
BÖLÜCÜLERLE beraber hareket etmeyi tercih eden, seçime kol kola girmekte bir beis görmeyenler, eleştirildikleri zaman şöyle söylüyor:
“Türkiye’nin üniter yapısını değiştirmeye kimsenin gücü yetmez. Merak etmeyin.”
Kıytırık şair burada demek istiyor ki, bölücüler Türkiye’yi bölemezler.
Endişe etmeye gerek olmadığını anlatmaya çalışıyorlar.
Niye bölünsünmüş ülke, nasıl bölünsünmüş? Hiç olur muymuş öyle şey! Nereden çıkarıyormuşuz böyle kötü kötü lafları!
Sormak durumundayız: O zaman ne diye fırsat veriyorsunuz onlara? Hangi kafayla ekmeğine yağ sürüp üstüne bal döküyorsunuz?
Ne uğruna ülkeyi riske atıyorsunuz? Hangi hedefiniz, hangi çıkarınız ülkenin geleceğinden daha önce gelmektedir?
“Biz fırsat veririz ama yine de yapamazlar” mı demek istiyorsunuz?
Allah akıl fikir versin.
Önce beraber olacaklar, seçimde güya onları kullanacaklar, istediklerini aldıktan sonra onlara sepet havası mı çalacaklar?
*
Kim yutar böyle ucuz numaraları?
Cevap belli: Hiç kimse.
Seçimden önce vatanını sevenler yutmaz, seçimden sonra ise o söz verdiğiniz kişiler. Gargara yapıp tükürürler. Hem de büyük ihtimâl yüzünüze…
İlk soracakları şudur: Verilen sözler ne olacak?
Hani kapalı kapılar ardında yapılan, ülke adına taviz anlamına gelen anlaşmalar?
“Açık açık söyleyin” diye gün aşırı ısrar ettikleri, “Niçin çekiniyorsunuz?” diye her fırsatta tepki gösterdikleri konular…
Dışarı sızabilen kadarı bile, vatanını seven herkesin tepesini attıracak boyutta olan hususlar, seçim sonrası yok mu sayılacak?
Hiç bahsedilmemiş mi kabul edilecek?
Siz muradınıza erince, onlar kerevete çıkıp seyre mi dalacaklar sanıyorsunuz?
Yılanla çuvala girdikten sonra akıbet belli değil mi?
Yılan kara olmuş, sarı olmuş, fark etmez. Yapacağını yapar. İstediği yerine getirilmediği anda sokar en can alıcı yerinizden. Kabahatinizin cezasını en azından kaba etiniz çeker.
Bölücüleri yok sayamazsınız, onlara karşı üç maymunu oynayamazsınız.
Çocuk mu kandırıyorsunuz, hakikaten oyun oynadığınızı mı sanıyorsunuz?
Kandırmak istediğiniz biz miyiz, onlar mı?
Kimlerle muhatap olduğunuza bir bakın. Kol kola girdiğiniz adamlar, terör örgütünün maşası. Dağdan emir aldıklarını bir gün bile gizlemediler. Sırtlarını yasladılar, heykellerini dikmekten bahsettiler, istediklerini yapacaklarını ve bizim mal mal bakacağımızı söylediler.
Ellerinde silahlar var, bombalar var. Onları kullanmasalar bile Avrupa’da ve Amerika’da destekleyen, yol gösteren, plân program hazırlayıp eline tutuşturan ağaları, beyleri, efendileri var.
Baskı yapma ve istediği tavizi koparma konusunda silahtan daha ustadır o yanınızda duranlar ve yoldaşları.
*
Terör örgütünün Meclis’teki adamlarının içinde bulundukları partinin cezaevindeki eski eş başkanı, zırt pırt mesaj yayınlıyor.
Yol haritası çiziyor, taktik veriyor.
Kemal Bey’e, Meral Hanım’a ve diğerlerine nasıl davranacaklarını tek tek söylüyor. Kimseden çekincesi yok.
Cezaevindeki birinin nasıl tivit attığını merak edip soranların yüreğine şöyle su serpiyor yoldaşları:
Kendisi yazmıyor efendim, avukatları yazıyormuş.
İsterse dayısının oğlu yazsın.
Netice ortada. Kendi adıyla peş peşe tivittiriyor adam.
Kendisi içeride, görüşleri hem Meclis’te, hem ülke gündeminde.
Serbestliğin bu kadarı dünyada ne bugüne kadar görüldü, ne bundan sonra görülebilir. Fakat bizde oluyor işte. Hepsi gözümüzün önünde cereyan ediyor. Kapıyı veya pencereyi kapatalım, cereyan yapmasın.
Bu kadar hava akımı fazla.
*
Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle fırsatlar bahşedilmez. Edilemez.
Ağzını açtıkları anda paketleyip defterini dürerler. Akıbeti meçhul kalır, ibret-i âlem olur.
Ülkeyi bölmek isteyenlerin, o ülke tarafından desteklendiği, hazineden para aktarıldığı, meclisinde ağırlandığı, konuşmalarına imkân tanındığı, yayınlarına ses çıkarılmadığı vaki değildir, olamaz.
Bizde oluyor.
Dış destekler ayrı konu.
Üstelik, bu adamlara kesinlikle karşı olanların oranı milletin dörtte üçü.
Kalan kısmın da bir bölümü kısmen karşıdır.
Ama vaziyet değişmiyor.
Sanki çoğunluk o bölücülerden yanaymış gibi bir manzara var ortada.
Akıl dışı bir tablo. Akılla mantıkla izah edilecek bir tarafı yok maalesef.
Böyle bir zemin bulunca da şımardıkça şımarıyor, azdıkça azıyorlar. Her gün bir adım daha ileri gidiyorlar.
Az bile yapıyorlar.
Bunca fırsat varken, daha fazlasını ortaya koysalar, kimse yadırgamayacak.