Bozuk ruh hâli

İlk etapta göze, kulağa, akla, kalbe ve ruha hoş gibi görünen “özgürlük budalası” ifade ve beklentiler, zehirli bir bal gibi yenildikten sonra insanı ve bulunduğu toplumu da zehirler.

İNSAN mânâya müptelâ olduğundan, arayışı sırasında farklı hÂllere rücû eder. Her daim kalbine ve aklına anlam kazandıracak gıda ve kuvveti ararken farklı ruh hâllerine de girer.

İnsan, hayatının devamını sağlayan bilinçli ve idrak edici ruh hâli, bir ışık ve hayat suyu arar. İnsan, kalbine gıda ararken, ancak kalbini besleyen manevî gıdaların zevkli olmasıyla mutmain olur. Aklına kuvvet ararken merak, onun mürşidi olur.

Ruh, ancak insanın kabzası olarak mecraya girdiğinde mânâ yoluna da girmiş olur. Bu yolda iz bir ve yol tektir. Bu yolda devamlılık sadece şevk ile sağlanır ve süreç gerçekleşir.

Aksi durumda insan hayatı sıradanlaşır ve bir maddî beden seviyesine iner. Sadece beden mertebesindeki bir ceset, toprak olmaktan kaçamaz.

İnsanın donanımına bakıldığında, en çukurdan en yücelere kadar kat edebileceği bir pencereden gördüğü hayatın, lezzeti ve devamı mânâ inkişafındaki şevkle gidilen yegâne yol olduğu anlaşılır.

İnsanı bu yoldan alıkoyan da sadece kendisidir. Kendi içinde benliğindeki kötü his ve bitmek bilmeyen arzularıdır.

İnsan evrende her şeye muhtaç bir yazılım ile kodlanmıştır. Bu öyle bir yazılım ki, ancak her şeydeki doğru şevk yolunun yaşanmasıyla anlaşılır. Merak ile aklını dokuyan insan, ruhundaki şevki kaybettiğinde dermanını da kaybeder.

Kişi, arzularının en yüksek derecesine ulaşabilmek için gerekli niteliklere sahip olmaya duyduğu derin eğilim, maddeden arınarak ilerlerse hedefe erişir. Madde odaklı çıkılan arzuların varacağı nokta hiçlikten başka bir evrilmeye müsaade etmez.

İnsanın aklı ne kadar merak ederse etsin, her defasında bilimsel olarak bir sınır ile verileri toplar. Bunlara en güzel örnek, ilk ve son durum arasındaki farkın bu durumun bağlı olduğu değişkene göre anlam kazanmasıdır. Bunun aksi bir durum, asla güvenilir bilgiler içermez. Kişinin kuruntusundan başka bir duruma da yol açmaz. Bu ise normal dışı bir davranıştır.

Kişinin bedensel, psikolojik ve ruhsal/zihinsel güçleri şevk ile işler. Bir işte şevk kalmamışsa insan o işi yapmak bile istemez. Özellikle son yıllarda büyük fabrikalarda çalışanlar akreditasyon için şevke yönlendirilmektedirler.

İnsanlar akılları ile bilimsel sonuca ulaşırken sınır çerçevesindeki bir kıyaslama ile veriler elde ederler. Benzer şekilde ruhsal ve psikolojik olarak da nefse takılı olan ego/benlik ile kendisine sınırlamalar çizerek ruh ve mânâ âleminde veriler elde eder.

Temizlikten maksat, kişinin hem kendisini, hem de yaşadığı toplumu temiz kılma yolunda olmasıdır. Temiz olmayan bir ruh hâli topluma temiz bir veri sunamaz. Bu nedenle kişilerin “Ben istediğimi yaparım”, “Bu benim/benimdir” gibi mikro ölçekteki görüş, bedensel ve psikolojik olarak kişinin kendisini istenmedik davranışlara sokma fikri, aklın çerçevesinde değildir.

Makro ölçekte toplumlarda kişilerin hayatlarını ilişki, iletişim, birlikte iş yapabilme yeteneği ve aynı anlama ne derece odaklanıldığı gibi olaylar toplum hayatını kontrol eder. Buna toplumda toplumsal kurallar, sosyal yapı, gelenek ve görenekler gibi anlamlar yüklenmiştir.

Dolayısıyla makro ölçekte toplumu şekillendiren ve topluma yön veren durumlar başkaldırılacak ve tamamen itiraz edilecek olaylar olarak görülemez. En azından eylemsizlik, dinamik ve etki-tepki gibi bilimsel veriler ile sosyal ve siyasal olayların analizinde bilimsel olarak görülemez.

Mikro ölçekte kişinin kendisi için bile belirsizliği, insanı kendisine, bedenine, psikolojisine ve zihinsel ölçütlerine zarar verecek oluşumlara girilemeyeceği sonucuna ulaştırır. Diğer bir ifadeyle bir kişi, “Ben bana aidim” ve “Tasarruf hakkı benimdir” gibi özgürlük görünümlü fakat ciddi zararlar içeren oluşumlara giremez.

Gerek bireysel (mikro ölçekte), gerekse toplumsal açıdan (makro ölçekte) STK, örgüt veya kuruluş, bir insanın akıl, kalp, psikoloji, zihin/ruh ve hayat sınırlarını yırtarak “her şeyi yapmasını” veya “her akla ve zihne geleni” fiile döküp uygulamaya kalkmasını isteyemez. İsterse bu bir hatadır ve en kısa yoldan dönülür.

İlk etapta göze, kulağa, akla, kalbe ve ruha hoş gibi görünen “özgürlük budalası” ifade ve beklentiler, zehirli bir bal gibi yenildikten sonra insanı ve bulunduğu toplumu da zehirler.