
“KORKMA! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden
yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O
benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O
benimdir, o benim milletimindir ancak.”
***
“Adalet
ve Kalkınma Partisi, kurulduğu günden beri katıldığı seçimlerin tamamında birinci
parti olmuş ve katıldığı altı genel seçimin beşinde (2002, 2007, 2011, Kasım
2015 ve 2018) tek başına iktidar olmuştur.”
Önerme
niteliğindeki bu gerçekliğin kaynağı “Vikipedi”dir. Bu site internet ortamında
her ne kadar “özgür ansiklopedi” olarak tanımlanıyor olsa da, pek çok bilginin
çarpıtıldığı, hatta bir dönem FETÖ’ce bilgi kirliliğinin oluşturulduğu pek
çoğumuzun malûmu olmasına rağmen, yukarıdaki önermeyi reddetmek mümkün değil.
Yani
kimse çıkıp da “AK Parti 2002’den 2022’ye kadar tek başına iktidar olmamıştır”
diyemez. Derse, aklı ziyan bir ispatı olur.
“20
yıldır tek başına iktidar olan AK Parti’nin ana mottosu ‘Tek devlet, tek vatan,
tek bayrak, tek millet’ değildir” dediğimizde, her daim kollarını bir kartal
kanadı gibi açarak ve dört parmağı ile bu kutlu mottoyla halkını selâmlayan
Cumhurun Reisini yalanlamak olur. Ki bu da yanlış bir önerme değil midir?
Madem
yanlıştır, öyleyse bu yanlış önermeyi değilleyelim: “20 yıldır tek başına
iktidar olan AK Parti’nin mottosu, ‘Tek devlet, tek vatan, tek bayrak, tek
millettir’.”
O
tek devlet ki, köklü geçmişini ruhunda hisseder, şimdiki zamanı her türlü
durumda göğüsler, gelecek zamanlar için tüm insanlığın saadetini tesis edecek
medeniyet tasavvurunu hayata geçirmeyi vazife addeder…
O
tek vatan ki, hudutları namustur. Hadsizlere ihdat ile had bildirerek şehadet
arzusuyla korunacak kutlu ocaktır…
O
bayrak ki, vatan toprağına akan şehit kanına aksi düşmüş ay ve yıldızı özgürlüğün
sembolü bilmektir. Hürriyetin ne anlama geldiğini bilenler için inançla,
ısrarla, uğruna ölmektir…
O
millet ki, bilir vatansızlığın esaret ve vatansız kalmanın aidiyetsizlik
olduğunu… O millet ki, bilir imanıyla vatanı için, hürriyeti için, bayrağı için
canını veda etmenin ölümsüzlük olduğunu…
Sadece
aziz Türk milleti değil, tüm dünya bilir bu hakikati!
İspatı
ise, yedi düvelin hafızasını tazeleyen 15 Temmuz 2016 Kurtuluş Zaferi’dir!
Evet,
kısacık tanımladığım bu ifadelerin kifayetsiz olduğunun farkındayım. Ancak bu
yazının maksadına ışık tutmaya kâfi gelecektir.
Ve
gelelim murat ettiğim maksada…
İnsan
ölümlüdür. İnanın, her ne kadar başarılı ve ne denli kahramanlık yapmış olursa olsun,
ölümlü bir insanın yaşayan varlığını kimlik gerekçesi olarak kabullenişi,
Mehmet Akif’in “Ey dipdiri meyyit” şeklinde tabir ettiği yaşayan ölüden başka
bir ahval değildir.
Siyâsî
varlığını bir isim üzerinden fanatikçe götürmek ise ne devlet aklına sahip
olmaya, ne vatan sınırlarını korumaya, ne bayrağın anlamını idrak etmeye, ne de
milletin derdiyle dertlenmeye yetebilir.
Fakat
ne yazık ki, böyle bir kitle ve bu kitleyle varlığını kutsallaştırma çabası
içinde olan bir muhalefet partisi var. Ne yaparsınız, kimileri “Allah Allah!”
diyerek ölüme koşturup ölümsüzlüğe talip olurken, kimileri de ölü mottoları ile
bayraksız yürüyüşler düzenlerler.
FETÖ
ile iş birliği yapar, PKK’yı yoldaş sayar, ezan okunmadan oruç açar, metazori
duaya dururlar. Daha neler neler yaparlar da üşeniyorum yazmaya…
Tam
buraya bir sahicisinden fotoğraf yerleştirelim ve yukarıdaki gibi bir önerme
cümlesi kuralım: “Bu fotoğraftakiler Türk’tür ve ellerinde Türk bayrağı
vardır!”
Her
kim okursa okusun bu satırı, “Hani bayrak? Nerede? Yanlış!” diyecektir.
Öyleyse
bu, yanlış bir önermedir. Hemen düzeltelim: “Bu fotoğraftakiler Türk değil (midir)
-ki- ellerinde Türk bayrağı yoktur!”