Boykot kırıcı yumuşakçalar

Derdiniz elbette doğruya ulaşmak ve insanî olarak doğruyu yapmak değil, kodlarınıza uygun şekilde İsrail’in yanında oluşunuza kılıf bulmaya çalışmak. Bari adam gibi, erkek gibi “İsrail’in yanındayım” deyiverin de omurganızı görelim. Bu kadar kıvırmanıza, omurganızı eğip bükmenize gerek yok. Anatominiz bozulacak.

KIRK beş gündür Gazze’de soykırım yaşanıyor.

Modern dünyanın -kaldıysa- tüm insanî normları altüst ediliyor.

“Olmaz!” denebilecek her türlü insanlık suçu işlendi, işleniyor ve işlenmeye de devam ediyor.

Okullar, camiler, kiliseler, mülteci kampları, hatta hastaneler bombalanıyor. Daha şimdiden katledilen çocuk sayısı 5 bini geçti.

Batı için istatistikten ibaret olan katledilmiş Müslüman sayısı 13 bine ulaştı. Bu rakam daha nereye kadar çıkacak, Batı vicdanının ses vermesi için bu istatistikî rakamın kaç olması gerekiyor, bilen yok.

Elbette bu rakamlar sayılabilenlerden ibaret. Bir de sayılamayan, akıbetleri bilinmeyen ve yıkılmış binaların altından çıkarılamayanlar var. Yani görünen, belki de buz dağının su üstündeki kısmı. Yerle bir edilmiş el kadar bir şehri; binaları, okulları, hastaneleri, ibadethaneleri, altyapı sistemlerini saymıyorum bile.

İnsanlık tarihi böyle vahşeti nadir görmüştür. Bunu görmek, buna dayanabilmek, bunun sorumluluğunu acziyetle omuzlarımızda hissetmek bizim nasibimizmiş.

Dünyanın maşeri vicdanı her gün caddeleri, meydanları dolduruyor. Vicdanını henüz kaybetmemiş insanlar, Müslümanıyla, Hıristiyanıyla, hatta Yahudisiyle, ellerinde Filistin bayrakları ile ülkelerini ve dünyayı yönetenlere seslerini duyurmaya çalışıyorlar.

Ve tüm dünyada İsrail markalarına ve İsrail’e destek veren müesseselere karşı dalga dalga bir boykot büyüyor.

Her gün sosyal medyadan takip ediyoruz.

ABD’de Starbucks dükkânları sinek avlıyor. Kimileri tepkilere dayanamayıp kepenkleri kapatmak zorunda bile kalmış.

İngiltere’de bir protestocu, McDonald’s şubesine bir koli dolusu fareyi döküp gidiyor. İnsanlar İsrail’e karşı kişisel yahut toplu tepkilerini gösteriyorlar. Yahudi’yi en hassas yerinden, cüzdanından vurmaya devam ediyorlar.

Dünya çapında meşhur sanatçılar, şarkıcılar, rapçiler Gazze’ye karşı yürütülen bu soykırıma karşı adam gibi, insan gibi protestolarını göstermeye başlıyorlar.

Konserlerine Filistin kefiyesi ile çıkıyorlar. Dev Filistin bayrakları açıyor seyirciler.

Ve günden güne Yahudiler ve İsrailliler yeryüzünde birer nefret objesi hâline dönüşüyorlar.

Türk insanı da bu konuda duyarlılığını ortaya koyuyor hâliyle. İsrail’e açık açık destek veren markalara karşı ciddî bir boykot başlamış durumda. Umarım bu boykot burada kalmaz, büyüyerek daim olur inşallah.

New York, Londra ve Milano gibi Batı şehirlerinde Starbuckslar, McDonaldslar, Burger Kingler müşterisizlikten birer birer kapanırken, Türkiye’deki şubeleri -hele de kimi yerlerde- hâlâ hınca hınç insan (!) dolu.

Burada “zıkkımlanan” insanların 45 gündür Gazze’de yaşananlardan haberi olmadığını düşünebilir miyiz? Elbette hayır!

Peki, başlatılan boykottan bîhaber olduklarını söyleyebilir miyiz? Bu da elbette hayır!

Bilakis, buralara gidenler sosyal medya hesaplarından fotoğraflar paylaşıp dayılık bile yapıyorlar. “Sıkıyorsa gelin, benim de elimden kahvemi alın” gibi beylik laflar ediyorlar.

Boykot sonuçta gönüllülük esasına dayanan bir eylem biçimidir. Kimseyi boykota zorlayacak değiliz; ille de buralarda “zıkkımlanmak” isteyenler varsa kendileri bilirler.

Sosyal medyadan bu tip paylaşımlar yapanların derhâl profillerine girip inceliyorum. Hepsi de istisnasız aynı siyâsî çizgideler. Hepsi de hâzâ Atatürkçü, ultra lâik ve son derece aydın (!) insanlar.

Bunu boykota destek veren ve sosyal tesislerinden İsrail markası içecekleri çıkardığını açıklayan belediyelerin haritasından da görebiliyorsunuz. Seçim sonuçları haritasının aynısı. Boykota destek vermeyen belediyelerin tamamı CHP yönetimindeki lâik ve Atatürkçü (!) belediyeler.

Kardeşim, İsrail’e karşı mazlumun, ezilenin, katledilen çoluk çocuğun yanında saf tutmanız sizi “AKP’li” yapmaz. Seçim zamanı gelince gidin, istediğiniz siyâsî partiye oyunuzu verin.

Ama denklem bu kadar basit değil dostlar. Sosyolojik ve psikolojik daha derin analizler gerekli bu konuyu anlayabilmek için.

Bu zevatın düşünce yapısı on yıllardır öyle kodlanmış ki İsrail ve Batı aleyhine bir pozisyon alabilmeleri imkân dâhilinde değildir.

Bugün Atatürk mezarından kalkıp gelse, “Ulan sizin bu hâliniz nedir böyle? Emperyalistlere uşaklık mı ediyorsunuz?” diye sorsa, onu bile dinlemezler. Hatta Atatürk’ü Atatürkçü ve lâik olmamakla itham ederler. Belki de “AKP’li” olduğunu bile söyleyenler çıkar aralarından.

Tabiî böyle bir vasatta, böyle bir vahşet ve soykırım ortadayken “İsrail’in yanındayım” demek biraz abes kaçıyor. Bunun yerine dolaylı yolları tercih ediyor bu ışıklı lâik Kemalist tayfa.

Neymiş efendim, Starbucks Kuveytli bir şirketinmiş. Bir rivayete göre de Katarlı şirketmiş bu. Bunu ispat edebilmek için de üşenmemişler, o şirketin internet sayfalarına girmişler, araştırma yapmışlar. Bir de bunları paylaşıyorlar bizimle, iyi mi?

Ulan -affedersiniz- Starbucks bir Arap şirketi olsa, bizden önce Arap düşmanı sizler boykot ederdiniz. Kimi kandırıyorsunuz? Kendinizi mi?

Kuveytli (yahut Katarlı) bir şirket bayilik aldı diye Starbucks ABD markası olmaktan çıkıyor mu?

Misâl, Coca-Cola da Türkiye’de üretiliyor. Ona da Türk markası diyebiliyor musunuz?

Derdiniz gerçeği öğrenmek ve paylaşmak olsa bir de Starbucks’ın sayfasına girer, ilgili müessesenin merkezi Seattle Washington’da bulunan Amerikalı kahve dükkânları zinciri olduğunu da görürdünüz.

Dünyanın her yerinde olduğu gibi, Türkiye’deki şubelerde içilen kahvelerden de bu markaya yani ABD’ye para akmaktadır. Bunlar da İsrail’e destek olarak gitmektedir. McDonald’s, Burger King veya Carrefour gibi restoran ve mağazalarda da işleyiş bundan farklı değildir.

Derdiniz elbette doğruya ulaşmak ve insanî olarak doğruyu yapmak değil, kodlarınıza uygun şekilde İsrail’in yanında oluşunuza kılıf bulmaya çalışmak.

Bari adam gibi, erkek gibi “İsrail’in yanındayım” deyiverin de omurganızı görelim. Bu kadar kıvırmanıza, omurganızı eğip bükmenize gerek yok. Anatominiz bozulacak.

Son bir paragraf da bizim sanatçı (!) tayfasına açmakta fayda var. Üç beş tane ağaç için, iki tane sokak hayvanı için, İranlı bir tek kadın için oturma organlarını yırtan bu lâik Atatürkçü zevattan, 5 bin çocuğu katleden İsrail için sadra şifa tek söz duyamamak ne kadar acı olsa da asla şaşırmış değilim buna.

Onların “sanatçı duyarlılığının” insanla, kadınla, hayvanla, ağaçla, çiçek böcekle, hatta Atatürk’le ilgisi olmadığını ziyadesiyle biliyorum.

Arpaları nereden geliyorsa, sufleyi de aynı yerden alıyorlar. Bırakınız Gazze için destek açıklaması yapmayı, İsrail’i kınamayı, efendilerinden izinsiz tuvalete bile gidemez onlar.

Yumuşakçalardaki özgür irade bile bunların iradelerinden fazladır. Yarın bir gün üfürükten bir mesele için ortaya dökülecek olurlarsa ağızlarına terliksi hayvanlar ile vurun. Ben öyle yapacağım zira.

Kalınız sağlıcakla efendim...