BOSNA ya da diğer adıyla Bosna-Hersek, Balkan yarımadasının güneybatı kesiminde yer alan 51 kilometrekarelik alana sahip 3 buçuk milyon nüfuslu bir ülkedir. Nüfusunun yüzde 51’i Boşnak (Müslüman), yüzde 30’u Sırp (Ortodoks Hıristiyan), yüzde 15 kadarı Hırvatlardan (Katolik Hıristiyan) oluşmaktadır. En çok bilinen şehirleri ise başkent Saraybosna (Sarajevo), Bana Luka, Bihac, Mostar, Srebrenitsa, Travnik, Tuzla ve Zenica’dır.
Osmanlı idaresinden önce Boşnaklar, Hıristiyan olmalarına karşılık Katolik veya Ortodoks kiliselerine bağlı değillerdi. Bazı konularda İslâmî görüşlere yakın olan Bogomili mezhebine bağlıydılar. Siyâsî ve mezhebî nedenlerle Bosna Krallığı, komşu Hırvatlar ve Sırplarla pek çok sorun yaşamıştır. 1463’te Fatih’in Bosna Seferi ile Bosna Krallığı kesin olarak ortadan kaldırılıp Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır.
Osmanlıların Balkan topluluklarına karşı uyguladıkları istimalet (meylettirici/özendirici) siyasetinin sonunda Boşnaklar, zaman içinde peyderpey Müslüman olmuşlardır. Böylece Bosna’nın ya da Boşnakların tarihi temelden ve kalıcı olarak değişmiştir.
Başkent Saraybosna (Bosna’da kullanılan adıyla Sarajevo), Osmanlıların sıfırdan kurup Boşnaklara armağan ettiği bir şehir durumundadır. Şehir, günümüzde üç ana bölümden oluşmaktadır. Şehrin başlangıcı ve hâlen merkezi sayılacak yer, Başçarşı ve çevresidir. Gazi Hüsrev Bey Camiî ve Külliyesi etrafında tesis edilen çoğu tek katlı yapılardan/dükkânlardan oluşmaktadır. Türk ziyaretçilerin çoğunlukla Bursa’ya benzettikleri bir yerdir. Gazi Hüsrev Bey, Saraybosna’yı kuran kişidir.
Başçarşı’dan sonra Avusturya idaresi zamanında gelişen semtin başlangıcı, “Sarajevo meeting of culturs” yazılı özel bir tabelayla ayrılmıştır. 1878 Berlin Anlaşması ile Bosna, 1918’e kadar Avusturya idaresinde kalmıştır. Bu dönemde katedraller, köprüler, müze, belediye binaları gibi yerler yapılmıştır.
Saraybosna, Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı yerdir. Avusturya-Macaristan veliahtı Franz Ferdinand, Sırp fedaisi Gavrilo Princip tarafından Miljacka (Milyatska) nehri üzerindeki Lâtin Köprüsü üzerinde bir suikastla öldürülünce, savaş bu olay üzerine başlamış, dört yıl sürmüş, 6.6 milyonu askerin yanı sıra 3.4 milyon sivil ile toplam 10 milyon insan ölmüştür.
Saraybosna’nın kuzeydoğu hattında Dinar Alpleri ve güneyinde ise İgman dağı bulunmaktadır. Nüfusu 600 bin kadardır. Çoğunluk Boşnak olsa da Sırp ve Hırvatlar da şehirde meskûndurlar. Hırvat Katoliklerinin şehirdeki en önemli eseri, 19’uncu yüzyılda yapılan İsa’nın Kalbi adlı katedraldir.
Birinci Dünya Savaşı’nı kaybeden ülkelerden biri Avusturya-Macaristan olduğundan, Hırvatistan-Bosna-Sırbistan-Makedonya-Kosova’da Yugoslavya Krallığı ilân edilmiş, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Yugoslavya Krallığı’nda Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu dönemde şehrin üçüncü kesimi genellikle çok katlı binalar şeklinde güneye, İgman dağına doğru gelişmiştir.
1992-1995 arasında üç yıl süren iç savaşta, sokak çatışmaları, çoğunlukla şehrin ikinci ve üçüncü kısmında yaşanmıştır. 5 Şubat 1994’te Markale adlı semt pazarını Sırpların topçu ateşiyle vurmalarının sonunda 48 sivil ölmüş, 84 kişi de yaralanmıştır. Aynı pazar yerine 28 Ağustos 1995’te düzenlenen saldırıda 68 sivil ölmüş, 148 sivil ise yaralanmıştır. Sarayova sokaklarındaki hâlen pek çok binada top ve makineli tüfek mermilerinin izleri bulunmaktadır. Toplu katliamların yaşandığı yerlerse kırmızı renkle boyanmış ve “Bosna gülü” adı verilen özel işaretlerle gösterilmiştir.
Saraybosna, iki dağ arasında geniş bir ova üzerine kurulmuştur. İklimi serin ve yağışlıdır. Bu yüzden yılın her mevsiminde çevre son derece yeşildir. Saraybosna, iç savaşın yıkıcı sonuçlarına rağmen oldukça temiz, bakımlı, plânlı ve yeşil bir şehirdir. İç savaşın tarafları aynı şehirde olmalarına karşılık, şehirde kavga ve gürültü, sık görülen olaylardan değildir.
Saraybosna’da Boşnaklar ve Sırplar arasında yaşanan iç savaşın insanî felâketlerinin en önemli sembollerinden biri, “Saraybosna Umut Tüneli’dir”.
İç savaşta kuşatma altındaki Saraybosna’nın dış bağlantıları Sırplar tarafından kesilmiştir. Birleşmiş Milletler denetimindeki Saraybosna Uluslararası Havalimanı’na ulaşan bir yerde, 30 Temmuz 1993 günü gıda, cephane ve insanî yardımların şehre ulaşması için 1 metre genişliğinde ve 160 santimetre yüksekliğinde, 800 metre uzunluğunda bir tünel, İgman dağı yakınlarında, Butmir semtindeki Kolar Ailesine ait evin altından başlanarak 4 ay 4 günde tamamlanmıştır. Tünelin kuzey girişindeki ev, hâlen müze olarak kullanılmaktadır. Tünelin bir bölümü de ziyaretçilerin girişine açıktır.
22 Eylül 2024 günü Saraybosna 16’ncı Uluslararası Maratonu yapıldı. Hava oldukça güzel, serin, güneşli ve hafif rüzgârlıydı. Koşu güzergâhı, iki kilometre boyunda dönüşlerle birbirine paralel caddelerdi. Maraton Milacka nehri kıyısında gerçekleşti. 57 ülkeden sporcular maraton için kayıt yaptırdığı hâlde, koşuya katılanlar bin kişi kadardı. Güzergâh boyunca, yakında yapılacak yerel seçim adaylarının afişlerinden başka kimsenin afişi, marşı veya sloganı yoktu. Bu konuda Türklerin Boşnaklardan öğrenecekleri çok şeyin olduğu açıktır.
Travnik
Saraybosna’nın 90 kilometre batısında Travnik şehri bulunmaktadır. Şehrin ortasından Lasva nehri geçmektedir. Şehrin kuzeyinde Vlasic, güneyinde Vilenica dağları yer almaktadır. Osmanlı döneminde (yükselme ve duraklama asırlarında) bu şehirden 77 vezir çıktığı için şehre “vezirler şehri” denilmektedir. Bosna’nın güneybatısında yer almaktadır. Şehirde çok sayıda cami ve medrese bulunmaktadır.
17’nci yüzyıldan kalan ünlü Elçi İbrahim Paşa Medresesi (hâlen faaliyettedir) ve Alaca Cami (Gazi/Süleymaniye Camiî), şehrin önemli eserlerindendir.
Travnik Kalesi, şehre oldukça hâkim bir yerdedir. Kale burcunda, şehrin hemen hemen her tarafını görmek mümkündür. “Bosna’da bir fotoğraf karesine en çok cami minaresinin göründüğü yer Travnik’tir” sözünün isabeti, Travnik Kalesi’nden bakınca anlaşılmaktadır.
Travnik, el değmemiş bitki örtüsüyle harika bir yer. Şehir inanılmaz derecede temiz ve bakımlı. Nüfus çoğunluğunu Boşnaklar, azınlığı ise Hırvatlar oluşturmaktadır. Travnik-Saraybosna yolunda 16 Nisan 1993 günü Hırvatlar tarafından Ahmici köyünde yıkılan cami ve caminin çevresinde katledilen 116 Boşnak Müslümanın adları, cami bahçesinde mermer bir levha üzerine yazılmıştır.
Ahmici köyünde öğretmenlik yapan ve yaz aylarında gönüllü olarak köy çocuklarına Kur’ân dersleri verdiğini söyleyen Mahir Hoca, ziyaretçilere köydeki korkunç katliamın hikâyesini anlatmaktadır. Sırpların bilinir şekilde açık düşman olduklarını, Hırvatların ise gizli ve riyakâr düşman olduklarını, bu yüzden Sırpların düşmanlığını küfre, Hırvatların düşmanlığını ise nifaka benzettiğini vurgulamaktadır.
Mostar
Saraybosna’dan sonra Bosna’nın ikinci büyük şehri Mostar’dır. Adriyatik Denizi’ne yakın olduğu için oldukça sıcak bir iklimi vardır. Most, Boşnak dilinde “köprü”, Mostar ise “köprülü” anlamına gelmektedir.
1664’te şehri ziyaret eden Evliya Çelebi, “Seyahatname” adlı ünlü eserinde Mostar adının “köprülü” demek olduğunu belirtmiştir. Şehir 1878’de Avusturya idaresine bırakılıncaya kadar nüfusta Müslüman çoğunluk baskındı. Tito dönemindeki Komünist idare zamanında, şehirdeki cami, medrese ve türbelerin bir kısmı yıkılmıştır. Günümüzde şehrin etnik yapısı hakkında resmî bir bilgi yoktur; görünüşe göre Boşnaklar çoğunluk, Hırvatlar azınlıktır. Sırp nüfusu çok azdır.
Mostar’da iç savaş Boşnaklar ve Hırvatlar arasında yaşanmıştır. Bu yüzden şehirde Boşnakların çoğunluk, Hırvatların azınlık olduğu genel bir kabuldür. 1992-1995 İç Savaşı esnasında en çok yıkıma uğrayan yerlerden biri Mostar’dır. Osmanlı dönemi eseri olan Mostar Köprüsü, şehrin en çok ziyaret edilen yeri olmasına karşılık Hırvatlar bu köprüyü iç savaşta yıkmışlar, sonradan TİKA’nın desteği ile yeniden yapılmıştır.
24 metre yüksekliğindeki köprüden Neretva nehri üzerine yapılan cesur atlayışlar, ziyaretçilerin en çok merakla izledikleri olaydır.
Mostar’da en çok ziyaret edilen yerlerden biri de 600 yıllık geçmişi olan Alperenler (ya da Blagaj) Tekkesi’dir. Buna nehri kaynağında kurulmuş olan tekke, küçük çaplı bir külliyedir. Misafirhanesi, yemekhanesi, mescidi ve zikir yapılan bölümünü çevreleyen nar ağaçları ve altından akan nehriyle cennetten yere düşen bir mekânı hatırlatmaktadır. Bosna’da İslâmiyet’in yayılmasında bu tekkenin önemli bir yeri olduğu ziyaretçilere vurgulanmaktadır.
Meyve ve sebzecilikten başka Bosna’nın önemli bir üretim alanı/sektörü yoktur. En önemli gelir kaynağı turizmdir. Bosna’ya en çok giden ziyaretçilerin Türklerden oluştuğu kolayca fark edilmektedir. Hemen hemen her yerde bir Türk kafilesi ile karşılaşmak mümkündür.
Boşnaklar, genel olarak Türklere karşı saygılıdırlar ve az çok Türkçe bilmektedirler. Az da olsa dükkânlarında Türkçe müzik dinleyen esnaf da bulunmaktadır. Yemek kültürleri Türkiye’ye göre daha az çeşitlidir. Hemen hemen her yemeklerinde, masada lahana salatası yer almaktadır. Türkiye’de her an çay içilmesine karşılık, Bosna’da her an kahve tüketilmektedir. Boşnaklar, kahvelerini kulpsuz fincanlarda içmektedirler. Fincanın, kulpundan tutulunca Sırp keskin nişancısına (sniper/Çetnik) benzediğini söylemektedirler. Bu görüş muhtemelen iç savaşın sonuçlarından olmalıdır. Pek çok Türk ziyaretçi için çayın yokluğu, katlanılması zor, meşakkatli bir durum.
Bosna’daki sosyal manzara
Bosna-Hersek para birimi, “Bosna markı” diye adlandırılmaktadır. Kısaltılarak “KM” diye söylenmektedir. 1 KM ise 19,5 TL’ye denk gelmektedir. Hiçbir üretimi ve sanayisi, dolayısıyla ihracatı da olmayan Bosna-Hersek parasının TL’ye karşı olan bu değerini pozitif ekonomi kuralları ile açıklamak hayli zordur. Türkiye’de pazarlıksız alışveriş yapılmayışına karşılık, Bosna’da alışveriş için pazarlık yapılması istisnadır. O da muhtemelen Türklerin getirdiği bir alışkanlıktır.
Bosna İç Savaşı, 1995’te ABD’nin Ohio eyaletinin Dayton kasabasında imzalanan Dayton Anlaşması ile sona ermiştir. Boşnak, Hırvat ve Sırp bölgelerinden oluşan üç bölgeli bir idarî yapı (federasyon) tesis edilmiştir. Savaş boyunca büyük katliam ve yıkıma maruz kalan Boşnaklar için oldukça buruk bir sonuçtur. Ancak dönemin şartlarında Boşnakların aynı anda hem Hırvatlara, hem de Sırplara karşı savaşı devam ettirmeleri de mümkün değildir. Dayton Anlaşması “kötünün iyisi” yani “ehven-i şer” olmuştur. O kadar ki, Srebrenitsa Katliamı’nın (11 Temmuz 1995) yaşandığı Srebrenitsa şehri bile günümüzde Sırp bölgesi içinde kalmıştır. Taraflar için savaş yarım kalmıştır. Her an yeniden başlaması muhtemeldir.
Avrupa Birliği'nin vize kolaylığı nedeniyle Boşnak gençlerin AB üyesi ülkelere, özellikle Almanya’ya gurbete gitmelerine karşılık, başta inşaat sektörü olmak üzere pek çok alandaki işçilikleri Türkiye’den gelenler yapmaktadırlar.
Camileri sayıca çok, temiz ve bakımlıdır. Cemaatinde her yaştan insan bulunmaktadır. Osmanlı döneminden kalma camilerde, Allah-Muhammed ve Dört Halife adlarının yazılı olmasına karşılık, sonradan yapılan camilerde “Allah-Muhammed” adları yazılmaktadır. Cami kitaplıklarında Türkiye’deki gibi çoğunlukla mealsiz ve Arabistan baskılı Kur’ân-ı Kerimler bulunmaktadır. Eski-yeni camilerin minberlerinde, Avusturya idaresi zamanında Boşnakların kullandığı yeşil zemin üzerinde beyaz renkli ve ay-yıldızlı bayrak bulunmaktadır.
Boşnakların arasında yetişmiş iki büyük âlim ve mütefekkir ise Muhammed Tayyip Okiç (D.1902-Ö.1977) ile Aliya İzzetbegoviç’tir (D.1925-Ö.2003). Tayyip Okiç, İstanbul Üniversitesinde de uzun süre görev yapmıştır. Bosna-Hersek’in bağımsızlık ve iç savaş döneminin Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç ise, dönemin şartları içinde Boşnaklar için yeri kolay doldurulamayacak önemli bir liderlik sergilemiştir.