Bu zekâ seviyesinin mağdurlarıyız

Atıp tutmak, maval okumak, iftira atmak, gösteriş yapmak, yalan söylemek için bile enerji, emek ve gayret göstermeyen bu adam(lar)ın ülkeyi yönetme hülyalarına gerçekten kaç kişinin inandığını, kaçının mecburiyet duygusu ile taraf tuttuklarını, kaçının menfaat icabı “-mış” gibi yaptığını, kaçının ahde vefa ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve demokratik olmayan bir biçimde uzun yıllar tek partisi olan CHP’ye gönül verdiğini ciddî ciddî merak ediyorum.

ANA muhalefet partisi CHP’ye görünürde Bay Kemal başkanlık ederken, birilerinin akıl hocalığıyla vaat tacirliği yapıldığı ve görünenin ardında saklı fikirbazların olduğu, kendi taraftarları dâhil herkesin malûmu.

İşte o fikirbazlıklardan biri, Bay Kemal aniden evinde çayını mı, yoksa başkaca bir şey mi bilmediğimiz içeceğini yudumlarken seçim psikolojisine erken girdiğinden mi bilinmez, aniden şu vaadi sosyal medyasından paylaşıverdi: “Birkaç ay araç almayı ertelerseniz, Bay Kemal olarak sözümdür: İkinci el araba parasına sıfır araba aldıracağım sizlere.” (25 Temmuz 2022 Pazartesi akşamı, saat 22.00’de.)

Bakın hele!

Ben baktım, hatta bakakaldım doğrusu. Ama tahayyülümde bir araba belirmedi. Beliren, ilkin “birkaç ay” ifadesinin nereden kaynaklandığı sorusu ve bunun ardında saklı “erken seçim” vaadi ile uyutulduğu, pardon, “gaza getirildiği” idi. Sonra birden bir masala inandığı aklıma geliverdi. “Kemal Kılıçdaroğlu söylüyor, Erdoğan yapıyor” manipülasyonuna kendini kaptırmış olma ihtimâlini düşündüm.

Siyasilerin ve gazetecilerin kuşları vardır, bilirsiniz. Bay Kemal’in de kargaları olmasın? Ajan ruhlu bu kargalar böyle bir uygulamadan haberdar olup gecenin bir vakti Bay Kemal’in kulağına fısıldamış olmasınlar? Böylece, “Ben söyledim, yapıldı” payesine göz dikmesin? Olur mu olur!

Acaba Bay Kemal çay neyin yudumlarken uyukladı da “Arabaların ÖTV’si” rüyası mı oluverdi? E insan ne ile uyursa onun rüyasını görürmüş. Yalnız, anlamadığım, görülen rüyanın Bay Kemal’in arkasında fon oluşturan ve halk eviymiş gibi görünen mutfağın ahvali oldu. Öyle bir mutfağın kastî bir tercih olduğunu ve Ecevit’e özenti bir “halkçılık” numarası yapıldığını düşünüyorum. Neyse…

İkinci olarak, tahayyülüme üşüşen rakamlarla hemen bir hesap yapıverdim. Ve gülmekten kendimi alamadım doğrusu. Yahu insan biraz emek verir, biraz gayret eder, bir kurşun kalem ve bir müsvedde kâğıt alıp oturur, bir matematik yapar. Diyelim ki, akıl hocaları böyle buyurdu, e be aklı evvel muhalif kafa, bir sağlama yapsana! “Bana ne dedirtiyorlar, niye dedirtiyorlar, ahvalim ne olur, façamız bozulur mu?” diye bir sorsana kendine!

Türk milletini aptala mı sayıyor, yoksa aklı o kadar olduğu için makul mü buluyor bu açıklamaları, anlamak zor.

Eğer Türk milletinin zekâsını küçümsüyorsa, vay ona vay!

Aklı o kadar/cıksa vah ki vah! Hem ona, hem etrafında dolaşanlara… 

Devam edelim…

Bay Kemal, açıklamasını şu somut birimlerle sonlandırdı: “Bakın, Almanya’da 15 bin avro olan sıfır bir aracın fiyatı bizde vergilerle 500 bin lirayı aşıyor. Benim milletim Almanya’daki otomobilin tam iki katını ödüyor. Nüfusumuzun yüzde 95’inin sıfır araç alma ihtimâli artık kalmadı. Şimdi açıkça çağrı yapıyorum: İlk yapacağımız işlerden biri, bir altı motor otomobillerde vergileri bugünün yaklaşık dörtte biri oranda indirmek olacak. Biliyorsunuz, ‘Gençlerin ilk sıfır araba almaları için ÖTV yok’ demiştim, o baki. Hafif ticarî araçlarda da vergileri indireceğiz.”

Bir kez daha bakın hele!

Aslında şimdi yapacağım matematiğe ilkin Bay Kemal’in akıl hocaları bir baksın, sonra taraftarları. Aklı olan güler geçer de, ben yine de hem biraz eğlenelim, hem yol yordam gösterelim ki muhataplarımızın nitelik anlayışını bir üst seviyeye taşıyalım diyerek üşenmedim ve önce Bay Kemal’in baz aldığı 15 bin avroyu bugünkü kur (18,26 TL) karşılığı ile çarpıverdim; 273 bin 900 TL’ye araba sahibi yapacak talip olan herkesi, her genci Bay Kemal. Hem de kendi ifadesiyle “birkaç ay sonra”!

Hâlbuki gecenin bir vakti hepi topu 5 dakika 5 saniye süren seslenişinin başında şunları söylemişti: “İktidara geldiğimizde ivedilikle çözeceğimiz sorunlar, maalesef muhalefetteyken zaman alabiliyor. İnatla hayat kalitenizi düşürmeye çalışan ceberut bir iktidar var karşınızda. Oysa insanımız çok mütevazı. Bir evi, bir arabası, güzel, huzurlu bir ailesi olsun istiyor. Sadece bu kadar! Bu bile çok görülüyor insanımıza. Yoksulların, en savunmasızların üstü çizildi. Orta sınıfın altındaki haneler dibe düşürüldü. Özellikle tipik orta sınıf işçi çocuklarının basamakları tırmanarak standart atlama olasılığı ellerinden alındı…”

Hımm! Peki, dibe çekildiğini iddia ettiği kitlenin içinde kaç kişinin birikmiş kaç lirası vardır? Para biriktirebilmiş ise, o kitle yoksulluk ile adlandırılabilir mi? Bu sorular aklına gelmemiş muhtemelen. Biz direkt matematiğimizi yapalım.

Eğer düz hesap 274 bin lirası olan yoksul sayılıyorsa, peşin paraya birkaç sonra ÖTV indirimli arabasını alabilir. Ne güzel! Fakat güzel olduğu kadar tutarsız bir durum! Olsun, idare edelim garibi…

Birkaç ayda yoksul olarak adlandırılanlar bu parayı biriktirebilir mi? Tabiî ki hayır!

Öyleyse kredi çekelim haydi!

Hemen bir kredi hesaplama sitesine girdim. Maksimum vade 48 ay görünüyor. 274 bin liralık miktarı hesaplattım. Çıkan sonuç, ayda 9 bin 753 lira. Tahsis ve sair kredi masrafları hariç. Yerli otomobil fabrikası kurdu da Bay Kemal, bizim haberimiz mi olmadı? Elin Alman’ı sana fabrika fiyatına araba mı satacak da sen 15 bin avroyu baz alıyorsun? Gümrük masrafları ne olacak? Bir tonluk arabanın navlunu kaç lira, haberin var mı? Kaç araba getireceksin? Ve nasıl, hangi maliyetle?

Şaka gibi!

Neyse ki bizim gönül verdiğimiz iktidar, TOGG ile buna muktedir, varın, siz düşününün!

Biz devam edelim…

“Peki, ayda 9 bin küsur kredi ödeyen yoksul mudur?” diye sormazlar mı adama? Bu matematikle mi işçi sınıfı çocuklarına basamak atlatılacak? Belli ki Bay Kemal, gençleri de aptala saymış. Gençler şimdi çok zeki. Bu matematiğe kanmazlar.

Efendim, “Kişi kendinden bilir işi” hesabınca, muhalefet de olsa, kaliteli bir siyâsî dil oluşturmak, konuşulanlardan Devletin bekâsı, vatanın bütünlüğü, milletin menfaatine dair şöyle göz doldurucu, kreatif fikirler beklemek, hem yandaşlarının, hem bizlerin hakkı diye düşünüyorum. “Öyle kürsü başında mikrofonun, güya evinin mutfağında (!) kameraların karşısına geçip abuk sabuk, ‘Fikrim geldi’ kıvamında atıp tutmak nedir?” diye sorası geliyor insanın.

Atıp tutmak, maval okumak, iftira atmak, gösteriş yapmak, yalan söylemek için bile enerji, emek ve gayret göstermeyen bu adam(lar)ın ülkeyi yönetme hülyalarına gerçekten kaç kişinin inandığını, kaçının mecburiyet duygusu ile taraf tuttuklarını, kaçının menfaat icabı “-mış” gibi yaptığını, kaçının ahde vefa ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve demokratik olmayan bir biçimde uzun yıllar tek partisi olan CHP’ye gönül verdiğini ciddî ciddî merak ediyorum.

Çünkü nitelikli insanın öncelikle birinci dereceden muhataplarının, eşinin, dostunun, halka halka genişleyen çevresinin, hatta düşmanının bile kültürel, ahlâkî ve ilmi boyutunun güçlü, matematiğinin az buçuk iyi olması beklenir. Bizler de böyle bir beklentinin mağduruyuz işte!