Bozkurtlara dur durak yok!

Yarın köyün kuduz itleri bir halt yerlerse, dün bunlarla kelle koltukta mücadele eden ama bugün birçoğu kızağa çekilen uzaklaştırılan yiğitler, bir değil bin canlarıyla cephenin en ön saflarında yerlerini alacaklardır. Zira, kalpleri ne kadar yaralı da olsa Devlet’e küsülmeyeceğini en iyi onlar bilirler…

BOZKURTA, “Bir gecede ne kadar yol yürüyorsun?” diye sormuşlar. “Köyün itlerine bağlı!” demiş. Küresel güçlerin, ipini tuttuğu FETÖ’nün işgal girişimi üzerinden 7 yıl, 7 ay geçmiş. Anlaşılan Bozkurtlara dur durak yok, çünkü Türkiye’nin itleri çok!

Özellikle Rus uçağının vurulmasından sonra darbenin ayak sesleri, Sağır Sultan’a kadar ulaşmıştı. Ancak, etkili ve yetkili kişiler ihtimal vermeyi bırakın, aksine, ikaz edenleri ağır ifadelerle suçlamışlardı.

Hani bazı anlar olur, insan geçmişte yaşadığı bir ânı tekrar yaşar gibi olur ya… Son aylarda 15 Temmuz öncesini yaşar gibiyiz.

Ankara’nın büyük bir memur şehri olduğunu unutun. Hepi topu beş kafeden ibarettir Ankara. Her gün bir kafeye uğrayın, tanıdığınız bürokratlarla, vekillerle konuşun, kâfi… Birileri hemen, “dedikodudur” der geçer ama isimleri ve yaşananları ufak bir araştırmanızla teyit etmeniz çok fazla zamanınızı almaz.

Darbeden sonra kelle koltukta görev alan hâkim ve savcılarımız şimdi nerede? Hayatları pahasına FETÖ ile mücadele eden Emniyet müdürlerimiz, polislerimiz, askerlerimiz, bürokratlarımız şimdi ne yapıyor? O gece yurt dışına kaçmak için çabalayan veya saklanıp duruma göre karar verecek olan siyasetçileri biliyoruz, ama meselâ Atatürk Havaalanı’nda Reis’e yüzünü dönüp kollarını açarak siper olan siyasetçiler gibi FETÖ’ye ölümüne cephe alanların ruh hâlleri nasıldır, iç dünyalarında ne yaşıyorlar, ne düşünüyorlar?

Danıştay’ın görevlerine iade ettiği Savcıları konuşuyoruz da, diğer Bakanlıklarda işe başlatılan memurların, üst düzey bürokratların sayısını neden merak etmiyoruz? Tamam, mahkeme kararıdır, hukuk devletinde uygulamak gereklidir de, şüphelerle dolu biri nasıl yüksek ve kritik bir mâkâma atanabiliyor? Yargı önemlidir de, emniyet, ordu ve eğitim kurumlarının bir ehemmiyeti yok mudur?

Basında FETÖ ile mücadelede rüştünü ispatlamış yazarların anlattıkları neden kaale alınmıyor? Tehlikeye dikkat çeken kanaat önderleri neden dinlenmiyor? Her şey gözlerinin önünde cereyan eden “endişeli” bürokratların ulaştırdıkları bilgiler neden değerlendirilmiyor?

Tıpkı 15 Temmuz öncesi gibi… “Adım adım gelen tehlike, zaafımızdır. Bir an önce önlem alınmazsa, büyük bir tehlike yaşayacağız!” diyenler hemen yaftalanıyor. FETÖ değil de FETÖ tehlikesini dile getirenler suçlanıyor.

Pekâlâ, Devlet’in bütün kılcal damarlarına sızmış bu örgütün 15 Temmuz’daki tek hedefi olan Erdoğan’ın sözleri neden ciddiye alınmıyor?

Evet, bütün kötü gidişatı görüp, “Devlet FETÖ’yle anlaşmış galiba!” diyecekken, Erdoğan her seferinde çıkıp, en keskin ifadelerle yüreğimize su serpiyor.

Ancak o zaman da, 15 Temmuz’da Erdoğan’ın, FETÖ’nün alçaklığıyla ilgili en yakın arkadaşlarını dahi inandıramadığı açıklaması aklıma geliyor.

Anlatılanlara, görevlerine iade edilen örgüt elemanlarının sayılarına, Bakanlıklarda eskisi gibi oluşturulan gruplaşmalara, alçakların küstahlıklarına ve bizzat şahit olduğumuz olayların karşısında bu kuduz köpeklerin bir numaralı hedefi olan Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın açıklamalarını bir daha dinliyorum.

Maalesef çıkan netice aynı: Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın yakın çalışma arkadaşları -siyâsîler ve üst düzey bürokratlar-, Devlet Başkanımızın FETÖ’yle ilgili endişelerine bugün de katılmıyor.

Katılmasınlar… Bize Reis’imizin duruşu kâfi… Onu hiç yalnız bırakmayan Devlet Bahçeli’nin net kararlığı kâfi… 15 Temmuz gecesi başlayıp haftalarca meydanlarda nöbet tutan bu asil milletin kendisi kâfi…

Bir de… İnanın, yarın köyün bu kuduz itleri bir halt yerlerse, dün bunlarla kelle koltukta mücadele eden ama bugün birçoğu kızağa çekilen uzaklaştırılan yiğitler, bir değil bin canlarıyla cephenin en ön saflarında yerlerini alacaklardır. Zira, kalpleri ne kadar yaralı da olsa Devlet’e küsülmeyeceğini en iyi onlar bilirler…

Evet, Bozkurtlara dur durak yok, çünkü Türkiye’nin itleri çok! Hem nöbete, hem de mücadeleye devam! Karınca, kararınca…