Bu işte bir yanlışlık var!

Hedef, tek tek FETÖ üyeleri olmamalıydı. Bu hedef, küçük, küçük olduğu kadar da karmaşık bir hedefti. Hattâ hattâ bu hedef, kirlilik oluşturacak bir hedefti. Aklın yolu birdi… Hedef, FETÖ’ye hiç bulaşmamış; devlet için, millet için, ümmet için kelle koltukta mücadele edecek isimler olmalıydı. Öncelikle bu isimler tek tek belirlenmeli ve kurumların başına bu isimler getirilmeliydi. Sonrasında onlar zaten gereğini yaparlardı…

HANİ, gönül gözleri açık, sağduyularına ve tespitlerine hayran olduğumuz dedelerimiz, ninelerimiz Sayın Erdoğan’a olan inançlarını ve sevgilerini katıksız bir ifadeyle anlatmak için, “Allâh, bizim ömrümüzden alsın da ona versin!” derler ya, işte bu cümle, benim de aklımın ve kalbimin Sayın Erdoğan’a olan tam ve net bir ifadesidir. Allah, kalanı ne kadarsa, ömrümden alsın da onun ömrüne katsın…

Sayın Devlet Başkanımızı, işte bu kadar seviyor ve ona böylesine inanıyorum…

Ancak, sevgiyi bir kenara bırakalım da, “Sayın Erdoğan’ın etrafında güvendiğiniz başka kaç isim var?” diye sorarsanız, yirmi ismi zor sayabilirim. Hayır hayır, “Ard niyetli insanlarca etrafı kuşatılmış” diyenlerden değilim ama dik duran, Lider gibi eğilmeyen, karakterli, dürüst isimlerin sayısının çok olmadığına da eminim. Çoğu öylesine yıpranmış, öylesine güven kaybetmiş ki, aklî olarak hep şüphedeyiz.

Bahsini açacağım husus, ekonomik gidişat değil. Genel olarak eğitim, kültür, sağlık, gençlik ve aile de değil. Mutlaka sebep-ilişki bağlantıları büyüktür. Ancak, bunlarla bağlantılı bütün dertler hâlledilir.

Derdim, ülkemin bekâsı, devletimin çatısı ve milletimin geleceğiyle ilişkili FETÖ belâsıdır…

Arada bir güzel haberleri de öğreniyoruz. Geçtiğimiz cumartesi günü İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, ByLock soruşturmasında daha önce kullanıcısı tespit edilememiş 25 bin 149 ID’nin kimlere ait olduğunun ortaya çıkarıldığını ve kamuda aktiv görevde olan bin 387 kişinin isimlerinin Cumhuriyet Başsavcılıklarına bildirildiğini açıkladı.

Ancak, yüzyılların en büyük projesi bu musibet belâ, devletin en kılcal damarlarında yaşamaya “göstere göstere” devam ediyor. Kriptolardan bahsetmiyorum. Ailelerimiz, komşularımız, arkadaşlarımız, mahallemiz içinden tanıdığımız ve yüzde yüz emin olduğumuz sayısızca isim, hâlâ devlette çalışıyor. Yıllardan beri FETÖ üyesi olduğu kesin bilinen isimler, nasıl oluyorsa beraat ederek görevlerine iade ediliyor. Buna mukabil, 15 Temmuz’dan hemen sonra “FETÖ üyesi” diye işinden atılan kişiler, imza sahiplerinin tamamının örgüt üyeliğinden tutuklanmalarına rağmen, hâlâ adaletin yerine getirilmesini bekliyor.

Siyasete bakıyorsunuz, FETÖ ile kelle koltukta mücadele edenler, dışarıda… İçeride olanlarınsa -korkudan mı, ne- sesi çıkmıyor.

Emniyette 17-25 Aralık’tan sonra göreve getirilen ancak daha sonra kızağa çekilen mücadele ruhlu rütbeli isimler, uzun zamandan beri maçlara not tutmaya görevlendiriliyor veya zamanında bu belâ örgütün elebaşlarının ifadesini aldığı için eşi Ankara’da en ücra bir yere, kendisi de doğunun en uç iline sürülüyor.

Askerlere bakıyorsunuz, hâlâ bir ileri, iki geri gidip geliniyor.

Yargıdaki cevval savcıları, hâkimleri dinlerken, dudağınız uçukluyor.

Hele hele bazen öyle atamalar yapılıyor ki, bu isimlerle ilgili Sayın Erdoğan’ın önüne nasıl bir güvenlik soruşturması dosyasının konulduğuna dair kara kara düşünüyorsunuz veya öyle isimlerle ilgili menfi dosyalar hazırlanıyor ki, insanın kendisinden şüphe duyası geliyor.

Bu işte bir yanlışlık var, belli… Ceketin ilk düğmesi yanlış iliklendi, yanlış yanlışı takip etti.

Hedef, tek tek FETÖ üyeleri olmamalıydı. Bu hedef, küçük, küçük olduğu kadar da karmaşık bir hedefti. Hattâ hattâ bu hedef, kirlilik oluşturacak bir hedefti.

Aklın yolu birdi… Hedef, FETÖ’ye hiç bulaşmamış; devlet için, millet için, ümmet için kelle koltukta mücadele edecek isimler olmalıydı. Öncelikle bu isimler tek tek belirlenmeli ve kurumların başına bu isimler getirilmeliydi. Sonrasında onlar zaten gereğini yaparlardı.

Evet, bu işte büyük bir terslik var. Ceketin ilk düğmesi sanki bile bile yanlış iliklendi, gerisi çorap söküğü gibi ilerledi…

Geçmişte FETÖ’ye bulaşmış, FETÖ’ye yakasını kaptırmış veya FETÖ ile maddî ilişkiler içine girmiş ve bir daha çıkamamış isimler siyasette ve bürokraside olduğu müddetçe FETÖ ile mücadele hikâyedir. Bu isimler yerlerinde kaldıkça, hatta hâlâ bunlar önemli yerlere atandıkça tedirginlik ve endişe büyümektedir.

***

Şimdi başa dönelim…

15 Temmuz darbesi, Devlet’e değil, Recep Tayyip Erdoğan’a yapılan bir darbeydi. Devlet’i zaten ele geçirmişlerdi. Önlerinde tek bir hedef vardı: Sayın Erdoğan’ı canlı veya cansız, etkisiz hâle getirmek...

Allâh’ın izniyle getiremediler…

Sayın Erdoğan, defalarca ifade ettiği gibi, kendi arkadaşlarına bile işgal girişiminden önce bu FETÖ belâsını anlatamadı.

15 Temmuz’dan sonra ise bazıları anladı. Bazıları ise anlar gibi oldular. İşte bütün mesele, bu anlar gibi olanlarda düğümlü…

Şu anda, değişen pek bir şey görünmüyor maalesef… Sayın Erdoğan, hâlâ “Üst Aklın” içerideki ve dışarıdaki piyonları için tek hedef… Ve Devlet-Millet-Ümmet, bu belâ yüzünden hâlâ yine büyük tehlikede.

Peki… Allâh, ona hayırlı ve sağlık dolu bir hayatın devamını nasip eylesin ama ya Erdoğan’ın nefes sayısı bu belâyla mücadele ederken biterse! Sahi, ne olacak bu Devlet’in, bu Millet’in, bu Ümmet’in hâli?!

Duâdan başka çaremiz yok…

“Allah’ım, Türk’ün ve bilumum Müslümanların Lideri, Kumandanı bu Güzel Adam’ın aslî görevleri daha bitmedi. Ömrümüzden ne kadar kaldıysa, al da ona ver!”