Bosna-Hersek’te İslâm sanatları

İstanbul'un en ihtişamlı ve en tanınmış camilerinin de büyük çoğunluğunda Boşnak beyleri, paşaları ve vezirlerinin imzası bulunmaktadır. Bu camilerden özellikle altının çizilmesi gerekenler arasında bugünün İstanbul'unu onlarsız düşünemediğimiz Sokullu Mehmet Paşa, Rüstem Paşa, Sinan Paşa, Atik Ali Paşa ve İbrahim Paşa Camii’ni sayabiliriz.

İSLÂM tüm özellikleri, kuralları ve ölçüleriyle Bosna'ya, Osmanlı'nın 15. yüzyıl ortalarında girişinden onlarca yıl önce gelmiştir. Sevginin, güzelliğin, birliğin ve bu birliğe birçok şekilde ulaşma arzusunun dini olan İslam’da sanat, Allah'ın birliğini ve O'nun hayatta var olan her alandaki mevcudiyetini kavrayabilmek için kullanılan yollardan biri olmuştur. İslam’ın gelişiyle birlikte İslamî sanatlar da Bosna'ya, Balkanlar'da İslam’ı yayan Osmanlı'dan önce gelmişti.

Bosna Krallığı’nda İslâm sanatları

Mevcut kayıtlara göre Bosna'daki ilk İslam sanatı örnekleri doğrudan burada üretilmemiş olup, dolaylı yollardan Bosna soylularının eline geçen ve ticaretini yaptıkları değerli parçalardan ibaretti. Önemli bir sanat değeri olarak Boşnak soyluları arasında, birbirlerine hediye ettikleri kilimlerin özel bir yeri vardı. 15. yüzyılın başlarına gelindiğinde, Bosna'da İslam sanatlarıyla ilgilenen ilk Boşnak sanatçılar da ortaya çıkmaya başlamıştı.

Buna bağlı olarak Saraybosnalı Boşnak sanatçıların elinden, Bosna Osmanlı hâkimiyetine girmeden yarım yüzyıl önce bu topraklarda İslam sanatları sahasında verilen birçok eser çıkmıştır. Tabiî bu sanatçılar, Bosna'da etkisini 20. yüzyıla kadar devam ettiren, günümüz İslam sanatının çağdaş ifade tarzında da izlerini ve yansımalarını görebildiğimiz Osmanlı-İslam sanatından ilham almaktaydılar.

Bosna'da Osmanlı-İslam sanatları hâkimiyeti

Boşnaklar sanata ilgilerini ve estetiğe olan eğilimlerini, İslam sanatına duydukları olağanüstü anlayışlarıyla göstermişlerdir. İstanbul arşivlerinde, 16. yüzyıl başlarında Osmanlı döneminde ortaya çıkmış, sanatçılarının isimlerinin sonuna “Boşnak” kelimesini ekleyerek imzaladıkları birçok eser korunmaktadır. Yani Osmanlı hâkimiyetine girişinden sadece 50 yıl sonra Bosna, kendi içinden çıkmış çok değerli İslamî sanatlar sanatçılarına sahipti. Bu Boşnak sanatçıların Osmanlı-İslam sanatları alanında özellikle 16. yüzyılda muhteşem izler bıraktıkları görülmektedir.

Doğu’nun Leonardo Da Vinci'si: Nasuh Matrakçı

Boşnak İslam sanatı sanatçıları arasında en tanınmışları “Nasuh Matrakçı” ve “Osman Nakkaş”tır. Aslen Viskozlu (Saraybosna yakınındaki bir şehir) olan Matrakçı’nın asıl adı Nasuh Karagöz bin Abdullah el-Bosnevî'dir. “Matrakçı” lakabı, kurucusu olduğu oyunda kullanılan “matrak” adlı sopalarla ilgilidir. Matrakçı'nın doğum tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, Kanuni Sultan Süleyman’ın da gittiği ve de yetenekli ve zeki kişilerin kabul edildiği Enderun’da, 1481’de eğitim gördüğü kayıtlardadır. 

İstanbul’da askerlik yapmış olan Nasuh, II. Bayezid, I. Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde yaşamıştır. Çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Matrakçı, hattat, ressam ve minyatür sanatçısı olmasının yanı sıra, bilim adamı kimliğiyle de öne çıkan, özellikle coğrafya ve matematik alanında çok başarılı bir şahsiyetti. Leonardo da Vinci ile kıyaslanan evrensel bir algıya sahipti. Sanatçı, özellikle Kanuni döneminde doğuya yapılan seferlere katılmış ve şehirlerin panoramalarını çizmiştir. En bilindik resim çalışması, 1537’de çizdiği İstanbul panoramasıdır. İsmi en önemli dünya sanat ansiklopedilerinde yerini almış olan Matrakçı Nasuh'un en önemli eserleri, “Umdetu’l-Hisab” ve “Tuhfetü’l-Guzât”tır.

Birinci eser, onun matematikte çarpma üzerine ortaya koyduğu ustaca yöntemleri içermektedir. Bu eserinin en önemli özelliklerinden biri, içerisinde, John Napeir tarafından Batı dünyasına sunulmadan önce Matrakçı'nın yaklaşık 50 yıl hocalık yaptığı Enderun’da okutulmuş çarpma tekniği “kafes metodu”nun ortaya koyulmuş olmasıdır. “Tuḥfetüʼl-Guzât” isimli eserinde ise, 16. yüzyıl başlarında savaş ve savaş tekniklerini incelemiştir. Matrakçı, bu eserini 1526 yılında, Kanuni Sultan Süleyman'ın ordusuyla II. Ludovigo önderliğindeki Macar ordusunu mağlup etmeden önce yayınlamıştır. Bu savaşta Matrakçı'nın kitabında yer verdiği metotlardan da faydalanıldığı düşünülmektedir.  

Osman Nakkaş: 16 yüzyıl Osmanlı bas-minyatüristi

Saraybosna doğumlu olan Osman Nakkaş, Osmanlı minyatür sanatı kurucularındandır. 16 asırda Nakkaşhane’nin başına getirilmiş olması, kendisinin ülkedeki en iyi sanatçı olduğu anlamına da gelmektedir. Olağanüstü bir bezeyici olan Nakkaş’ın illüstrasyon stili, “sade ama perspektifli” olarak tanımlanmıştır.

Nakkaş’ın en küçük detayları bile işlediği ve olayları gerçekçi bir tarzla anlatmış olduğu çalışmaları, kendisinden sonra gelen Osmanlı ressamlarını da etkilemiştir.

İstanbul'un en ihtişamlı ve en tanınmış camilerinin de büyük çoğunluğunda Boşnak beyleri, paşaları ve vezirlerinin imzası bulunmaktadır. Bu camilerden özellikle altının çizilmesi gerekenler arasında bugünün İstanbul'unu onlarsız düşünemediğimiz Sokullu Mehmet Paşa, Rüstem Paşa, Sinan Paşa, Atik Ali Paşa ve İbrahim Paşa Camii’ni sayabiliriz.  

Osmanlı’da Boşnak-İslam sanatlarının özellikleri

Bu dönemde, İstanbul'da ortaya çıkan sanat alanındaki her gelişme, Saraybosna’da da görülmekteydi. Bu durum için “stillerin sentezlenmesi” de denilebilir. İstanbul’da eğitim gören Boşnaklar, burada sanatsal ifadeleri öğrenirlerdi. Bazı Boşnak sanatkârlar, diğerlerinden kullanılan motifler noktasında ayrılırlardı. Zira Boşnaklar, çoğu zaman Bosna Krallığı döneminden, İslam öncesi sanatlardan ve mezar taşı işlemeciliğinden aldıkları ilhamı eserlerine yansıtmıştırlar.

Mezar taşı işlemeciliğinde kullanılan birçok motifin İslamî açıdan bir mahsur görülmediğinden İslam sanatlarında da uygulanmış olması, Bosna-İslam sanatlarının ayırt edici özelliği olarak görülmektedir. Bu bağlamda diyebiliriz ki, “Bosna'da İslam sanatları yüzyıllar boyu kendi içinde var olan motiflerden, doğadan, coğrafyadan ve bitki örtüsünden ilham almış ve bu durum verilen eserlere yansımıştır”.


20. asırda Bosna'da İslam sanatları

19. yüzyıl için, “Boşnak kaligrafisinin altın yüzyılı” denilebilir. 1850-1920 yılları arası Bosna'da özel kaligrafi okulları bile mevcuttu. Bu dönem aslında, yaklaşık 500 yıllık bir medeniyetin ardından kültürel ve sosyal anlamda tamamen farklı bir yapıya sahip olan Avusturya-Macaristan hâkimiyetinin başladığı buhranlı bir dönemdi.

Avusturya-Macaristan otoriteleri, getirmiş oldukları yeni sanatsal ifade şeklinin ve Hıristiyan Batı görüşü üzerinde temellenmiş olan yeni kültürün Boşnaklar tarafından hemen kabul göreceğini düşünmekteydiler. Kendi değerlerini dayatırken oldukça saldırgan bir yol izlemelerine rağmen, Boşnaklar Batı kültür ve sanatını benimsememişlerdi. Avusturya-Macaristan yönetimi boyunca Bosna'da bir tane bile ressam akademisyen bulunmamasının en önemli sebebi de Boşnak sanatçıların Batı figüratif sanatını kabul etmek istememiş olmalarıdır.

20. yüzyıl başlarına gelindiğinde Batı’nın en büyük sanat yıldızları Picasso, Van Gogh ve Gogen gibi isimlerken, bizde o dönemde de ön plana çıkanlar hattatlardı. 19. asrın ikinci yarısında Bosna'da, daha doğrusu Saraybosna'da Abdullah Hasetiç, Huseyn Rakim Islamoviç ve Ali Faginoviç adında üç kaligrafi okulu açılmıştır.

Kendi okulunu yöneten en son kaligrafi hocası olan Ali Figanoviç'ten, sahip olduğu bu yazma becerisini Hattat Derviş Korkut ve Husein ef. Rizviç devralmıştır. Bu okulların varlığının, yani Bosna'da kaligrafinin, 20. asırdaki Avusturya-Macaristan hâkimiyeti, Yugoslavya Krallığı ve SFRJ (Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti) dönemlerinde dahi ayakta kalınabilmesinde katkısı büyük olmuştur. 20. asırda Kur’an kâtipleri gibi, kaligrafların sayısı da oldukça azdı. Bu yüzyılda, Bosna’da Boşnaklar tarafından Kur’an-ı Kerim'in sadece iki nüshası yazılabilmiştir. Denilebilir ki, “Bu dönemde Bosna-İslam sanatlarının merkezinde sadece birkaç isim, birkaç kaligrafi bulunmaktaydı”.  Bunlardan biri de son kaligrafi okulları öğrencilerinden biri olan Profesör Kovaçeviç'tir.

Bosna'da İslâm sanatı cevherleri

Saraybosna müzeleri, Bosna-Hersek'in İslam sanatları alanındaki en zengin koleksiyonlarına ev sahipliği yapmaktadır. Bu müzelerde yerel İslam sanatı öğeleri olduğu gibi, Doğu’dan gelmiş birçok eser de bulunmaktadır. Bu eserler ülkemize ticaret ve satın alma yoluyla ya da hediye ve savaş ganimeti olarak getirilmişlerdi.

Avusturya-Macaristan dönemine kadar vakıf mülkiyeti kapsamında ya da evlerde bulunan bu eserler, 19. yüzyılda Ulusal Müze’nin açılmasıyla birlikte sistematik bir şekilde toplanmaya başlandı. Bugün bu müze, aralarında Fars-İslam eserlerinin öne çıktığı zengin bir İslam sanatları koleksiyonuna da sahiptir. Söz konusu bu koleksiyon, 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar geçen süreçte metal üzerine yapılmış çok nadide çalışmaları içermektedir.

Aynı şekilde, burada bulunan 34 eski İran kiliminden oluşan koleksiyonun da altını çizmek gerekir. Bunların arasında 17. asırdan kalma bir kilim parçası da bulunmaktadır. Ne yazık ki, en son İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sergilenmiş olan bu koleksiyon, bugün ziyaretçilere açık değildir. Ulusal Müze dışında İslam sanatları eserleri Saraybosna Müzesi, Saraybosna Arşivi, Milli Kütüphane, Boşnak Enstitüsü, Gazi Hüsrev Bey Müzesi, Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesi ve birkaç özel koleksiyonda da bulunmaktadır. Şehir Müzesi, 19. asrın yerel sanatçıları tarafından yapılan metal üzerine çalışılmış müthiş bir koleksiyona ev sahipliği yapmaktadır.

Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesi, aralarında el yazması Kur'an-ı Kerim, hat ve tezhip dalında başyapıtların da bulunduğu en büyük Avrupa el yazmaları koleksiyonuna sahiptir. Gazi Hüsrev Bey Müzesi’nde, bu vakfın tüm yüzyıl boyunca topladığı değerli sanat eserleri bulunmaktadır. Bunlar arasında öne çıkanlar, Sultan Abdülaziz'in hediyeleri ve Gazi Hüsrev Bey Camii kilim koleksiyonudur.

Günümüzde Bosna'da İslâm sanatları

Bosna saldırısından sonra İslam sanatına olan ilgi tekrar uyanmaya başlamıştır. Geleneksel İslam sanatının önemli dalları olan kaligrafi, arabesk ve ebruya, sanatın günümüzdeki çağdaş tanımına yakın yeni anlamlar yüklenmektedir. Ayrıca grafik, yerleştirme sanatı ve ebruda, sanatın bugünkü algılanış şekline uygun, güzelliğin ve estetiğin günümüzde kabul edilen soyut, etkileyici ve çağdaş ifade biçimine sahip durumdayız.

Günümüzde, kaligrafi alanında Türkiye ve İran'da yetişen birçok yeni sanatçımız da var. Yani İslam sanatları söz konusu olduğunda diyebiliriz ki, “İstanbul, Kahire, Şiraz ve Dubai'de bu alanda yapılanın aynısı, bugün Bosna'da da uygulanabilmektedir”.

Ülkemizde Güzel Sanatlar Akademisi’nde İslam sanatları bölümü olmasa da geleneksel ve modern İslam sanatlarıyla uğraşan birçok derneğin yanı sıra “Islamic Arts” adında bir de dergi mevcut. Ama hepsinden daha önemlisi, İslam sanatlarına ilgi duyan insanların sayısının her geçen gün biraz daha artıyor olması.