Bosna notları

Bosna bugün fiilen ispat edilemez olan bir kuşatma altında. Kuşatmayı kırabilmenin tek yolu, zamanında denenmiş ve başarılı olunmuş tüneller. Köprülerimiz gözetlenirken, top mermileriyle yıkılırken, ancak tünellerle Bosna bu kuşatmanın baskısından kurtulabilir.

BOSNA, ardınca uzayıp sonu görünmeyen beyaz musalla taşlarının karanlık tarihe kanıt olduğu bir ülke. Ekonomik umudun olmadığı ve dış yardımlara bel bağlayan bir memleket konumuna getirilmiş olsa da dirilişin hak olduğuna iman etmiş bu millet, “bas-u ba’de’l-mevt”i kıyamda bekliyor.

Saraybosna’da Balkanların en büyük kütüphanesi bulunuyor. 2 milyondan fazla eserin bulunduğu “Viyeçnitsa Millî Kütüphanesi”, 1992 yılındaki savaşta yakılan Saraybosna’nın milli hafızası. Ağustos 1992 yılında Sırpların yaktığı bu kütüphanenin geri dönmesi için 18 yıl gerekti ve 20 milyon avro harcandı.

Bunun yanı sıra, 1537 yılında kurulan ve Balkanların en eski kütüphanesi olan Hüsrev Gerede Kütüphanesi’nin onarımı da Katar’ın yaklaşık 9 milyar dolarlık yardımıyla gerçekleştirildi. Kütüphanede Arapça, Türkçe ve Farsça, 10 bini el yazması olan toplamda en az 500 bin eser bulunuyor. 

Bosna bugün fiilen ispat edilemez olan bir kuşatma altında. Kuşatmayı kırabilmenin tek yolu, zamanında denenmiş ve başarılı olunmuş tüneller. Köprülerimiz gözetlenirken, top mermileriyle yıkılırken, ancak tünellerle Bosna bu kuşatmanın baskısından kurtulabilir.

Gençlik dünya ile uyumlu olarak popüler kültürün tesirinde kalmış. Bosna’da İslamî eğitimi titizlikle gerçekleştiren kuruluşlar, gençliğin erozyonuna direnen yegâne unsurlar olmuş.

İktisadî anlamda tam bir çıkmaz sokak sorunu ile karşı karşıyayız. Bosna’nın bu çetrefilli sıkıntısına çözüm olarak kardeş toplumlarla daha iyi iletişim ve etkileşim öneriliyor. Üretim sektörüne önem vermesi gereken Bosna, üretecek ustalarını yetiştirmek için ortak çalışma yapacak girişimcilerini bekliyor.

Yeni nesil, geleceğin inşası için adeta bir formül bulmuş gibi kararlılıkla geçmişte yaşanan acılardan söz etmekten çekiniyor. “Yaşananlar yaşanmıştır ve bugüne taşınmamalı” diyor hem Müslüman, hem Hıristiyan gençliği. Her iki gençlik de geçmişte yaşanan trajediyi diri tutmama adına özel bir gayret gösteriyor.

Müslüman nüfusun zamanında yoğun olarak yaşadığı şehirler ve kasabalar bugün terk edilmiş durumda. Hayat o mekânları çoktan terk etmiş gibi görünüyor. Mekânların her zaman birer bekçisi vardır; yine bugün de metruk kasabalarda Müslüman ihtiyarlar, hayatlarının son demini yadigârlarında geçirmek istiyorlar.

Savaş zamanı Türkiye’ye kaçıp sığınanlar, ülkemizde genellikle aynı muhit ve mahallelerde yaşamışlar. Adeta bir aile dayanışması içinde birlikte yaşayan Boşnaklar, savaşın bitimiyle tekrar ülkelerine döndüklerinde, Türkiye’de eğitim almış birikimli birer fert olarak Bosna’ya, vatanlarına hizmet ediyorlar.

Bosna’da büyük bir simgeler/semboller savaşı ve kıyasıya bir çarpışma var. Haç daha ön planda olsun diye çırpınan Hıristiyanlar, Hıristiyan dünyasının adeta bekçiliğini yaptıklarını sanmaktalar, özel bir görev atfediyorlar kendilerine. Müslümanlar ise haçın bu tahrikkâr tutumuna genellikle cevaben simgeler ve sembollerde geride kalmama adına çaba sarf ediyorlar.

Bosna’nın yaşlıları çok dinç geldi bana. “Ayakta ölmek” dedikleri şey bu olsa gerek. Bu kadar yaşlı insan dipdiri ayakta duruyor; güçlü bedenlere sahip oldukları aşikâr.

Doğal güzellikleri, doğası ve yeraltı zenginliği açısından çok kıymetli topraklar buralar. Boşnakların girişimci ruhu eksik olsa gerek ki bu zenginliklerini dünyaya pazarlama noktasında geri kalmaktalar. Tüm aksilikleri ve başarısızlıkları baskı yapan Sırplara bağlamaları da ihmalkârlıklarını örtmek için olabilir. Daha fazla gayret gösterilmiş olsa başarılı olunabilir diye düşünüyorum.

Müzik Boşnaklar için çok büyük bir anlam ifade ediyor. Savaşın bombardımanları altında bile müzikaller ihmal edilmemiş bir ülke Bosna. Müzik, Boşnaklarca acılarla dolu hayata bir reddiye gibi, “Kimse bizi mutsuz etmeyi başaramaz” der gibiler hal lisanıyla.

Gözlemlerimden biri de şu: Sanki tüm Boşnaklar birer sanatçı gibi. Konuşmaları olabildiğince sanatsal ve aşk dolu geldi. Romantik insan karakteri hâkim sanki, duygusal bir toplum. Gururlu vakur duruşları da bu duygusallıklarının en belirgin işareti.