MUHALEFET sorunu diye bir şikâyet var, yıllardır bitmedi. Gişe
rekoru kıran oyunlar gibi devam ediyor.
Muharrem İnce, “Çıkmışsın yenmiş, çıkmışsın yenmiş”
diye özetliyordu.
Hakan Bayrakçı da “CHP’nin dünyada tek olduğunu,
benzerinin bulunmadığını, üst üste seçim kazanamama rekorunun sahibi olduğunu”
her konuşmasında vurgulamaktadır.
Çok kişi bu tablonun bir “millî güvenlik sorunu”
hâline dönüştüğünü yazar, çizer, söyler.
Bir şey değişmez tabiî.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da kaç defa bu konuyu dile
getirmiştir.
En son iki hafta önce bir açılış programında şöyle
söyledi:
“Köprü yaparız, yol yaparız, fabrika
yaparız, ülkeyi kalkındırırız da bu muhalefeti ne yapacağız, bilmiyorum.
Ülkenin muhalefet sorununa bir çözüm bulamayız.”
Mustafa Kutlu olsa, “Bu böyledir” der.
Zaten bu böyle olduğu için hep aynı bina
etrafında dönüp duruyoruz.
Bu böyle olduğu için AK Parti, muhalefeti
de içinden çıkardı.
Hem de bir değil, iki parti birden.
Eski Bakan Ali Babacan’ın DEVA’sı…
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek’i…
İktidara gelme garantisi olsaydı, eski Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül de bir parti kurmaktan geri durmazdı.
Ama sigorta şirketlerinin o alanda hizmeti yok.
*
Gelecek Partisi’nin ismine takıldım. Umut
vaat ediyormuş gibi görünüyor ama acaba öyle mi?
Bir memur arkadaş, Cuma günlerini çok
sevdiğini söylemişti. Sebep, ertesi gün tatil olması.
“Keşke her gün Cuma olsa” diyordu.
Her gün Cuma olsa, hiçbir zaman Cumartesi
gelmez. Aralıksız çalışırsın.
Bu tespiti “Gelecek” ile ilişkilendirerek
düşünelim.
Marketlerin bu kadar yaygınlaşmadığı
zamanlarda, bakkalların duvarına asılı iki minik tablo görürdük.
Biri “Peşin satan, veresiye satan”, diğeri
de “Bugün peşin, yarın veresiye” tabelası…
Onlar hep duvarda durduğu için, veresiye
satış daima ertesi güne kalacaktı hesapta.
Bunu da “Gelecek” ile ilişkilendirelim.
Partinin adı her zaman “Gelecek”
kalacaksa, umutla beklendiği hâlde hiçbir zaman gelemeyecek demektir.
Gelecek olana öyle söylenir.
Geleceği için beklenir.
Gelen ve gelmiş biri içinse “Gelecek”
denilmez. Çünkü o artık oradadır, gelmiştir.
Hâlâ “Gelecek” deniliyorsa, hata vardır
ortada.
Oğlum gelecek, kızım gelecek, torunlar
gelecek…
Otobüs gelecek, bahar yaz gelecek…
Partim iktidara gelecek…
Belki şehre bir film gelecek…
“İste gelsin!”
Bakınız, bu daha anlamlı. Gelmeyi istemeye
bağlıyor ve bir sonuca yönelik.
İste, gelsin… Lahmacun mu, Adana mı, ne
istersen...
*
Cumhur İttifakı adayı belli.
Millet İttifakı’nın ibresi her gün başka
birine işaret ediyor.
AK Parti içinden çıkan muhalefet partileri, CHP’nin
başını çektiği Millet İttifakı’na dâhil olmayı pek şık bulmuyor.
İttifakın adının değişmesi bir seçenek.
Yeni ittifak(lar) kurulması bir başka seçenek.
Sebep, “Gittiniz, CHP’ye yamandınız” eleştirisinin
haklı zemine oturması.
Daha ağırı, HDP ile aynı potada görünme riski.
İsmet İnönü’nün meşhur sözünden mülhem bir manzara
çıkıyor:
“Yeni bir ittifak kurulur, biz de orada yerimizi
alırız.”
İyi, alın.
İsterseniz üç beş ittifak kurulsun.
Netice ne kadar değişecek?
Her biri ayrı aday mı çıkaracak?
Yoksa yine bir isim etrafında birleşecek misiniz?
O zaman kırk ittifak kurulsa bile bir anlam ifade
etmez.
“Birlikteyiz, kararımız ortak fakat ele güne karşı
ayrı görünelim” eğilimi, halkı aptal yerine koymaktan bir anlam taşımaz.
“Ayrı görünelim fakat aynı isme oy verelim. Başka
türlü yine uzun adam seçimi kazanır.”
Bir şekilde anlaşma sağlanırsa, DEVA ve Gelecek
CHP’den grup kuracak kadar milletvekili almayı arzu etmekteymiş.
Grup dediği, vatsap grubu değil ki Meclis grubu. O da
en az 20 milletvekili ile kuruluyor.
20’şer vekil onlar isteyince, 40 ediyor.
Saadet’in kusuru ne? Onlar da grup kurmak ister.
Muharrem İnce ile Mustafa Sarıgül’ün başı kel mi?
İkisi de ayrı ayrı aday olacaklar ama ikinci tura
kalırlarsa, Erdoğan karşısında muhalefetin adayı kim olacaksa, oylarını ona
verecekler.
Açık açık söylediler.
Bu iyiliğin bir karşılığını istemek, diğerleri gibi
hakları değil midir?
Yüzde 1’lik partilere yirmişer yirmişer vekil
dağıttıktan sonra, kendilerine ne kalacak?
CHP kaç koltuk kazanacak ki mirasyedi gibi dağıtsın?
Bu taksimi kurt yapmaz.