelerin bizi gelecekte nasıl etkileyebileceğini kendime göre biraz açıklamaya çalışacağım.

Hayatımıza bilgi girdikçe

İnsanlığın bilinen tarihini elimizdeki en eski insana ait bazı bulgulara göre 50 veya 60 bin yıl öncelerine kadar götürebiliriz fakat insanoğlu, ortaya çıkışından veya varoluşundan bu tarafa geçen uzun bir zamanda, tarım toplumuna geçinceye kadar neredeyse hiçbir değişim geçirmeden binlerce yıl yaşamıştır.

Aynı durum anlamında, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçinceye kadar geçen yaklaşık 10 bin yıllık bir süreçte yine insan hayatında fazla bir değişime rastlanmamıştır. Özellikle Sanayi Devrimi ve buna bağlı bilimsel ve teknolojik gelişmeler binlerce yıllık insan hayatını ve birikimlerini etkilemeye başlamıştır. 1900’lü yıllarda hayatında ilk defa bir içten yanmalı arabayla, telgrafla, telefonla, radyoyla karşılaşan bir insanı hayâl edebiliyor musunuz? Bizim jenerasyon kısmen bu değişimlerin birçoğuna şâhit oldu. Bu süreçte,  insanoğlunun binlerce yılda yapmış olduğu kazanımların ve hemen hemen her alandaki birikiminin büyük bir kısmının anlamını yitirmeye başladığını görmekteyiz.

Bizim yaşta olanların (50 yaş ve üzeri olanlar) büyük bir kısmı bu değişimi bizzat yaşamıştır. Özellikle kendi yaşantımda karşılaştığım değişik(m)leri örneklerle beraber anlatmaya çalışacağım.

Çocukluğum sırasında benim için en bilen ve garip teknolojik araç radyo idi ve en çok merak ettiğim, bu aletin nasıl ses çıkardığıydı. Bunun yanında, görmesek veya sahip olmasak da ders kitaplarında insanların telefonla konuştuklarını, hattâ televizyon seyrettiklerini görürdük. Daha sonra lisede öğrenciyken ilk hesap makinası ve dijital saatlerle karşılaşınca, bu makinaların nasıl çalıştığı ve hesap yaptığı benim için yine en çok merak edilen konulardan biriydi.

Üniversite son sınıftayken (şu anda Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden biri olan bir üniversite) nasılsa bir bilgisayar programlama dersi almıştık, ama ortada bir bilgisayar yoktu veya bize göstermemişlerdi. Fakat hocamız, dersi bize hayâlî bilgisayar üzerinden anlatırdı. Biz de çok önemsemezdik; bize göre çok da önemli değildi. Fakat mezun olma yılımda ilk defa ATM ile karşılaşınca bir önemli değişime daha şâhit olmuştuk. Bankadan parayı bilgisayar aracıyla çekebiliyorduk ve bu bizim kuşak için bir başka değişimdi.

Öğretmenliğe başladığımın ikinci yılı, görev yaptığım okulda kendimi bilgisayar laboratuvarında bulduğumda, bilgisayarların hayatımızı bugünkü gibi etkileyeceğini hiç düşünmemiştim. O zamanlar bilgisayarla çok az şey yapıyorduk ve bunlar bizim için çok önemli görünmüyordu. Asıl değişimi yurtdışına lisansüstü öğrenim görmek için gittiğimde gördüm. Önceleri memleketten haber almak için elçiliğin bir telefon numarasını arar ve oradaki ses kayıttan günlük haber özetlerini dinlerdik. Bazı arkadaşlar o yıllarda internetten bahsetmeye başlamıştı ve ilk defa bilgisayar başında kilometrelerce ötedeki memleketten anlık haber aldığımızda ve gazetelerin internet sitelerine ulaşmaya başladığımızda değişimi hissetmeye başlamıştık. Fakat yine de internetin başlarda etkisini çok önemsememiştik. O yıllarda artık bilgisayar ortamında chat (sohbet odaları) gelişmeye başladı ve canlı sohbetlerle memleketteki yakınlarla anlık yazışma şeklinde olsa da yazışabiliyorduk.

Bundan sonraki gelişmelere artık birçoğumuz şâhit olmaya başladık. Televizyonlar ve radyolar internet ortamından izlenebiliyor, bankamatiklerden sadece para çekilmiyor, yatırılabiliyordu da. Okullarda, kamu ve özel sektörde her şey bilgisayar ve internetin birleşiminden oluşan bilişim teknolojileriyle yapılmaya başladığına şâhit olmaya başladık. Bu konulardan bahsederken, ilk kullanmaya başladığım telefonun takma adı “takoz” idi. Ancak konuşabiliyorduk. Fakat o da büyük bir nimetti.

Derken cep telefonlarımız da bilgisayar gibi olmaya başladı ve nihâyetinde gerçek birer bilgisayar olarak günümüzde çoğu bilgisayardan bile daha fazla iş yapar hâle geldiler; çünkü mobil internet ortaya çıkmıştı ve buna bağlı birçok işlevi yerine getirebiliyorlardı.

Buraya kadar anlattıklarımız çok hızlı bir teknolojik değişimimizin kısa bir özeti olabilir. Özellikle bizim gibi 1970 öncesi doğumlular bu değişimi çok hızlı yaşadılar ve şâhit oldular. Bir nevi canlı olarak tarihî değişime tanık olmuştuk. Yazımın başında da belirttiğim gibi, bizden önceki nesillerin birçoğu, belki hayatlarında neredeyse teknolojik ve bilimsel bağlamda hemen hemen hiçbir değişime şâhit olmadan hayattan gelip geçtiler. Bizim jenerasyon ise çok hızlı bir değişim süreci geçirdi, buna tanık oldu. Hâlâ bu tanıklık sürüyor…

Bazen eski günleri yâd ederken “Bizim zamanımızda…” diyerek söze başlıyoruz. Bazen yaşadığımız zorlukları ve bunlarla baş etme yöntemlerimizi anlatıyorsak da yaşantısı bizimle ortak olmayan genç jenerasyonlar çoğaldıkça dinleyenimiz azalmaya başladı gibi. Peki, bundan sonra ne olacak? Veya “Bu da olur mu?” dedirtecek yeni değişikleri görecek miyiz?

Sonuçta bizi nasıl bir gelecek bekliyor, insanlık bundan nasıl etkilenecek? Bu değişimin getirisi ve götürüsü ne olacak?

Bana göre bu sürecin ve değişimin boyutları çok iyi bir şekilde analiz edilmeli ve ona göre plânlarımızı yapmalıyız; yoksa değişimden şikâyetçi olmak, pratikte çok da fayda sağlayamayabilir.

İnsanlığı bekleyen gelecek

Genelde tarih derslerinde şöyle bir ayrıma gideriz: Milât’tan önce ve Milât’tan sonra… Ben de bunun yerine artık “internetten önce ve sonra” diye yeni bir milât oluşturmalıyız diye düşünüyorum. Kimi sosyal bilimcilere göre bilgi toplumuna geçtik, kimisine göre de “Endüstri 4.0” başladı. Adı ne olursa olsun, bütün dünyada bazı istisnalar dışında binlerce yılda geçirdiğimiz değişimden çok daha hızlı bir değişimi son 30-40 yılda geçirdik veya geçiriyoruz.

Toplumlar, devletler ve bireyler olarak biz insanlığı nasıl bir gelecek bekliyor? Günümüzde akademik bir alan olarak da kabul edilmeye başlayan “fütürizm” alanını görmekteyiz. Türkiye’de bu alanda ciddî çalışanlar var mı, tam bilmiyorum; ama olması muhtemeldir. Fakat üniversite düzeyinde akademik bir birim olarak var olduğunu zannetmiyorum. Seminerler şeklinde dersler verilebilmekte diye biliyorum…

Bunun yanında, muhtemelen yakın zamanda bu alanla ilgili öncelikle lisansüstü çalışma alanları oluşabilir; belki yapanı vardır. Bence çok geç kalmadan bu alan özellikle lisansüstü programlarla zenginleştirilmeli ve ona göre plânlar yapmalıyız.

Geçmişi veya tarihi bilmek ne kadar önemliyse, geleceği tahmin edebilmek ve ona göre plân hazırlamak daha da önemli olabilir!

 

Bizi bekleyen nasıl bir gelecek var ve hem toplum, hem ülke ve hem de insanlık olarak bu süreçten nasıl etkileneceğiz? Eskiler, “Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli olur” derlerdi. Aslında şu anda olanlar biraz bize gelecek hakkında bilgi vermeye başladı.

Günümüzde ticâretin önemli bir kısmı e-ticâret olarak yapılmaya başlandı. Önümüzdeki 15-20 yılda ticâretin neredeyse hepsi e-ticâret üzerinden yapılırsa nasıl olur acaba? Buna sınır ötesi e-ticâreti de ekleyecek olursak, devletler ve toplumlar bundan nasıl etkilenir, tahmin edenimiz var mı?

Bu satırları yazarken çocukluğumun köy bakkalı aklıma geldi. Bizim köyün bakkalı bizim için her şeydi. İlçeden haber getirir, acil bir nakit ihtiyacımız olsa bize borç verir veya çoğu zaman ondan veresiye alırdık. Bakkalda oturacak yerler vardı; burada kahve gibi oturulur, konuşulurdu. Bu geçmiş deneyiminden hareketle, bizi gelecekte bekleyen en önemli değişikliğin, iletişimin çok arttığı ve kolaylaştığı bir dönemde iletişim kuramamak ve konuşmayı unutmak olursa çok şaşırmayalım.

Buna bağlı olarak dünyada herkesin anlayacağı yüklemi, nesnesi, sıfatı ve öznesi olmayan sembolik bir dil kullanır ve geliştirirsek nasıl olur acaba? Şu anda Facebook’ta olduğu gibi, çoğu zaman yorum yapma veya cevap verme yerine emoji (sembolik dil veya işaret) kullanıyoruz ve kalıp cümleleri tercih ediyoruz. Zamanla bunu bizim yerimize bilgisayarlar yaparsa nasıl olur?

Bölümümüzdeki bir öğretim elemanının kullandığı üçboyutlu yazıcıyla kendimizce bazı malzemeleri basit de olsa üretilebildiğimizi bizzat gözlemlemiş oldum. Belki hem e-ticâret, hem de kişilerin dünyanın bir yerlerinde kendi kişisel atölyelerinde bir şeyler ürettiklerini ve pazarladıklarını düşündüğüm zaman devâsa fabrikaların yerine muhtemelen küçük ev tipi ve insanların kendi ihtiyaçlarını giderecek üretim alternatiflerini hayâl etmeye çalışalım. Hani derler ya, belki belli bir zaman sonra ne çarşı kalacak, ne pazar.

Diğer taraftan, özellikle yaşadığımız pandemi süreciyle beraber eğitim sektöründen tutun da birçok sektöre kadar iletişim ve bilişim sektörünün artan payıyla beraber klâsik yapılara, okullara ve fiziksel mekânlara “Elveda” mı diyeceğiz? Bu satırları okuyanlar, “Yok canım, bunların hiçbiri olmaz” diyebilirler ama ben aynı düşüncede değilim. Yaşadığımız değişimi göz önüne alırsak ve bunlara bizi bekleyen yeni bilimsel ve teknolojik gelişmeleri de katacak olursak, belki az bile söylemiş olabiliriz. Gönül böyle bir değişimi çok onaylamasa da bu değişimin kaçınılmaz olacağı kanaatindeyim.

Son zamanlarda evlerimizde bile yavaş yavaş robotik teknolojileri kullanmaya başladık robot süpürge gibi. Geçmişte bilgisayarlar daha çok bilgiyi işleyebiliyorlardı fakat günümüzde artık sadece bilgiyi işlemenin yanında öğrenen makinalara dönüşmeye, yerimize karar vermeye, insanî hatâları minimize etmeye başladılar. Sonuçta insandan çok bilgisayarlara güvenmeye başladık. Bu gelişim süreci robotik teknolojilerin daha fazla gelişmesiyle insanın yaptığı işlerin belki yüzde 70 ilâ 80 bandı arası robotlar tarafından yapılırsa ne olur ve biz insanlık bundan nasıl etkileniriz?

İhtimâllere bakınca…

Önceden bilimkurgu filmlerinde seyrettiklerimizin birçoğu gerçekleşmeye başladı. Çoğu üretim tesisinin tamamen robotik teknolojilere geçtiğini ve buna bağlı insansız araçlara doğru değişimi gözlemekteyiz. Savunma sanayiinde eskiye göre her gün uzaktan kumanda edilebilen insansız araçları görmekteyiz; belki ileride savaşlar insansız olarak yapılacak, kim bilir?

Gelecekte bizi bekleyecek ve hayâl bile edemeyeceğimiz teknolojik değişikliklerin olacağını kuvvetle düşünenlerdenim. Yine son zamanlarda hem biyoteknoloji ve hem de moleküler biyoloji alanında yapılacak çalışmalarla genetiği değiştirilerek özellikle üretim alanında verim gücü çok yüksek organizmalarla karşılaşırsak çok şaşırmamak gerekir. Günümüzde birçok örneğine rastlayabilmekteyiz. Bu süreçle beraber özellikle bilgiye dayalı tarım teknolojisinin gelişmesinin artıları ve eksileri ne olabilir? Bu da cevaplanacak ayrı bir soru. Fakat geleneksel tarım teknolojilerin birçoğunun kısmen sonu gelmiş durumda olduğu görülmektedir.

Bunlarla beraber, canlı üzerinde yapılan çalışmalar özellikle gen teknolojisi, gen editing (hastalıklı genlerin terapi edilebilmesi veya tedavi edilmesi) teknolojileri bizlere neler getirecek, hep beraber göreceğiz. Şu anda burada yazmak istemediğim ama hayâllerimizin ötesinde biyoteknoloji ve moleküler biyolojide yine birçok gelişme, bizi şaşırtmaya devam edeceğe benziyor. Tabiî ki gelişmelerin getirisi ve götürüsü ne olur, o da ayrı birer tartışma konusudur. Biyoetikçilere burada çok görev düşmektedir.

Bu gelişmelerin yanında hem bilgisayar, hem elektronik, hem de yazılım alanındaki gelişmelerle beraber elektrik enerjisinin daha ucuz ve kolay yoldan elde edilebilecek yöntemlerin geliştirilmesiyle beraber şu anda kullandığımız araçların hemen hemen hepsinin bilgisayarlı teknolojilere dönüşeceği kesin gibi görünüyor. Bunlara uzay teknolojisindeki gelişmeleri dâhil etmek istemiyorum; bir de bunları düşünecek olursak, 2050’li veya 2100’lü yıllarda nasıl bir dünya ile karşılaşacağımızı bilen veya hayâl eden var mıdır? Yoksa insan işlevinin minimize olacağı bir dünyaya doğru mu gidiyoruz?

Sonuç

Gelecekte olabilecek bazı değişimlerden kısaca bahsetmeye çalıştım. Bu alanda ciddî anlamda yazılmış önemli kitaplara ve yayınlara kolayca ulaşılabilir. Bunların başında gelenlerden biri, günümüzün önemli fütürist ve teorik fizikçilerinden birisi olan Michio Kaku’dur. Merak edenler, yazarın “The Future of Humanity” (İnsanlığın Geleceği) adlı eserine bakabilirler.

Yazımı sonlandırmaya çalışırken, başta da belirttiğim gibi, teknolojik gelişmelerin bizleri ve tüm insanlığı etkileyeceği kesin görünmektedir. Burada önemli olan, bu sürecin bizlere ne getirecek ve ne götürecek olduğudur. İnsanlık bu değişimden etkilenirken, ülke ve devlet olarak bizler ne yapabiliriz? Bir taraftan yeni teknolojik gelişmelere ayak uydurmaya çalışken, geçmişten gelen kazanımlarımızı nasıl koruyabiliriz?

Bence en çok bu bağlamda düşünce üretmemiz gerekmektedir; yoksa süreçten sadece şikâyetçi olmamızın bize çok bir faydası olacağını düşünmüyorum. Çünkü günümüzün bilimsel ve teknolojik gelişmeleri, eskiden çokça kullandığımız bir kavram olan “küreselleşme” boyutunun ötesine geçmiş dünya insanlığının (matematiksel tâbirle) paydalarını eşitlemektedir.

Yani hepimiz birbirimize benzemeye başladık. Birçoğumuz belki benimle aynı fikirde olmayabilir ama bütün dünya olarak aynı yazılımlarla çalışan ortak teknolojik araçlar kullanıyorsak, sonuçta doğal olarak birbirimize benzemeye başlarız. Bunun yanında uzun tarihsel birikimle bugünlere kadar getirdiğimiz kazanımlarımızı kaybetmemenin bir yolunu bulmamız gerekir. Yoksa bizden sonra gelen jenerasyonları “X, Y veya Z” gibi, alfabenin son harfleriyle adlandırmak bize fayda sağlamayabilir.