Bu dünyadan bir Türkmen bilgesi geçti!

Son deminde dahi memleket derdiyle heyecanlandığından, üzerindeki hastalığın tesirine asla aldırış etmemişti. İslâm, millet, devlet ve vatan sevdâsıyla mücadele ederken bir yandan da bilime adanmış bir ömrün emanetçisi olarak bâkî âleme göç etti Turan Güven, Turan Başkan, Turan Hoca, Turan Baba… Şâhidiz ki, daima lokması helâl, sözü helâl, hayatı helâl oldu ve tertemiz ismiyle rahmet-i Rahmân’a koştu. Mekânı uçmağ, Rasûlullah (sav) komşusu olsun!

PROF. DR. TURAN GÜVEN, 1 Şubat 1950 tarihinde, Osmaniye’nin Kadirli ilçesinin Sarıdanışmanlı köyünde dünyaya geldi. İlköğrenim tahsilini Kadirli’de bitirdikten sonra Öğretmen Okulu’nu Mersin’de okudu ve ardından başarılı bir öğrencilik geçirmesi münasebetiyle Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’na seçildi.

Yüksek öğrenimini 1967-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi ve Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nda tamamlayan Güven, yüksek lisans (1975) ve doktorasını (1979) da Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nde gerçekleştirdi. Elazığ Fırat, Van Yüzüncü Yıl ve Kırıkkale Üniversitelerinde araştırma görevliliği ve öğretim üyeliği yaptı. Son olarak Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyeliğinin ardından akademik anlamdaki meslek hayatını emekli olarak sonlandırdı.
Biyolojide özel çalışma alanı “hücre, hücre biyolojisi ve elektron mikroskobu” olan Turan Güven, Millî Eğitim Bakanlığı’nın lise müfredatında yer alan biyoloji dersinde okutulmak üzere “Biyoloji Ders Kitabı”nı hazırladı. 1986-1997 yılları arasında bu kitaplar bütün liselerde okutuldu. Güven ayrıca, çok sayıda yüksek lisans ve doktora danışmanlığı yaparak yüzlerce öğrenci yetiştirdi.
Akademide “bilim insanı” kimliğiyle tanınan Turan Güven, Ankara’ya geliş yıllarına dayanan fikir ve siyaset mücadelesiyle bir “gençlik önderi” olarak hâfızalara kazındı. 68 Kuşağı’nın Turancıları arasında yer alan Turan Güven, Milliyetçi Hareket Partisi’nin ilk gençlik oluşumunda görev aldı ve partinin ilk Gençlik Kolları Genel Başkanlığı’nı yaptı. İlk mücadele yıllarında, Alparslan Türkeş ile anılan Dokuz Işık Doktrini’nde siyâsî teorisyenliğini konuşturdu ve hareketin fikir aşamasında pozisyon aldı. 1980 öncesindeki sancılı devrede Güven, Ulucanlar Cezaevi’nde bir süre siyâsî suçlu olarak tutuklu kaldı, eziyet çekti, bedel ödedi.

Tâ en başından beri Anadolulu kimliğini koruyan ve zehirle pişmiş aştan tadan “Turan Başkan/Turan Hoca/Turan Baba”, ödediği bedeli asla diline taşıyarak başa kakmadı, nefsi için bir talepte bulunmadı. Yıllar sonra öğrencileri yahut etrafında bulunup kendisiyle tanış olmuş kimseler, Ulucanlar Cezaevi restore edilip de müzeye çevrilince ve gençlik yıllarına ait fotoğraflarını görünce anladılar onun ne büyük bir mücadele hayatı geçirdiğini ve buna rağmen ne büyük bir iman ve tevazu sahibi olduğunu...

Çok sevdiği Şehit Muhsin Yazıcıoğlu ile bir süre Büyük Birlik Partisi’nde teşrik-i mesai yapan Turan Güven Hoca, Şehit Başkan’ı çok sevmesine rağmen politik hayatın ihtirasına duyduğu öfke nedeniyle Genel Başkan Yardımcılığı görevinden önündeki ilk kongrede ayrıldı ve Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun Ülkücü şehitlerin ailelerine faydalı olmak ve Ülkücüleri dayanışma bağlamında bir arada tutmak için kurduğu Selçuklu Sosyal Güvenlik, Eğitim, Kültür ve Dayanışma Vakfı’nın (SOGEV) Genel Başkanlığı görevini üstlendi.

Uzun zaman devam eden SOGEV Genel Başkanlığı sürecinde Güven, vakfı çok geniş bir yelpazeye kavuşturarak her günü faal şekilde işleyen bir yapıya büründürdü. Bir sivil toplum kuruluşundan beklenen her şeyi bizzat yerine getirmeye çalışan Prof. Dr. Turan Güven, vakıf çalışmalarının yanında ayrıca Gazi Üniversitesi’ndeki derslerine devam ediyor, şehir şehir gezerek birikimlerini paylaşıyor ve birçok dergide makalelere imza atıyordu. Dergimiz Haber Ajanda’da ilk sayılardan rahatsızlanıncaya kadar yayınlanan makaleleri de, onun bu gök kubbede bıraktığı hoş sadâlardan yalnızca bir kısmı idi.

Akademik hayattan emekli olduğu sene, sivil toplum faaliyetlerinden de çekilme kararı almıştı Turan Güven Hoca. Bilimsel çalışmaları dışındaki ilk kitabı olan “İnsan Gelecekte Yaşar”ın ardından yeni bir kitap çıkarmak üzere kollarını sıvamıştı. Büyük bir heyecan içindeydi. 2017’nin yaz başlangıcında, ikâmet ettikleri evde yaşanan su baskınını temizlemekten kaynaklanan rahatsızlık, zatürreye dönüşmüştü. Ardından akciğer kanserine yakalandığını öğrendi.

Kemoterapiyi reddeden Turan Güven Hoca, memleketi Kadirli ile Ankara arasında mekik dokumaya başladı. Bu geliş gidişlerde söz konusu kitabını büyük bir konsantrasyonal yazmaya devam etti. Üç veya altı aylık dilimlerle yayla-bahçe-şehir hayatı sürerken vücûdu fazlasıyla yoruldu. Ve 23 Kasım 2019’un ilk dakikalarında, sürekli çocuklarına ve tüm sevdiklerine “Onu çokça düşünün” telkininde bulunduğu hak vaki oldu ve Sonsuzluğun Sahibine yürüdü.

Turan Hoca, son nefesine dek Hakk’ı zikretti, hakkı tavsiye etti. Tam bir Türk-İslâm idealisti olarak yaşadı. Eğitti, yetiştirdi, yetiştirmeyi salık verdi. Kendisinden sonraki SOGEV Yönetim Kurulu’nun 2018 yılında “Yılın Eğitimcisi Ödülü”nü alırken, “Doğrusu bu ödülü kaldırın, zira eğitimin ödülü olmaz. Bu iş, gönül işidir; yetiştirdiğinizi görmekten başka ödülü yoktur” diyecekti.

Her zaman naifti, ancak bir problem yahut kötülük gördüğünde mutlaka ya eli ya da diliyle müdahale edip düzeltmekten geri durmadı. Kırmamaya ve incitmemeye kesinlikle özen gösterirdi. Dikkat ve rikkat sahibiydi. Yaptığı her işi titizlikle yapar, verdiği önemi sonuna kadar yansıtırdı. Bu noktada bir gün olsun tıraşsız ve takım elbisesiz ders vermedi, programa katılmadı. Sevdiğini sonuna kadar sahiplenir, öğrencilerini ve yanında büyüyenleri kendi çocuklarından ayırt etmezdi.

Son deminde dahi memleket derdiyle heyecanlandığından, üzerindeki hastalığın tesirine asla aldırış etmemişti. İslâm, millet, devlet ve vatan sevdâsıyla mücadele ederken bir yandan da bilime adanmış bir ömrün emanetçisi olarak bâkî âleme göç etti Turan Güven, Turan Başkan, Turan Hoca, Turan Baba… Şâhidiz ki, daima lokması helâl, sözü helâl, hayatı helâl oldu ve tertemiz ismiyle rahmet-i Rahmân’a koştu. Mekânı uçmağ, Rasûlullah (sav) komşusu olsun!