ON bir ayın sultanı mübârek Ramazan’a kavuştuk. Nasipse bayramı da görürüz. Nasıl bir bayram olacaksa artık!
Bu ayın iklimi her zaman bambaşkadır. Bu sene dahası var. Bir yanda Gazze’deki soykırım, bir yanda kurtuluş mücadelesi verenleri terör örgütü gören zihniyet, açlık çeken insanlar… İnsanlık can çekişiyor. Öldü ölecek. Hiç de bu zamana yakışmayan sahnelere şahidiz. Bin yıl öncesinde kalması gereken uygulamalarla mazlumların boğazına çökenlerin hesap vereceği günün gelmesi dileğimizdir.
Ramazan-ı Şerif ilâhisiz olmaz. Mustafa Demirci’nin meşhur ilâhisiyle başlayalım.
“Firkatin nâriyle gönlüm yan olur, püryan olur
Varlığın zevk-û sefadır, yokluğun giryan olur
Ay yüzün gören gözlerim mest olur, hayran olur
Yakma ey can, yakma kalbim, ateş-i sûzan olur
Dem bu demdir, dem bu demdir
Dem bu demdir, dem bu dem…”
*
Darendevî Osman Hulûsi Efendi, Divan’ında yer alan “Dem bu demdir” şiirinde şöyle seslenir:
“Gülleri handân edendir hep bu dem
Bülbülü nâlân edendir hep bu dem
Âşıkı hayrân edendir hep bu dem
Dem bu demdir, dem bu demdir, dem bu dem…”
*
Ahmet Arif’in “Hani kurşun sıksan geçmez geceden” adlı şiirinden birkaç mısra, gözünü budaktan sakınmayan yiğitler için:
“Yiğit harmanları, yığınaklar,
Kurulmuş çetin dağlarında vatanların.
Dize getirilmiş haydutlar,
Hayınlar, amana gelmiş,
Yetim hakkı sorulmuş,
Hesap görülmüş.
Demdir bu...
…
Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...”
*
Dem, tasavvufta “nefes ve vakit” anlamına geliyor.
Kahvehanede dem ise, çayın koyuluğunu ifade eder malûmunuz: “Üç çay yap; biri açık, biri normal, biri demli.”
Başka mekânlarda da dem vardır. Mübârek Ramazan günü hepsini saymayalım.
Farsça kökenli olan bu kelimenin o dilde birkaç anlamı var: İlki “nefes, soluk”, diğeri “an, zaman”. Ayrıca “üfleme” demek.
Deyimlerde de karşımıza çıkar.
Meselâ “dem tutmak”.
Bir çalgıya bir başka çalgı veya sesle eşlik etmek anlamında kullanılır.
Aynı zamanda tasavvufî bir terim olan “dem”, soluk veya nefes anlamına gelir ve bu bağlamda “dem çekmek”, bir nevi meditasyon veya zikir uygulaması yapmak demektir. Bir de maneviyatı yüksek bir hâlde veya bir şeyi coşkuyla anmak için de kullanılabilir.
“Dem çekmek” ifadesi, genellikle manevî bir atmosferde veya bir zikir esnasında, dinî bir coşku içinde tekrarlanan kelimeleri veya cümleleri söylemek anlamında kullanılır.
Bir makamı veya melodiyi soluk soluğa söylemek veya bir nota üzerinde durularak icra etmek anlamında da kullanılabilir.
*
Mustafa Kutlu’nun “Dem Bu Demdir” isimli kitabında yer alan denemeler pek güzeldir.
Bir başka kitap, Sadettin Ökten ve Kemal Sayar imzalı.
“Gönül Sadası’ndan Akisler” dizisinin dördüncü kitabı “Dem Bu Demdir Saat Bu Saat”.
Bendenizin de “Dem Dem Demokrasi” adlı bir kitabı vardır lâkin bulmak zor ve zahmetlidir.
Mehmet Âkif’ten iki mısra alalım:
“Geçen geçmiştir artık; ânı müstakbelse müphemdir,
Hayâtından nasibin: Bir şu geçmek isteyen demdir.”
Dem… Arapçadaki anlamına bakalım. Çayın demindeki “dem” kelimesi, Arapça kan anlamındaki “dem”den geliyormuş.
“Geçti mâzî çekme istikbâle gam
Dem bu demdir, dem bu demdir, dem bu dem”
Laedri (kime ait olduğu bilinmeyen) şeklinde geçen bu beyit, Hafız Yusuf Cemil Ararat’ın kaleminde şu hâle bürünmüş:
“Geçti mazi, çekme istikbale gam
Gün bugün, saat bu saat, dem bu dem.”
Mahir İz’in bir yazısında rastladığımız şu beyit de kimin kalemindendir, bilinmez.
“Dem bu demdir, bu demin kadrini bil âgâh ol
Bin demin kıymet ü mahiyeti bir demde yatır.”
*
Deminden beri anlatmaya çalıştığımız husus, yaşanılan ânın kıymetinin bilinmesi gerektiğine işaret etme çabasından ibaret.
Ancak seçimin yaklaştığı şu günlerde dem deyince herkesin aklı başka yere kayıyor.
Gözü kayan, gönlü kayan, gırla.
Şimdi gidip ana muhalefet partisi yöneticilerine bu konuyu açsak, en kibarı kapıyı gösterir. Az kibarı ise değnekle kovalamaya kalkar.
Dem yüzünden parti karıştı, az daha çarşı da karışacaktı.
*
Güzel bir ilâhi ile devam edelim. Bu defa, demle ilgili konuşanlara çok kızıp öfkeyle kapı gösterenlere gelsin. Ahmet Özhan’dan…
“Demedim mi, demedim mi?
Gönül sana söylemedim mi?
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi?”
Sonrasında, “Bu bir demdir, gelir geçer” demektedir üstat o güzel sesiyle.
Geçer elbet. Öyle bir geçer ki unutulur bile. Fakat unutmamak gerek. Cevrini, çilesini hep hatırda tutmalı. İlaçları da vaktinde yutmalı. Yoksa ne fayda!