Bu darbe lâfı da nereden çıktı?

Adını sıkça duyduğumuz ve CIA ile Pentagon’un fikir babası pozisyonundaki Rand Corporation adındaki kuruluşun, “Türkiye’nin Milliyetçi Rotası ABD-Türkiye İlişkilerini Nasıl Etkiliyor?” başlığı altında hazırlamış olduğu kapsamlı raporun içeriği geçtiğimiz günlerde medyamızda yer aldı. Bu rapor, bu devletin bizim ülkemiz hakkındaki emellerinin aynıyla ve daha da hesaplı olarak devam etmekte olduğunu gösteriyor.

ABD kendisini çok akıllı sanıyor ama yaptığı her işi eline yüzüne bulaştırıyor; gittiği hiçbir yerde istediğini gerçekleştiremiyor, fakat arkasında bir sürü pislik bırakıyor, insanları kan ve gözyaşına gark ettikten sonra defolup gidiyor.

Vietnam’da en az dört milyon, komünist lider Ho Şi Minh’in ifadesiyle 13 milyon insanın canına kıydıktan ve yaptığı bombardımanla ülkenin üçte birini kullanılamaz hâle getirdikten sonra rezil bir yenilgiye uğrayıp işbirlikçilerini de yüzüstü bırakarak kaçtı.

ABD bu savaşta 60 binin üzerinde bizzat kayıp verdi. Fakat daha da önemlisi, savaşa soktuğu 600 bin askerinin en az 50 bininin döndükten sonra intihar etmesi ve sayısı belirsiz askerinin de savaş travmasından kurtulamayarak ruh sağlığını yitirmesi oldu.

Irak’a bir sürü yalan ve sözde demokrasi getireceği iddiasıyla müdahale edip yüz binlerce insanın ölümüne, işkencelere ve bir medeniyetin yok olmasına sebep olduktan sonra, sözde düşmanı olan İran’a bu ülkeyi kendi elleriyle teslim eden ABD, şimdi de kalkmış, İran’ı şuradan buradan çıkarmaya çalışıyor. Bu nasıl akıl, nasıl siyaset?

Yine ABD, Afganistan halkını güya Taliban’a karşı korumak iddiasıyla geldi ve Taliban’dan daha fazla masum sivil halkı bizzat katletti. Şimdi oradan da sıvışmanın yollarını aramakla meşgul...

Ayrıca Suriye’nin batısını Esed’in ve Rusya’nın katliamlarına terk edip kendisi de PYD ve DAEŞ’le beraber başta Rakka olmak üzere ülkenin doğusunu aynı şekilde târumâr etti. Bundan kazandığı ise, şimdilik elinde tutuğu üç beş petrol kuyusundan başka bir şey değil.

***

Ülkemize komşu bir PYD/PKK devleti kurmak peşindeydi ABD, onu da Devletimizin izin vermemesi üzerine başaramadı. Bugünlerde mâhiyetini tam olarak bilemediğimiz yeni birtakım oyunların peşinde olduğu sanılıyor.

Aslında ABD’nin Vietnam’da başına gelen felâketten çıkardığı bir ders vardı. Ancak aldığı ders, artık insanlara kötülük yapmaktan, başka ülkelerin işine karışmaktan vazgeçme olarak değil, bundan böyle bu işleri çok mecbur kalmadıkça kendi askeriyle değil, başka kullanışlı devlet, örgüt ve her ne olursa onları kullanmak sûretiyle ya da CIA’nın entrikalarıyla gerçekleştirmenin uygun olacağı şeklinde oldu. Bu sebeple daha ziyâde bir yandan PYD/PKK, DAEŞ ve El-Nusra gibi taşeron örgütleri kullanırken, CIA de hedef ülkelerde satın aldığı işbirlikçileri kullanarak darbe yaptırıyor ve kendi adamlarını ülke yönetiminin başına getiriyor.

***

ABD o kadar bencil, zalim ve hain bir devlettir ki, yeryüzünde kendisinden başka bağımsız bir devlet istemiyor ve bağımsız politika uygulamaya kalkan devletlerin ve de yöneticilerin illâ ki tepesine binmesi gerekiyor.

Hangi hakla arka bahçesi saydığı bilinmeyen Güney Amerika kıtasında CIA vâsıtasıyla, bazen de bizzat yine kendi askeriyle (Brezilya, Arjantin ve Şili gibi büyük ülkeler dâhil) elini sokmadığı, darbe yaptırmadığı ülke bırakmadı. Şimdi hâlâ Venezuela ile uğraşıyor.

Bu petrol ülkesinde daha önce Başkan Chavez’e karşı bir darbe yaptırmış fakat Chavez darbeden iki gün sonra tekrar yönetimi ele geçirmeyi başarmıştı. Şimdi hâlâ ülkenin seçimle gelmiş Cumhurbaşkanı Maduro’ya karşı darbe yaptırmak için dünyanın gözü önünde alenen uğraşıp duruyor, hiç utanmadan gerekirse askerî müdahalede bulunabileceğini söylüyor.

Ülkemizdeki 15 Temmuz darbe teşebbüsünün ve ondan önceki üç darbenin de arkasında bu emperyalist devletin olduğu biliniyor. Türkiye o yıllarda tam bağımsız bir politika mı izliyordu da ABD’nin darbesine maruz kalmıştı? Hayır! Azıcık çizginin dışına çıkmış olmak dahi darbe için yeterli sayılıyordu.

Bakınız Başbakan İsmet İnönü, 1963 yılındaki bir Bakanlar Kurulu toplantısında Kıbrıs konusu görüşülürken ABD’nin vesâyetinden nasıl dert yanıyor:

“Daha bağımsız ve şahsiyetli dış politika izlenmesini istiyorsunuz. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlerime havâle edeceğim. Onlar çalışıp teklifler hazırlayacaklar, yapabilirler mi bunu? Bir görev veriyorum, netîcesi bana gelmeden Vaşington’un haberi oluyor. Hepsinin etrafında uzman denilen yabancılar dolu, iğfal etmeye çalışıyorlar; başaramazlarsa işi sürüncemede bıraktırmaya çalışıyorlar, o da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Sonucu memurumdan önce sefirimden öğreniyorum…

İstiklâl Harbi’nden sonra sulh anlaşmasında esas mücadele bu uzmanlar konusunda oldu. Bütün mücadele idaremize tasallut yüzünden çıktı. Bir tek uzman verebilmek için büyük tavizler vermeye hazırdılar… Böyledir bu işler, peygamber edâsıyla size dünyaları vaat ederler, imzayı attınız mı ertesi gün gelmişlerdir. Personeli gelmiştir, üsleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök, gitmezler! Ancak vakit geçirmeden bu meselenin üzerine eğilmek lâzım… Teşebbüs ettiğimiz zaman başımıza neler geleceğini kestiremem.”*

İnönü’nün “Üzerine eğilmek lâzım” dediği mesele, Kıbrıs’taki Türklere yapılmakta olan katliamın durdurulmasıdır. Nitekim İsmet Paşa sırf bu katliamı durdurmak için harekete geçeceği zaman ABD Başkanı Lyndon Johnson, doğrudan İnönü’ye bir mektup göndererek buna karşı çıkmış, 1974 müdahalesinden sonra da Türkiye’ye silah ambargosu uygulamışlardı.

***

Suriye’de savaşın eşiğinde olduğumuz bu sıcak günlerde yine birtakım darbe söylentileri yayılıyor; başta CHP olmak üzere bazı ihanet odaklarından “Gezi Olayları”na methiyeler düzülüyor. Bu konuda sorulan bir soruya karşı Cumhurbaşkanımız cevap verme gereğini duyuyor.

Adını sıkça duyduğumuz ve CIA ile Pentagon’un fikir babası pozisyonundaki Rand Corporation adındaki kuruluşun, “Türkiye’nin Milliyetçi Rotası ABD-Türkiye İlişkilerini Nasıl Etkiliyor?” başlığı altında hazırlamış olduğu kapsamlı raporun içeriği geçtiğimiz günlerde medyamızda yer aldı. Bu rapor, bu devletin bizim ülkemiz hakkındaki emellerinin aynıyla ve daha da hesaplı olarak devam etmekte olduğunu gösteriyor.

İşte bu emperyalist devlet, her türlü süflî işini, kendine göre geliştirdiği “bilimsel metotlarla” yürütüyor. Darbelerin metodunu da bir başka kuruluş Albert Einstein Enstitüsü’nün kurucusu olan Gene Sharp şu beş aşamayla belirliyor:

a) Yolsuzluk ve entrika iddialarıyla huzursuzluk ortamı teşvik etmek…

b) Basın bağımsızlığı ve insan hakları kampanyaları yürüterek hükûmeti zor durumda bırakmak…

c) Kurumları tehdit eden şiddetli eylem ve gösterilerle politik kazanım elde etmek…

d) Psikolojik savaş operasyonlarıyla ülkenin yönetilemez hâlde olduğu sanısı yaratmak…

e) Sokak ayaklanmalarıyla hükûmeti istifaya zorlamak ve onu uluslararası plânda yalnızlaştırmak; bu biçimde başlayacak bir iç savaşı ateşleyerek askerî darbeye zemin hazırlamak…

Milletçe daha çok bilinçlenmek ve birlik içinde olmak zorunda olduğumuz açıktır!

 

*Mehmet Eymür, Analiz, Eftalya Kitap, 2019, s.157.