Böylesi daha iyi

Bizi zaten “düşman statüsü” içinde değerlendirdiklerini görmüştük. Şimdi durum netleşti. Dost görünümlü düşman, müttefik görünümlü düşman gibi dolambaçlı yollardan vazgeçildi. “Netleşin” dedik, netleştiler. Bu da bir gelişme sayılır.

RAHMETLE andığım dedem, atına otunu yükledikten sonra, gün batımında kırdan dönerken, ufka bakar, bulutların hareketini tahlil eder ve “Yarın hava açık görünüyor” veya “Yağmur geliyor” derdi.

Tahminleri hep isabetli olurdu.

ABD’nin titrek Başkanı Baydın, bu sene bir bakıma dedem gibi davrandı.

Tek fark, sonraya dair tahmin değil, geçmişe dönük bir hüküm verdi.

Muhtemelen gökyüzüne, yeryüzüne ve önündeki dosyalara baktı…

2021 yılından taa 106 yıl öncesini gördü ve dedi ki, “1915’te Ermeni soykırımı yaşanmıştır”.

Daha önceki Amerikan başkanları böyle bir şeyi göremiyorlardı.

Demek bazı şeyler değişti.

Bulutlar mı, umutlar mı, artık her neyse…

Belki de şartlar…

İki ülke arasındaki ilişkinin rengi…

Menfaatler, hesaplar, vesaire…

Belki bunun gözleri, öncekilerden daha sağlam.

İleri yaşına rağmen nasıl daha iyi görüyorsa artık!

Evet, o târihte öyle bir durum var.

Ancak Baydın’ın söylediğinin tam tersi.

Ermeniler, Doğu Anadolu’nun birçok yerinde katliam yapmış, köylere saldırmış, Türkleri kesmiş, vurmuş, câmilere doldurup yakmıştır.

Târihî vesikalar bunu ortaya koymakta.

Aksini iddia eden, değiştirilmesi imkânsız olan belgelerle konuşsun.

Bizim arşivlerimizde duran belgeler, o vahşetin büyük kısmını, okuyup anlayabilene gösteriyor.

“Büyük kısmını” diyorum, çünkü bazıları kayda geçmemiş olmalı.

Eğer yaşananlara katliamdan fazlası diye bakarsak, pekâlâ bunun adına Ermeni soykırımı diyebiliriz.

O yıllarda Balkanlarda yaşananlar da aynı minvâldeydi.

Dünyanın şâhit olduğu en büyük vahşeti, Rumeli dediğimiz topraklarda yaşayan atalarımız gördü.

Bu konuda ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler için pek çok kitap, pek çok yayın yapılmıştır.

Yakın zamanda bunlara bir yenisi eklenecek.

Mustafa Hatipler’in “Balkan Harbi’nde Muhacir Olmak” isimli çalışması yakında çıkacak.

Baskıya girmeden okuma imkânı bulduğum eser, Osmanlı’nın son döneminde Balkanlarda neler yaşandığını gözler önüne seriyor, Balkan Harbi’nde muhacirlerin çektiği sıkıntıları göç kavramı çerçevesinde anlatıyor.

Doğu’da ise birkaç yıl sonrasında Ermeni çetelerinin vahşice işlediği cinayetler, yaptıkları köy baskınları yalnızca kitaplardan, dergilerden değil, aynı zamanda o günleri yaşayanların anlattığı hatıralardan bugüne ulaştı.

Yakın zamanda ise o vahşetin bir örneğini Karabağ’da gördük.

Ve sonrasına da şâhit olduk.

1915’te yaşananlar da göç kapsamında elbette.

Ülke içinde bir yerden bir yere sürgün…

Bunu yüz küsur yıl sonra “soykırım” olarak görmek, sadece siyâsî bir manevradan ibaret.

Bunca yıl görülmeyen, bugün mü ortaya çıktı?

Bunca yıl soykırım sayılmayan, bugün mü soykırım sayıldı?

Târihçiler, bilim adamları, araştırmacılar dururken, bir siyâsetçinin hükmüne mi bağlıdır târih dediğimiz?

Bir yanda yıllardan beri “Karşılıklı olarak arşivleri açalım, bilim adamlarından heyet kurulsun, her ülke elinde ne belge varsa ortaya sersin, sonucuna razı olalım” diyen bir Türkiye var.

Öte yanda ise hiçbir belge sunmayan, arşivleri açmaya razı olmayan, sadece çemkiren, abuk sabuk konuşmaya niyetini baştan belli eden bir intikamcı sürüsü...

15 Temmuz’da darbeciler başarılı olsaydı, bu soykırım masalı ortaya çıkmayacaktı.

Öncesindeki girişimlerde de 17-25 Aralık için aynı durum geçerli tabiî.

Hepsini geçelim, son dönemdeki siyâsî gelişmeler bu şekilde yaşanmasaydı…

Türkiye İHA’lar konusunda öne geçmeseydi, savaşın şeklini değiştirmeseydi…

Savunma alanında geliştirdiği silahlar bu kadar başarılı olmasaydı…

Karabağ’da alınan sonuç farklı olsaydı…

Ermenistan işgal ettiği toprakları terk etmek zorunda kalmasaydı…

Karadeniz, Doğu Akdeniz, Libya ve Suriye’deki gelişmelerin de bir an için tersine işlediğini varsayalım… Oralarda başarı sağlamasaydık…

Bugün Bay Baydın’ın gördükleri farklı olacaktı.

Bundan emin olabilirsiniz.

Her neyse…

Bizi zaten “düşman statüsü” içinde değerlendirdiklerini görmüştük.

Şimdi durum netleşti.

Dost görünümlü düşman, müttefik görünümlü düşman gibi dolambaçlı yollardan vazgeçildi.

“Netleşin” dedik, netleştiler.

Bu da bir gelişme sayılır.

Bundan sonrası için herkes yerini bilsin. Ona göre davransın.

Böylesi daha iyi.

Terör örgütlerine yıllardan beri yardım edip üstümüze çullandırarak, etrafımızı kuşatarak, tehditler savurarak, başımıza çorap örerek geldikleri yeri gördük.

Bakalım yeni günler neler gösterecek.

Biz Mevlâ’dan gelene hep razı olduk, bundan sonra da razı olacağız.

Tabiî, gayreti hiçbir zaman elden bırakmadan…