Bu çağın Köroğlu’su: Prof. Dr. Ahmet Sınav

Sohbeti doyumsuzdur Ahmet kardeşimin. Dili çözük adamdır. Eyvallahı yoktur. Dik, dimdik, dosdoğru adamdır. Sözü eğip bükmeden söyler. Tipik Yörük beyidir zira. Müstağni adamdır. Kimseden bir şey beklemeyen adamdır. Beklemeyen ve istemeyen… Özgürlük savaşçısıdır.

ÖZGÜN adam, özden adam, özlü adam… Özgürlük savaşçısı... Ömrünü özgürlüklere ve özgünlüğe adamış hoca…

Burdurlu. Köyün imamı Ömer Lütfi Hoca ile ev hanımı Nazife Hanım’ın beş çocuğundan biri olarak 1961’de, Yeşilova Düden köyünde doğuyor Ahmet Beyimiz. Gün geliyor, Denizli Merkez’e taşınıyor Sınav Ailesi. Camları takılmamış sıvasız bir eve... Pencerelerini Yörük kilimleri örtüyor çaresiz.

İlkokul, ortaokul ve liseyi Denizli’de okuyacak, sonra da Ankara’nın yolunu tutacak, Ankara Tıp ve Gülhane Tıp’ta hekimlik eğitimi alacaktır. Onun hayâli, hedefi, amacı tıp ressamı olabilmektir. Varsa tıp ressamlığı, yoksa tıp ressamlığı...

Hacettepe Tıp’ta anatomi ihtisası yapıyor. Gülhane’de önce yardımcı doçent, sonra doçent oluyor. Derken... 28 Şubat faşizminden Ahmet Hocamız da nasipleniyor!

Hekim Binbaşı Ahmet Sınav, 1997’de bir sabah, irticacı olduğu iddiasıyla -onlar buna daha çok disiplinsizlik kılıfını uyduruyorlar- kendisini sokağa atılmış buluveriyor. Ne yapsın bu güzel kalpli, yetenekli ve üretken tıp ressamı? Ağabeyinin önerisi, hatta ısrarı ile nefes almak için Amerika’ya gidiyor. Ve Ahmet Sınav için Tosun Babalı günler başlıyor. (Tosun Paşa demedim, o Şener Şen ile Kemal Sunal’ın filminden mülhem, karıştırmayın lütfen.)

Tosun Baba mühim adam. New York’ta Cerrahi Tekkesi şeyhi. Zira maruf şahsiyetimiz -benim kanaatimce tabiî- Ahmetciğimin genetik yapısındaki kalendermeşrepliği daha bir cilâlıyor. Bir de unvan armağan ediyor ona: “Sen bir başıbozuksun Ahmet Sınav!”

Altın madalya bu aslında. Anlayana… (Burada “Anlayana”nın muhatabı sizsiniz sevgili okur, diyeyim de onu…)  

1997’den 2010’a, on üç sene ABD üniversitelerinde anatomi profesörlüğü yapıyor Ahmet Sınav. Başarılı, ödüllü bir dönem bu. Tıp ressamlığının -anatomik illüstrasyonun- da zirvesine kuruluyor günbegün, aybeay, yılbeyıl. Nelerle karşılaşıyor yeni dünyada, bir bilseniz… Acısı tatlısı, eksiği fazlası, dramatik olanı ve komik olanıyla tam bir roman Ahmet Hocamızın yaşadıkları!

Yaşadıklarını bilme şansımız var mı peki? Var! Bir nevi otobiyografi kitabı olan “Ben Amerika’daykene” eserini alın, okuyun içe içe, kana kana! Bazen ağlayacaksınız, bazen gülecek. Ama çoğu kez Ahmet’imizle gurur duyacaksınız, diyeyim size. Ha, bir de unutmadan, “Ben Amerika’dayken” değil, “Ben Amerika’daykene”… Sondaki “e” var ya hani, her şey onda işte! Asıl mânâ orada yüklü. Kitabın özeti, mânâsı, özü o “e”nin üzerine yüklenmiş. O “e” olmasa, sıradan bir kitaba dönüşecek yüzlerce hikâye.

“Ben Amerika’daykene”, bir zafer hikâyesi aslında. Şaka değil, gerçekten! Zaten bir zaferle dönmüş Ahmet Hoca Amerika’dan. Brezilyalı Patricia ile... Kollarında üç de güzel evlat: Leyla, Nezahat, İhsan... Onların saadetleri daim, gençlerin bahtları açık olsun.

Sonra Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesinde profesörlük ve Güzel Sanatlar Fakültesi dekanlığı, sonra Gaziantep Sanko Üniversitesi kurucu rektörlüğü yaptı. Dört sene sonra da kendisi istifa ederek ayrıldı bu görevden. 2017’den bu yana yeryüzü cenneti Sapanca’da mukimdir.

2012’de Edirne Valisi Hasan Duruer’in özel Balkan danışmanlığı görevim sırasında tanıdım Ahmet Sınav’ı ben. Dekandı o vakitler. Sık sık muhabbet sofralarında birlikte olduk. Yolculuklar yaptık, birlikte sınavlara tâbi tutulduk, birlikte kaybettik. Anlatayım efendim…

***

Ahmet Hoca da, bendeniz de Yörük’üz. Hasan Duruer Vali de… Sezai Karakoç’un “Milliyetçilik ideoloji değil, psikoloji işidir” sözü mucibince, Yörüklüğümüzle gurur duyarız üçümüz de. Pek söze dökmesek de… Üçümüz de etten anladığımızı iddia ederiz üstelik. Yörük etten anlamayacak da kim anlayacak, değil mi?

Bulgaristan’daydık heyet hâlinde, Vali Bey’in öncülüğünde. Heyetimize nefis bir et yemeği ikram edildi bir Türk hanesinde. Hasan Vali, Ahmet Hoca ile bana takılmadan edemedi: “Yörük beyleri, haydi söyleyin bakalım, yediğimiz bu leziz et, dana eti mi, koyun eti mi, yoksa kuzu eti mi? Kolay bir imtihan size…”

Ahmet Hoca ile göz göze geldik, kararımız aynıydı: “Kuzu eti!”

Vali Bey ev sahibine sorunca “Dana eti” cevabı gelmesin mi? İkimiz de kaybetmiştik. “Biz şehirleştikçe bozulmuşuz galiba, bizim tez fabrika ayarlarına dönmemiz lâzım!” diye kavil karar ettik Ahmet Sınav kardeşimle. O tarihten sonra ben de köyüme daha çok gider, ilgilenir oldum. Ahmet Sınav da köyüne gidip et, yahni işlerine ağırlık verdi. Bakalım yeni imtihanlarda ne başarı göstereceğiz. Ben kaybederim de, Ahmet Hoca’dan ümitliyim.

Sohbeti doyumsuzdur Ahmet kardeşimin. Dili çözük adamdır. Eyvallahı yoktur. Dik, dimdik, dosdoğru adamdır. Sözü eğip bükmeden söyler. Tipik Yörük beyidir zira. Müstağni adamdır. Kimseden bir şey beklemeyen adamdır. Beklemeyen ve istemeyen… Özgürlük savaşçısıdır. Gerçek bir savaşçı ama! Özgürlüğüne çok ama çok düşkündür. Aynı oranda da başkalarının özgürlüğüne çok ama çok saygılıdır. Özgürlüğüne milim dokundurtmaz, özgürlüklere milim dokunmaz.

Artist adamdır Ahmet Sınav. Daha doğru ifadeyle, aktör adamdır. Bir filmde oynamışlığı dahi vardır. “Kurtlar Vadisi” deyince aklınıza ilk kim geliyor? Yönetmen Osman Sınav… Osman Bey, Ahmet Hoca’nın ağabeyidir. Öyle bir ağabey-kardeş ilişkileri var ki, gözümle gördüğümden konuşuyorum, destanlık! Sahiden… Ne demek bu? Baba-oğul, hoca-talebe, şeyh-mürit saygısı ve bağlılığı vardır aralarında. Sevgiye, hürmete, takdire dayalı bir saygıdır bu. Osman Bey’de de kardeşine olan şefkat ve güven çok dikkat çekicidir zira. Ne güzel, örnek bir kardeşliğe şahitlik etmiştik Taraklı’da birlikteyken.

Bir anekdot da Ahmet Sınav’dan, kulak verelim: “Babam ömrünce benden şikâyet etti durdu. Orucumu namazımı, kılığımı kıyafetimi, şunumu bunumu bir türlü beğendiremedim. Bir yaz karar verdim, gittiğimde, ‘Babamı bir kez olsun mutlu edeyim’ dedim. Baba evindeyiz. Babam emekli imam, biliyorsunuz. Titiz adam… Abdestimi tam onun istediği gibi aldım. Namazımı tam onun istediği gibi kıldım. İtiraf edeyim, Allah rızası için değil, babamın rızası için kıldım, yalanım yok. Tadil-i erkâna uyarak… Oturuşlarım, topuğumu dikişim, hepsi dört dörtlük! Tam puanlık namaz kıldım. Duamı bitirdim. Sedirde beni gözleyen babamdan beklediğim sözler şunlardı: ‘Aferin Ahmet. Nihayet istediğim gibi bir namaz kıldın oğlum. Tebrik ederim!’ Babamsa döndü bana, ‘Yine olmadı namazın Ahmet’ dedi, ‘Kısa kollu gömlekle namaz olur mu hiç?’. Allah rızasını bir tarafa koyup babamın rızasını esas alınca yine kaybetmiştim. Böyle titiz babanın oğullarıyız biz işte.”

Kalender adamdır Ahmet Sınav. Neyse odur. İçi dışı birdir. Sosyal medya paylaşımlarına dikkatlice bakınız, onun arifane gözlem ve tespitlerine bayılacaksınız. Tepki almaktan çekinmez, tepki vermekten usanmaz.

Yakın dostu Hasan Duruer Vali’ye sorarsanız, “Gerçek dost ve bilge adam” diye tanımlayacaktır. Doru Vedat Ağa’ya (Timurağaoğlu) sorarsanız, “Âkil adam, doğru adam” diye tanımlayacaktır. El-hak, altına imza atarız gönül rahatlığıyla.

Muhalif zannedilir, aksine muvafıktır. Merkezi temsil eder, doğruyu temsil eder, bayrağı ve ezanı temsil eder. Rüyalarında daima Kızılelma görenlerdendir. Çağının Köroğlu’sudur Ahmet Sınav.

Hür adam… Hürriyetçi adam... Hürriyetli adam… Tıp ressamı. Farklı bir tip. Özgün bir tip. Asıl, insanlığın tip ressamı o. Tam da bu!