
SENELERDEN bu yana başbakanlığa talip olduğunu defalarca
açıklasa da “Meral Akşener’i cumhurbaşkanlığı adaylığına hazırlıyorlar” diye
bir rivayet, pazarda kendine yer buldu.
Turfanda meyve gibi de revaçta.
Muhalefet cephesinin bir ortak aday belirleyememesinin
gerekçesi, “Erken açıklarsak yıpranır, ismi eskir; biz adayımız yıpranmasın
istiyoruz” şeklinde sunuluyor.
İsteyen buna inanabilir fakat gerçek farklı.
Altılı görünen yedili masanın asıl sıkıntısı, koltuk
sayısınca aday adayının olması.
Yine de yıpranma endişesi tamamen temelsiz değilmiş.
Bakınız, anketlerde uzun zaman muhalefet cephesinin
ilk sırasında çıkan Ekrem Bey nasıl da yıprandı.
Adının geçmesi yetti.
Daha adam ortaya çıkıp “Ben adayım” bile demedi.
Aklında başka konu olmasa bile öyle bir çıkışta
bulunmadı.
Şimdi bırakın cumhurbaşkanı adaylığını, İBB Başkanlığı
için bile adının anılması zor görünüyor.
Bir defa daha görüldü ki, öne çıkanı aşağı çekerler.
Kemal Bey belediye başkanlarının görevde kalacağını,
cumhurbaşkanlığına aday gösterilmeyeceğini açıkladıktan sonra, ismi ilk
sıralarda çıkanların şansı kalmadı.
İsterlerse gidip Külliye’nin kapısı önünde fotoğraf
çektirsinler, hiçbir işe yaramaz.
Sosyal medyada öyle manidar fotoğraflar yayınlamakla
adaylığa hak kazanılmaz.
“İttifak adayına masadaki liderler karar verecek.”
Anlaştıkları tek nokta bu; ancak bir adım ilerisi yok.
Sıra isim zikretmeye gelince, gönlünden kendi isminden
başkası geçmeyenler, başkasına meyledemez.
*
Meral Hanım’ın baştan beri söylediği iki cümle var.
İlkini yukarıda belirttik. İkincisi de adayda aradıkları şarta dair: “Seçilecek
biri” olması…
Ne güzel!
Seçilemeyecek birini aday göstermenin anlamı yok
zaten.
Fakat bu iki kelimelik formülün altında yatan anlam
pek derin.
Bu söz, Kemal Bey’i “seçilemeyecek biri” gördüklerini
ifade ediyor ki çok yaralayıcı.
Hani, ismi aday olarak açıklansaydı, bu kadar
yıpranmazdı.
Meral Hanım canlı yayınlarda bile kaç defa “Aday
olacak mısınız?” sorusuna her zaman “Hayır” diye cevap verdi. Ardından cümleyi
bildiğimiz klişe ile tamamladı: “Ben başbakan olucam.”
İstikrar budur işte!
Başbakanlık mevcutken söylemeye başladı, o makam
ortadan kalktı, yine de kararından caymadı.
O hesaba göre, düşük profilli, iddiasız, seçildikten
sonra yetkilerini kullanmayacak birini cumhurbaşkanı seçecekler.
Belli bir süre sonra gerekli değişiklikler yapılacak.
Başbakanlık yeniden getirilerek eski sisteme
dönülecek.
Ardından seçim yapılacak.
Seçimden Meral Hanım’ın partisi birinci çıkacak.
(Yani hem CHP’yi, hem AK Parti’yi geride bırakmış
olacak. Nasıl yapacaksa?)
Bu tablo neticesinde, elbette hükümeti kuracak ve
başbakanlık koltuğuna oturacak.
Oturur oturmaz, “Artık ölsem de gam yemem” der mi der.
Meral Hanım’ın avantajları olarak sunulan hususlar
gözden kaçmamıştır ya, bir de burada bahsedelim.
Şöyle diyorlar:
“Kadın olması, Türk olması, Sünnî olması…”
O zaman bu hususların da ne anlama geldiğine bakmak
gerekir.
Eğer bunlar avantaj ise, tersi de kötü demektir.
Kemal Bey’in erkek olması, Alevî olması dezavantaj
mıdır?
Çok ayıp’
Kavgada bile söylenmez.
Bu nasıl bir anlayış?
*
Ama bundan beteri var.
O da HDP’li Pervin Buldan’dan geldi.
Meral Akşener’in yeterince kadın olmadığını, erkek
gibi davrandığını söyledi.
Bu söz, bırakın kavgayı, silahlı çatışmada dahi
söylenmez.
“Daha bir kadın olması gerekiyor” imiş.
Meral Hanım, Buldan’ı ikna etmesi için ne yapsın?
Ayrıca üzerinde konuşulan o makamın cinsiyetle ne alâkası
var? Bugüne kadar ülkenin cumhurbaşkanları arasında kaç kadın yer aldı?
Başbakanları arasında kaç tane kadın bulundu?
Kadın olmak, daha bir kadın olmak gibi ifadeler hem
gereksiz, hem çirkin. Baştan sona yanlış!
Mevzu bu değil ki…
Tartışma zeminini başka yöne çekme çabası gibi
görünüyor.
Açıkça söylese, “Aday olmayı aklından geçirme, biz
sana oy vermeyiz” dese, daha net, daha isabetli, daha dürüst olacak.
Ve tabiî, daha seviyeli!
Zaten asıl mesele, onun adaylığına karşı durmaları.
Lâfı dolandırmanın gereği yok.
*
İyi Parti’nin oylarını yükselttiği, CHP’yi geride
bırakacağını söyleyenler, hızını alamayıp birinci parti olacaklarını iddia
ettiler.
Onlar gönüllerinden geçeni ifade ederken, henüz
cümlenin sonuna noktayı koymadan, CHP’den karşı atak geldi.
Faik Öztrak, asıl CHP oylarının yükselişte olduğunu,
seçimde birinci parti çıkacaklarını söyledi.
“Oyumuz yüzde 40 veya 50 değil ama trende baktığımızda
CHP dikkatli ve istikrarlı şekilde oylarını yukarı doğru taşıyor.”
İlahi Faik Bey!
Trende baktığınızda öyleyse, bir de diğer vesaitlerde
bakın. Uçakta, vapurda, otobüste…
Yangın haberlerinde istisnasız rastladığımız bir cümle
vardır, “rüzgârın da etkisiyle” hızla yayıldığını, büyüdüğünü söylerler.
Bizim siyasilerimiz için de bu ifade kullanılsa yanlış
olmaz.
Rüzgârın da etkisiyle, partiler hep yukarı doğru
çıkıyor… Hem İyi Parti, hem CHP birinci parti oluyor.
Bu durumda AK Parti kaçıncı oluyor, belli değil.
Üçüncü mü, dördüncü mü? Gönlünüzü hangisi ferahlatır?
Peki ya diğer partiler? Onların başı kel mi? Her biri
çıkıp birinci parti olduğunu veya olacağını ilân etsin, cümlesi rahatlasın.
O hâlde günün sorusu gelsin: Bir yarışta ikinciyi
geçen, kaçıncı olur?