Bu dünyanın düşmanı

Dürüstlüğümüzle, temizliğimizle, halis niyetlerimizle dalga geçe geçe neler yapmışlar?! Tabiî bunların çok daha fazlasını ve çeşidini biliriz bilmesine de, son sosyal medya pislikleri iyice tuz biber ekti. Ne yazılanların tamamına yakını doğru, ne yazanların çoğu doğru, ne beğenenlerin veya paylaşanların tamamına yakını doğru. Ne yapacak bu insanlık, Allah aşkına?

BU dünyanın düşmanı ne bir ülkedir, ne bir örgüttür, ne de bir insandır. Bu dünyanın düşmanı, birtakım fiillerdir. O fiili ben de yapıyorsam, dünyaya ve insanlığa düşmanlık yapıyorumdur. Babamın oğlu da, siz de, öbürü de o fiili yaparsa, dünyaya ve insanlığa düşmanlık yapıyor olur. Bunların başında insanlığın hep birlikte ürettiği, meydana getirdiği “güven hissettiren durumlar” vardır.

İnsanlık on binlerce yıldan beri tecrübe ede ede birtakım durumlar belirlemiş ve bunu güvenilirlik olarak kabul ederek günlük hayatını, hukuk ve siyâset yapısını ona göre kurmuştur. Bu güven unsurlarındaki bir zedelenme sadece o kişilerin hayatını etkilemekle kalmaz, bütün insanlığı binlerce yıl geriye götürür. Bunlar toplumsal kabuller, başkalarıyla ilgili sıfatlar, terminoloji falandır...

Diyelim ki yolcusunuz, ben de minibüs şoförü... Minibüsümün ön camına “Taksim” levhası astım. Olacak ya, siz de Taksim'e gitmek istiyordunuz ve işaret ettiniz, arabaya bindiniz. Sonra bana parayı uzattınız, “Taksim’e bir kişi alır mısınız?” dediniz. Ben de döndüm size, “Ne Taksim’i kardeş, bu araba Üsküdar’a gider dedim”. “Arabada Taksim yazıyordu” itirazınıza ise, “Ben bu tür aksesuarları çok severim. Aksesuardır o. Her gördüğün levhayı güzergâh bilgisi zannetme, her gördüğün sakallıyı deden sanma” diye cevap verdim. Bu, size makul ve mantıklı gelir mi? Gelmeyeceğini sanıyorum. Bana hele hiç mi hiç gelmez!

Şöyle bir deyim var: “Yahudi dükkânında maşallah levhası”…

Bu ne demek? Dükkânın sahibi aslında Yahudi ama sattığı ürünlerle hiç de ilgisi olmayan ama kendisini Müslüman gibi göstererek güvenilirlik elde etmeye çalışma ahlâksızlığı... İzahı şu: Müslüman gibi davranıp güven elde etmeyi, güvenilir olmak yoluna gitmeyi niçin düşünmüyor veya yapmıyorsun? Gerçek niyeti, Müslüman gibi görünüp eski pisliğine devam etmek… Böyle yapınca ne olacak? Hayat tarzıyla, iş ortamıyla Müslümanlığını belli eden emareler olan insanlara karşı güven duygusu dinamitleniş olacak… Ama diğeri Müslüman gibi görünerek bu arada malı götürecek! “Maşallah” tabelası takıp Müslüman gibi görünen için sorun değil ki… Yarın da başka bir güven verici tabela takar, olur biter. Bunlardan her çarşıda birkaç tane olursa cümle Müslümanı itibarsızlaştırmak için yeter de artar bile.

Bir gayr-i Müslim için anlatmışlardı; adam sabah dükkânına geliyor, sarık, şalvar gibi kıyafetleri giyiyor ve müşterilerle o şekilde muhatap oluyor. Yanında çalışan tanıdığımız soruyor: “Yahu usta, gayr-i Müslim olduğun hâlde niye böyle yapıyorsun?” Cevap: “Bunlar benim iş elbiselerim!” İbretlik!

Bu tür kıyafet değiştirerek usulsüzlük, hırsızlık, ahlâksızlık yapanlar hiç de az değil. Bunların en az zararlı gibi görüneni, refakatçi kıyafetini pencereden atarak hasta ziyaretine gelenleri o kıyafetle hastaneye almaktır. Polis kıyafetleriyle haraç toplayıp soygun yapanları az duymadık. Asker kıyafetleriyle adam kaçıranlar ve daha niceleri...

Çok uzun yıllardan beri nice ciğeri beş para etmezin basın yoluyla parlatıldığını biliriz. Nice “başarılının” (!) başarılı gösterilmek için uydurma yarışmalar veya ödüller kazandıklarını biliriz.

“Kitapta yazıyorsa doğrudur” gibi, sanırım yine biz Müslümanların Kur’ân-ı Kerîm’den yola çıkarak kabul ettiğimiz bir doğrumuz vardı. Yıllarca ders kitaplarında yazılanları da o yüzden doğru zannetmiştik. Tâ ki “Yalan Söyleyen Tarih Utansın” gibi yayınlar başlayıncaya kadar…

Şöyle düşünüyorum: Dürüstlüğümüzle, temizliğimizle, halis niyetlerimizle dalga geçe geçe neler yapmışlar?! Tabiî bunların çok daha fazlasını ve çeşidini biliriz bilmesine de, son sosyal medya pislikleri iyice tuz biber ekti. Ne yazılanların tamamına yakını doğru, ne yazanların çoğu doğru, ne beğenenlerin veya paylaşanların tamamına yakını doğru. Ne yapacak bu insanlık, Allah aşkına?

Şöyle bir rivayet vardır: Sultan Abdülhamid’e karşı olanlar bir aradayken bir arkadaşları daha gelir ve “Size bir haberim var. Sultan’ın bir oğlu olmuş. Adını da Ertuğrul koymuş” der. Grupta bulunanlardan Tevfik Fikret der ki, “Biz Osmanlı bitti, bitiyor derken, desenize başa döndük”.

İşte insanlık da “Şöyle gelişti, böyle ilerledi” derken, Peygamberimizin yaşadığı yıllara döndük ve onun en bâriz sıfatına, “Emin” sıfatına muhtaç olduk. İşte bu “emin” olmayı zedeleyen her fiil, insanlığın düşmanıdır!

Hangimiz hangi davranışımızla hem başkasının kendini emin hissetmesini yok ediyorsa, hem de bizlerin emin insanlar olmadığımızı gösteriyorsa, bu dünyaya, bu insanlığa düşmanlık ediyordur. Mesaj paylaşımımızdan yazdığımız makalelere, yaptığımız vazifelerden giydiğimiz kıyafetlere, hâsılı her fiilimizin hem kendimizin emin olduğunu göstermek, hem de başkalarının bizden dolayı kendini emin hissetmelerini sağlamak mecburiyetindeyiz.

Emin hâlini yitirmiş insanlar tanıdım. Aklî dengelerini kaybetmişlerdi. “Lütfen dikkat! İnsanlık namına ilk ve son çağrıdır…”