SON bir buçuk yılı baz aldığımızda, birçok alanda durma
noktasına gelen etkinliklerin, Koronavirüs önlemleri kapsamında ertelenen EURO 2020
Şampiyonası’ndaki Türkiye-İtalya maçıyla yeniden start aldığını, Brüksel’de
gerçekleştirilen NATO Zirvesi ile de o eski hareketli günlerimize geri döndüğümüzü
rahatlıkla söyleyebiliriz.
Her ne kadar açılış maçında umduğumuzu alamasak da,
yazı dosyasını bir gün önceden kaleme aldığımızdan dolayı, sonucunu buraya
aksettiremediğim ve kardeş ülke Bakü’de oynanacak olan Galler ve İsviçre maçlarından
elde edeceğimiz puanlarla gruptan çıkacağımıza olan inancım tamdır.
Avrupa’nın gözü farklı ülkelerde oynanan turnuvada,
dünyanın gözü ve kulağı ise Brüksel’de gerçekleştirilen NATO Zirve’sindeydi…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Brüksel’e gitmeden
evvel, kurmaylarını Akdeniz’in paylaşılamayan ülkesi Libya’ya göndermesini çok
önemli ve değerli bulduğumuzu buradan hatırlatmak isterim.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun başkanlık ettiği, Millî
Savunma Bakanı Akar, İçişleri Bakanı Soylu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Güler, Millî İstihbarat Teşkilâtı Başkanı Fidan, İletişim Başkanı Altun ve Cumhurbaşkanlığı
Sözcüsü Kalın’ın yer aldığı heyetin, Libyalı mevkidaşlarıyla ele aldıkları
konuların Brüksel hattıyla paylaşılacak olması, çok kritik adımların atılacağının
sinyalini veriyordu bize.
“Komünizmi engelleme” amacıyla 4 Nisan 1949 tarihinde
kurulan NATO paktında yer alan ülkemiz, örgütün dayanışma ruhuna özgün hareket kabiliyeti
gösteren vazgeçilmez bir üyesi konumunda…
Belçika’nın başkenti Brüksel’deki zirveye başkanlık
eden ABD Başkanı Biden’in arka plândaki amacı, ABD’nin uluslararası arenadaki
“dominant” pozisyonuna, nükleer ve yapay zekâya dayalı silahlanma
girişimleriyle meydan okuyan Çin’e gözdağı vermek, Rusya’yı da masa başında tutmaktı
ki bunun semeresini büyük ölçüde aldı.
Biden-Erdoğan görüşmesi
Zirvede liderlerin ikili görüşmeleri de büyük bir
merak uyandırmaktaydı. Bunlardan en önemlisi, ABD Başkanı Joe Biden ile
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında yapılacak olandı ki öyle oldu!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Biden ile yaptığı
yarım saati aşan görüşme sonrasında, “Terörle
mücadele başta olmak üzere Türkiye’nin önceliklerini, hassasiyetlerini ve haklı
beklentilerini müttefiklerimizin dikkatine sunduk” açıklaması, görüşme
içeriğine dair ipuçlarını da barındırıyordu.
Kabul edilmesi gereken en önemli unsur, Türkiye’nin o
eski klasik kabuğundan sıyrıldığını ve “bölgesel aktörler” arasında yer aldığı
gerçeğidir.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, Akdeniz
sorununda anahtar pozisyonda bulunan Türkiye ile diyaloğa geçme isteği ve “Suriye ve Libya konusunda iki ülkenin
beraber çalışma konusunda bir özverisi olduğunu” ifade etmesi, bu tezimizi
destekler mahiyettedir.
Bugün yakın ve uzak coğrafyaya baktığımızda, Amerika
ve Rusya’nın bulunduğu her yerde artık Türkiye’nin de yer aldığını rahatlıkla
görmekteyiz.
Ülkelerin ve liderlerin “müttefik” olsalar dahi görüş
ayrılıkları yaşamaları muhakkaktır. Bu çerçevede, özellikle Suriye koridorunda PKK/KCK’nın
Suriye yapılanması olan PYD/YPG güçlerine verilen açık destekten duyulan
rahatsızlığın dile getirilmesi, DEAŞ’la yürütülen mücadeleye destek talep
edilmesi, bölgedeki barış ve istikrarın devamı için son derece ehemmiyetliydi.
Ayrılma kararı, bir beyin ölümü göstergesi mi?
NATO’nun Afganistan’dan ayrılma kararı sonrası
oluşacak boşluğu doldurması ve Kabil Havaalanı’nın olası Taliban saldırılarına
karşı korunması için sahaya sürülen Türkiye, NATO’dan destek isterken, öte
yandan da “Pakistan ile Macaristan’ı yanımızda görmek istiyoruz” dedi.
NATO’nun Afganistan’dan ayrılmasını “beyin ölümü”
olarak gören uzmanlar, Türkiye’ye umut bağlanmasının altında yatan “asıl”
etkenin Türkiye’nin giderek yükselen gücüyle bölge aktörlüğünü elde etmiş
olduğunu umarım görmezden gelmezler!
Afganistan, ülkemiz açısından son derece önemli bir
durak. Türkiye, kendisine biçilen kaftanın kıymetinden haberdar. Bu yüzden
istediğini alacak bir güce sahip.
Geriye, ABD tarafından verilmeyen, daha doğrusu,
parası peşin ödendiği hâlde gasp edilen Patriotlar nedeniyle Rusya’dan aldığımız
S-400’ler ile buna bağlı F-35 konularının çözümü kalıyor. Tabiî bu bir süreç; bunu
da ilgili bakanlarımız, muhataplarıyla birlikte yürüterek çözüme
kavuşturacaklardır.
Zirvede Yunanistan Başbakan Kiriakos Miçotakis ile de bir
görüşme gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki ülkenin “Sıkıntılı Konular”
başlığında üzerlerine düşeni yapması gerektiğini belirterek ayrıldı
Brüksel’den.
“Şuşa Beyannamesi”
Akdeniz’den Karadeniz’e, Avrupa’dan Asya’ya kadar
uzanan geniş coğrafyayı kapsayan NATO şemsiyesi altına girmek için gün sayan
Ukrayna, hedefine bir adım daha yaklaşırken, Kafkasya’nın önemli figürü
Azerbaycan, Brüksel sonrası Erdoğan’ı ağırladı…
Ağırlanan yer, 1992 yılından bu yana Ermenistan tarafından
işgal edilen ve 44 günlük Karabağ Savaşı’nın ardından 8 Kasım 2020 tarihinde azatlığına
kavuşan Şuşa vilâyetiydi.
13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşması’ndan günümüze
sayısız antlaşmaya imza atan Türkiye ve Azerbaycan, iki ülke ilişkilerinin niteliksel
boyuta, bir bakıma “müttefik” başlığına taşınması için Şuşa Beyannamesi’ni
imzaladılar.
Her iki ülke arasındaki ortak çıkarların süreklilik
kazanması, ekonomiden savunmaya, sağlıktan eğitime, kültürden insanî yardıma, gençlikten
spora varıncaya kadar birçok alanda imkânların birleştirilmesi anlamına gelen
beyanname, aynı zamanda Birleşmiş Milletler’in amaç ve ilkelerine uygunluğu
açından hem küresel, hem de bölgesel barış ve istikrara katkı sunacaktır.
Beyannamede, hayatın normalleştirilmesi adına, Ermeni
işgalinden kurtarılan rayonlarda daha önce döşenen mayınların can almasının
önüne geçilmesi için bölgenin süratle temizlenmesi, Türkiye adına başkonsolosluk
açılması ve Şuşa’nın yeniden ihyası gibi başlıkların yanı sıra, stratejik öneme
sahip “Güney Gaz Koridoru”nun hayata geçirilmesi, Azerbaycan’ın Nahçıvan Özerk
Cumhuriyeti arasındaki Zengezur Koridoru’nun açılması, Nahçıvan-Kars
demiryolunun inşaatı gibi son derece önemli yatırımlar da yer aldı.
Tüm bunlar, Azerbaycan ile Türkiye arasında hedeflenen
15 milyar dolarlık bir ticaret hacmine yaklaşıldığının göstergesi...
Türk dünyası atlasındaki dayanışmanın pekiştirilmesi
amacıyla ihdas edilen Türk Keneşi, Türk Akademisi, Türk Kültür ve Mirası Vakfı,
TÜRKPA, TÜRKSOY, YTB, TİKA ve YEE çerçevesinde gerçekleştirilen faaliyetler, bu
beyanname sonrasında hız kazanacaktır.
Büyük karede görünen
Sonuç olarak, millî savunma sistemlerine yaptığı
yatırımlar ile sınır ötesinde gerçekleştirdiği başarılı harekâtları politik hamlelerle
müzeyyen kılan Türkiye için “Politik enerjisinden doğan gücünü sahaya yaymada
oldukça mahir. Küresel gücün karşısında direnen, oyun kurucu rolüyle
gerçekleştirdiği taktiksel ataklarla bölgesel dengeleri elinde bulunduran bir aktör”
diyebiliriz.
Esad ve Trump deneyimlerinden yola çıkarak, liderlere
güvenme politikasından vazgeçen devlet aklının uluslararası düzeydeki yazılı metinlere
güvenmeyi tercih etmesi, Avrasya politikasının sürdürülmesi açısından da
oldukça önemlidir.
Avrupa’dan Asya’ya, Afrika’dan Amerika’ya ayak izi
bırakan Erdoğan’ın bu başarıda payı büyük!
Başta ABD’de olmak üzere tüm Batı ülkelerinde Türkiye
düşmanı lobilerin yoğun çalışmasının varlığından haberdar olan Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan, gecesini gündüzüne katarak bir diplomasi harekâtına da başkomutanlık
etmekte.
Bize düşen görev, Brüksel’den Şuşa’ya, Libya’dan
Afganistan’a uzanan stratejik adımları takip etmek.