Boşnakları Türk görmek ve Boşnakların kimlik oluşumu (2)

Cumhuriyet döneminde uzun yıllar kendi içimize kapanmış olmamız nedeniyle Osmanlı bakiyesi topraklarda bıraktıklarımız ve hâfızamız silinmeye yüz tutmuştur.

OSMANLI Devleti’nin Ruslara karşı 93 Harbi’nden (Rumî 1293, Milâdî 1877-88) ağır bir yenilgiyle çıkması sonrasında 13 Temmuz 1878 Berlin Antlaşması ile Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun tasarrufu bölgede hissedilmeye başlandı. Kısa bir süre sonra İkinci Meşrutiyet’in ilânı ile devletteki otorite boşluğundan fırsat bularak Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun 1908 yılında Bosna’yı ilhak etmesi, 450 yıllık Bosna hâkimiyetimizin sonunu getirdi.

Daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Devlet-i Âliye ile Boşnak Müslümanlar arasındaki bütün bağları koparmak ve Boşnakları kendi kontrolleri altına almak için çok farklı bir siyaset gütmüştür. Bunlardan en önemlileri, 1879 yılında Bosna eyaleti eğitim dilinin, aynı zamanda imparatorluk alfabesi olan Lâtin alfabesi ile verilmeye başlanmasıdır. Ayrıca Boşnakların 1882 yılında imparatorluk bünyesinde askere alınmaya başlanması; “Boşnakların bağımsız dinî otoritesi” kisvesi altında Boşnakları Hilâfet’ten ayırmanın bir parçası olarak Bosna-Hersek İslâm Birliği’nin kurulması; 1887 yılında şeriat kanunlarınun uygulanması için yerelden kadı ve din görevlisi yetiştirilmesi ve artık Payitaht’tan atanmasının önüne geçilebilmesi için Şeriat Kadılık Okulu’nun (Alm. Scheriat Richterschule/ Boşnk. Šerijatska Sudačka Škola) açılması gibi adımlar, bağları koparan hamlelerden bazıları olmuştur.

***

Bosna-Hersek’te 16 ilâ 19’uncu yüzyıllar arasında Arap harfleri ile yazılan Alhamiyado edebiyatında Türkçe kelimelerin zengin oluşu,  Bosna dilinde kullanılan Türkçe kelimelerin varlığının korunmasında ve sonraki nesillere aktarılmasında önemli katkıya sahip olmuştur. Bu mânâda Bosna’da bu edebiyatın gelişmesine en büyük katkıyı sağlayan önemli şahsiyetlerden biri ve aynı zamanda 1631 yılında Dördüncü Murad’a ithafen yazdığı ilk Türkçe-Boşnakça sözlük Makbûl-i Arif (Potur Şahidi) eserlerini kaleme alan, Mehmed Hevai Üsküfî’dir.

***

Avusturya-Macaristan döneminde ise artık zamanla Türkçe gazete ve eserlerin yayınlanmaması, 450 yıllık Osmanlı hâkimiyeti boyunca 300’den fazla Boşnak düşünürün Osmanlı Türkçesiyle eser veren bir geleneğin bitme noktasına gelmesi, Boşnakların etkin ailelerinin artık yükseköğretim için İstanbul’u değil de Viyana ve Zagreb’i tercih etmeye başlaması gibi hususlar, kültür ve edebiyat alanında kopuşun önemli göstergelerindendir.

Bosna-Hersek’te Osmanlı döneminde yapılan köprüler, camiler, saat kuleleri, kaleler, tekkeler, sokaklar ve mezar taşları Boşnak-Türk ortak mîrasının eserleridir. İki milletin alın teri ile yoğurularak inşâ edilmiştir ve iki milletin ortak tarihinin önemli unsurlarındandır. Ne sadece Türk’e, ne de sadece Boşnak’a aittir. Mostar Köprüsü; Kanunî Sultan Süleyman döneminde yapıldığından dolayı Türk olduğu kadar, Boşnak kökenli olan Mimar Hayrettin’in inşâsı olduğu ve Hersek bölgesinin taşları ile Boşnakların alın terleri üzerine inşâ edildiği için de aynı zamanda Boşnak’tır.

Cihad düsturu ile geldiğimiz ve Evlâd-ı Fâtihan gözüyle baktığımız bu coğrafyada mimarî eserler, hâlâ kullanılan yüzlerce soy isim, koca bir dinî külliyat, gelenek ve birçok kültür eseri bırakıldı. Tabiî bir o kadarını da Bosna’dan kendi medeniyetimize katarak Türk-İslâm medeniyetini genişlettik. Bu hem Boşnakların medeniyetine, hem de bizim medeniyetimize büyük katkılar sağladı.

Osmanlı Devleti’nin yıkılması sonrasında yeni kurulan Cumhuriyet’in içe kapanık olması, Osmanlı bakiyesini reddetmesi, milliyetçi unsurlar üzerine inşâ edilmesi ve kendi iç sorunları ile meşgul olması, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin dışındaki Müslümanların ve Türklerin sorunları ile ilgilenmeye çok fırsat vermemiştir. Ayrıca bölgedeki devletlerinde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sosyalizm ve komünizm sistemlerinin yerleşmiş olması ve ilk etapta bu devletler ile “komünizm korkusu” başlığı altında çok ilişki kurulmaması, coğrafya ile kültürel, siyâsî ve dinî ilişkilerimizin hemen hemen yok denecek kadar az olmasına sebep olmuştur.

Balkanlardaki Müslümanların ve Türklerin hâfızamızdan silinmeye başladığını somut örneğini şu örnekle izah edebilirim:

Baba tarafından Kosova, anne tarafında Mostarlı olan rahmetli dostum ve Bosna-Türkiye ilişkilerine büyük katkıları olan ağabeyim Özbeyin Aksoy, Tito döneminde devlet bursu ile İstanbul Üniversitesi’nde Radyo ve Gazetecilik Bölümü okumaya gitmiştir. Öğrencilik anılarında İstanbul’daki öğrenci arkadaşlarını Kosovalı Türk olduğuna ikna etme hususunda çok zorluklar çektiğini ve uzun zaman arkadaşlarının, kendisinin Türk olduğuna inanmadığını söylemişti. Bu örnek bize gösterir ki, Cumhuriyet döneminde uzun yıllar kendi içimize kapanmış olmamız nedeniyle Osmanlı bakiyesi topraklarda bıraktıklarımız ve hâfızamız silinmeye yüz tutmuştur.