Bu kafayla, iktidar olmanın hesabını yapıyorlar

Eşkenar başkan cezaevinden açıklama yaptı. “Bizi göz ardı etmeyin” diyor. “Bizi ciddiye almayan kaybeder, kimseye payanda olmayız” diyor. Muhalefet, HDP ile diyalogdan kaçıyorsa ortada bir tuhaflık var demektir… “Bu yüzden kamuoyu huzurunda ilkesel protokol imzalansın” diyor. Dediği gibi yapılsa… Muhalefet partileri, ilkeler üzerine bir protokol imzalasa…

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, kilit parti olduklarını, ellerinde bulunan güç sebebiyle yönetimde yer almaları gerektiğini söyledi.

Kilit mi, kilidi açacak anahtar mı diye vakti olan tartışsın.

Ortada bir gerçek var. Millet İttifakı içinde yer alan partilerin oyları seçimi kazanmak için yetseydi, küçük partilere muhtaç olmazlardı.

Cumhurbaşkanı adayı olacak kişiler arasında ilk sırada her ankette Erdoğan çıkıyor.

En yakın rakibi ile arasında yarı yarıya fark var. Öbür taraftan bakarsak, en az iki katı!

“En çok oyu alan yönetime geçer” şeklinde eski sistem devam etseydi, diğerlerinin hiç şansı olmazdı.

Fakat geçerli sistemde yüzde 50’den en az bir fazla oy almak gerektiğinden, ittifak mecburi hâle geldi ve küçük partilere gün doğdu.

Yalnızca HDP kilit ya da anahtar parti değil, diğer küçük partiler de kendilerini aynı şekilde konumlandırıyorlar.

*

Türkiye’de yaklaşık 60 milyon seçmen var. Varsayalım tamı tamına 60 milyon. Seçim yapıldığında adaylardan biri 30 milyon oy alsa, seçimi kazanmış sayılmıyor. En az bir tane fazla oy alması şart.

Varsaymaya devam edelim. Aday 30.000.001 (otuz milyon bir) oy alırsa, ipi göğüslemiş, seçimden galip çıkmış demektir.

Yüzde 50, artı 1 formülünün izahı budur!

Öyle bir sonuç çıktığında, kazanan adaya oy veren herkes, o 1 oyun, kendi verdiği oy olduğunu düşünür. İstisnasından bahsetmek bile zor.

Kilit ya da anahtar partinin kendini önemsemesi de aynı mantığa dayanır. Hâlbuki ittifak ortağı büyük partiler içinde, kendini çok önemli gören partinin on katı, yirmi katı, hatta otuz katı güce sahip olan parti var.

CHP’nin içinde kaç tane HDP, kaç tane diğer küçük partilerinki kadar oy vardır.

Yüzde 1’lik oya sahip bir partinin pazarlık gücü de bu sebeple yükselir.

“Otuz milletvekilliği, iki üç de bakanlık isterim” diye tutturması başka türlü izah edilemez.

Kendi hâline bırakılsa, barajın altında kalan köyler gibi sulara gömüleceklerdir ama ittifak oyunu artırmak gerektiğinden ve ittifaktaki büyük partilerin o bir avuç oya muhtaç olması yüzünden, pazarlıktaki eli yüksektir.

HDP’nin oyları, Erdoğan’ı devirmek için bu yüzden Hint kumaşı değerinde. Bir diğer küçük partinin oyları da Çin porseleni sayılır.

Fakat siyasetteki sayılar, aritmetikteki gibi değil. Her zaman iki kere iki dört etmiyor.

Çünkü içinde insan faktörü var. “25+12+10+5” diye topladığımızda karşısına 52’yi yazabiliriz. Bu tablo ile “Seçimi kazandık” diye bakan yanılır.

Toplanan bu sayıların içinden bazıları, birbirine olumsuz bakışı sebebiyle toplama dâhil olmak istemez.

Eş Genel Başkan Mithat Sancar’ın sözlerine bu açıdan bakınca, “Adam haklı” deme mecburiyeti doğar.

*

HDP, önemli olduğu kadar da ilginç bir parti.

“Diğerleri gibi bir genel başkan yetmez” demişler, iki tane eş başkanlık oluşturmuşlar.

Öteki eş genel başkan da son baktığımda Pervin Buldan idi. Sanırım hâlâ yerindedir. Biliyoruz ki her fırsatta aykırı işlere bulaşma yüzünden sık sık görev değişikliği oluyor o partide.

Bir de Onursal Genel Başkan var. Ertuğrul Kürkçü…

Bir Daimî Genel Başkan var. “Önder” olarak bilinen ve yaklaşık çeyrek asırdır adada yaşayan posbıyıklı.

Bir Eşkenar Başkan var. Cezaevindeki Selahattin Demirtaş…

Belki bir de Teğet Başkan vardır. Fiğen Yüksekdağ için bu tanım uygun.

Bu kadar çok başkan olan yerde, kolay kolay sabaha varılmaz.

Bunların üstünde Kandil yer alıyor elbette.

Fakat hepsinin üstünde bulunan bir irade var ki örgütü ve dolayısıyla partiyi kurduranlar, yönlendirenler, destekleyenler…

Kısaca “karar vericiler” diyebiliriz. Asıl irade onların.

Şayet karar vericiler, anahtar konumundaki küçük partilerden birinden uygun gördükleri bir ismin aday gösterilmesini münasip bulurlarsa, piyasada ismi dolaşan kişilerin şansı bir anda kaybolur. Güneş görmüş kar gibi erir hepsi.

Aylardır ekranlarda ve gazete köşelerinde “Muhalefetin adayı kim olacak?” diye tartışanların bütün sözleri, varsayımları, yoksayımları boşa çıkar.

Bu ihtimâl yok değildir. Geçmişte örneği var. Unutanlar için hatırlatalım: Evvelce Ekmelettin Bey’in adaylığı tam da bu şekilde gelişti.  

Herkes için sürpriz olmuştu.

Göz ardı etmeyelim, karar vericiler sürprizlere bayılır.

Öyle bir durumda toplam oyların yarısını alacak gücü bulunan kişi değil de bir avuç oya sahip küçük partinin adayı, ittifak sayesinde başa geçer. Al gözüm seyreyle ondan sonra şenliği!

*

Eşkenar başkan cezaevinden açıklama yaptı.

“Bizi göz ardı etmeyin” diyor.

“Bizi ciddiye almayan kaybeder, kimseye payanda olmayız” diyor.

Muhalefet, HDP ile diyalogdan kaçıyorsa ortada bir tuhaflık var demektir…

“Bu yüzden kamuoyu huzurunda ilkesel protokol imzalansın” diyor.

Dediği gibi yapılsa…

Muhalefet partileri, ilkeler üzerine bir protokol imzalasa…

Nedir o ilkeler?

Kimse kimsenin ayağına basmayacak.

Mızıkçılık yapılmayacak.

Belden aşağı vurulmayacak.

Parlamenter sisteme dönülecek… Bugünkü işler 180 derece tersine çevrilecek…

Projeler derhâl durdurulacak.

Müteahhit firmaların alacakları ödenmeyecek.

Sınır ötesi operasyonlardan vazgeçilecek. İçeride de hiç operasyon yapılmayacak.

İHA, SİHA, TİHA ne varsa üstüne benzin dökülerek yakılacak.

Selçuk Bayraktar başta olmak üzere o aileden kim varsa hapse atılacak.

Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TUSAŞ) ve ASELSAN kapatılacak yahut yaptığı işlere son verilerek sadece çatal, kaşık, bıçak üretmesi sağlanacak.

Doğu Akdeniz, Batı Akdeniz ayrımı yapılmayacak, bütün aramalardan ve iddialardan vazgeçilecek.

Karadeniz’de bulunan doğal gazların aslında bulunmadığı ilân edilerek işlere nokta konulacak.

Karabağ’a verilen destek geri çekilecek.

Esat ile masaya oturulacak, Suriyeliler geri gönderilecek.

Libya ile masadan kalkılacak, Libya ile yapılan anlaşmalar başta olmak üzere bütün dış anlaşmalar iptal edilecek.

Kıbrıs’taki haklardan vazgeçilecek.

Ege’de Yunanistan’ın kaç millik arzusu varsa karşı çıkılmadan derhâl kabul edilecek.

Ülkenin doğusu Ermenistan’a terk edilecek.

Güneydoğu’da ve bitişiği olan sınır ötesinde çiçeği burnunda bir terör devleti (onlar başka türlü isimlendirecektir tabiî) kurulacak.

Bu liste uzar gider.

Bazıları kamuoyuna sunulacak metne yazılmaz da sadece gizli protokol nüshasına kaydedilir.

Fakat inanın, buna benzer maddeler bulunacaktır, şaka değil.

Daha cezaevindekilerin salınması var elbette. Eski görevlerine dönmesi var. Bunu Kemal Bey alenen söyledi zaten.

Bu kafayla iktidar olmanın hesabını yapıyorlar bir de.

Allah’ım, biz kimlerle muhatap oluyoruz?