NAKİCEVİC, 2 Ocak 1927 yılında, Bosna-Hersek Federasyonu’na
bağlı Tuzla kantonunun Teoçak köyünde dünyaya geldi. Dinini yaşamaya ve
yaşatmaya çalışan bir Müslüman babanın evladı olarak büyüyen Nakicevic, İslam
terbiyesini ilk olarak evinde bizatihi babasından almış, ilk ve ortaokulu Tuzla’da,
liseyi ise Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey Medresesi’nde tamamlamıştır.
İlim aşkı uğruna birçok fedakârlık yapan Nakicevic,
medrese kütüphanesindeki okumalarını ve Genç Müslümanlar Teşkilatı’na
katılmasını hayatının önemli bir yapıtaşı olarak görmektedir. Medresede aldığı
İslamî eğitim, ileriki yıllarda akademik olarak uzmanlaşacağı Kur’an tefsiri ve
hadis ilimlerinde kendisine önemli bir katkı sağlayacaktır. Nakicevic, Bosna’nın
en eski eğitim kurumu olarak bilinen ve günümüze dek eğitimi hiç aksamamış olan
Gazi Hüsrev Bey Medresesi’nden 1947 yılında mezun olmuştur.
Mezuniyet sonrası Belgrad’da iki yıla yakın
bir süre bir radyoda Arapça Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürüttü. 1949
yılında Genç Müslümanlar Teşkilatı’na karşı yapılan tutuklamalarda bini aşkın
üye tutuklandığında, Ömer Nakicevic’te tutuklananlar arasındaydı.
Genç Müslümanlar, dünya İslamî hareketleri ile
Avrupa kültür havzasının kesiştiği Kur’an merkezli bir bilinçlenme çabası
olmakla birlikte, Bosna halkının özgürlük mücadelesinin de bayraktarı olmuş bir
harekettir. Nakicevic, Aliya İzzetbegoviç, Salih Behmen ve Ömer Behmen’in de aralarında
bulunduğu Genç Müslümanlar’ın içerisinde aktif olarak yer almış, hatta 1948
yılında teşkilatın çalışmalarını hızlandırmak amacıyla Ömer Behmen ile beraber
“Bosna Ovası” grubunda bulunmuştur.
20 yıl hapis cezasına çarptırılan ve 10 yıla
yakın süre hapiste kalan Nakicevic, para karşılığı serbest bırakılmıştır.
Asimile edilmeye çalışılan bir milletin ve
parçalara ayrılmaya çalışılan Bosna’nın kurtuluşu için fikir işçiliği yapan ve
bunun mücadelesini veren Nakicevic, davasından asla geri dönmemiş,
çalışmalarına da kaldığı yerden soluksuzca devam etmiştir.
Zindan hayatından sonra Belgrad Felsefe
Fakültesi’nde Oryantalizm bölümünü tüm kısıtlamalar ve engellemelere rağmen
başarıyla bitirerek 25 Ocak 1962 tarihinde mezun olur. 1963-64 yılları arasında
Kahire’de lisansüstü çalışmalarını sürdüren Nakicevic, Kahire Üniversitesi’nde master
tezi olarak “Hasan Kani Pruşçak” üzerine çalıştı. Burada Seyyid Kutub ve onun fikir
dünyasıyla tanıştı. İleriki yıllarda da Seyyid Kutub’un kaleme aldığı “Fîzilali’l-Kur’an”
isimli Kur’an tefsirini Boşnakçaya çevirdi.
Kahire, Bingazi ve Bağdat’ta bulunan Nakicevic
birçok araştırmasını buralarda yapmış, İslam dünyasını yerinde gözlemlemiştir.
Ayrıca Bağdat’ta bulunduğu sırada Yugoslavya Anayasası’nı Sırpçadan Arapçaya
tercüme etmiştir. “Boşnak Bilim ve Sanat Akademisi”nin 21 kurucusundan biri de Nakicevic’tir.
Bu akademi, Boşnakları
milletleşme süreçlerinde sağlam bir zemin üzerine konumlandırmayı ve Boşnaklar
için “millet hapishanesine” dönüşmüş Balkanlarda müftülük gibi kurumlarla dinî
birlikteliği ve millî kimlik bilincini sağlamayı amaçlamaktadır.
Akademik kariyer zenginliğine rağmen asıl
kariyerini ve rotasını cennete çizen Prof. Dr. Ömer Nakicevic’in, 30 ciltten
oluşan Fîzilali’l-Kur’an çevirisinin yanı sıra 30’a yakın eseri bulunmaktadır.
Bir Osmanlı tarihi araştırmacısı da olan
Nakicevic, 88 yaşında olmasına rağmen bugün dahi büyük bir aşkla çalışmalarına
devam etmektedir. Hâlihazırda “Büyük Tuzla Defteri” isimli eseri Osmanlıcadan
Boşnakçaya çevirmektedir.
Saraybosna İslam Araştırmaları Fakültesi’nde hizmet
eden Nakicevic’e Rabbim uzun ömür versin.
Prof. Dr. Ömer Nakicevic ile Bosna’da İslam, âlim ve medreseler
üzerine…
Bosna’daki eğitim sistemi, dışlayıcı,
etnik milliyetçilik anlayışına sahip ve siyasal sistemin bir yansıması olarak savaş
sonrasında etnisite merkezli olarak yeniden yapılandırıldı. Boşnaklar,
Hırvatlar ve Sırplar aynı dili konuşurken, farklı etnik gruplara mensup
çocuklar farklı sınıflarda, farklı öğretmenler ve farklı ders kitaplarıyla
eğitim görüyorlar. Bu da kimlik farklılıklarının perçinlenmesine ve daha da
keskinleşmesine yol açıyor. Toplumsal katmanları birey, “henüz çocukken bile kutuplara
konumlandırıyor”.
Bosna-Hersek’te bugün üç farklı etnik köken, üç farklı yaşam alanı, üç farklı eğitim sistemi yürürlüktedir ve uygulanmaktadır. Hırvatların hâkim olduğu kantonlardaki eğitim modeli, Hırvatistan’daki eğitim sisteminin aynısıdır. Sırp bölgesinde uygulanan eğitim sistemi, Bosna-Hersek ve Sırbistan-Karadağ’daki müfredatın aynısıdır. Boşnakların egemenliğindeki bölgede ise Bosna-Hersek eğitim müfredatı geçerli olup sadece Boşnaklar tarafından kullanılmakta ve diğer iki toplum tarafından önemsenmemektedir. Genel çerçevesiyle bakıldığında eğitim sisteminin bu şekildeki varlığı, birey üzerinde olumsuz etkiler bırakmakta ve toplumsal köprülerin oluşmasına mani olmaktadır.
Bosna’da
talebe olmakla başlayıp âlim olmakla devam eden bir hayatı gözledik. Bu öyle
bir hayat ki, bir asra yaklaşan ilmî birikimi ile bizlere bambaşka bir ufuk katıyor.
Prof. Dr. Ömer Nakicevic, 1927 yılında, Teoçak köyünde doğduğu günden bugüne,
Bosna’nın mahzun halini şu sözlerle değerlendiriyor: “İslam’ın şart
koştuklarına gereken hassasiyet gösterilmiyor. Medreselerin, din görevlilerinin
ve dinî kuruluşların faaliyetleri yeterli değil. Genç nesillerde çalışma istek
ve azmi yok. Eğitim sisteminde İslamî ilimler ile cebir ve fizik gibi ilimler
arasında kalın bir çizginin olması, bilim dünyamızı materyalist hale
getirmektedir. Yapılan maddî yardımlar toplumları hantallaştırıyor, hantal
olmaya alıştırıyor.”
Nakicevic,
sözlerine şunları ekliyor:
“İslam
büyük bir dünya ve bu dünya içerisinde daha başka dünyalar vardır. Bu dünyalar
arasında fikir dünyasından tutun da ahiret hayatına ve fani dünyaya kadar birçok
dünyayı görebilirsiniz. Dünyalarda bir terazi vardır. Bu terazide ise denge
şarttır. Bu dengenin önemli bir ayağı olan fikir dünyası, mümini komünizm gibi
idealardan korumakla mükelleftir. Sadece korumakla değil, onlarla savaşmak gibi
bir göreve de sahiptir. Bu kutsî görev, İslam ilmiyle uğraşan âlimin, fen
ilmiyle uğraşan bilim insanının, edebiyatla uğraşan fikir adamının vazifesidir.
Eğer bu vazife yerine getirilmezse, bu bünyenin zehirlenmesi, yani virüs
kapması kaçınılmaz hale gelir.
Komünizm
ve kapitalizm gibi dünyaların fikir adamları, kendi dünyacıkları için büyük bir
çaba içindedirler bugün. Zehrin etkisiyle hassasiyetler göz ardı ediliyor,
yapılması gerekenler yapılmıyor. Sonuçta bu durum geri kalmışlık olarak
toplumda tezahür ediyor.”
Genç
Müslümanlar’ın içerisinde aktif olarak yer almış olan Nakicevic’in, Bosna’nın
istikbali için ümidini kesmediği gençlikten beklentileri ise şu şekilde:
“Genç
Müslümanlar, hem dinî yaşantının, hem de dünyanın farkında olan bir hareket
olup, Yugoslavya’nın tüm baskı ve sindirme politikalarına rağmen asla pes
etmemiş, Müslümanlığı ve Boşnaklığı için faaliyetler yapmaya devam etmiştir. Çalışma
faaliyetleri hücreler halindeydi. Bosna’nın ilk Cumhurbaşkanı Aliyya
İzzetbegoviç de Genç Müslümanlar’a katılmış, birçok faaliyette bulunmuştur.
Genç Müslümanlar Teşkilatı, bugün Bosna’yı inşa eden önemli bir unsurdur. Bosna’yı
kurtaracak olanlar ise, Genç Müslümanlar şuurunu taşıyan ve ötesinde bir
Bosna’yı tasarlayan, tasavvur eden aktif bir gençliktir.”
İlim
için bombardıman altında 22 günlük yürüyüş
Nakicevic,
ilerleyen yaşına rağmen İslam dünyası için hizmet etmeye devam ediyor ve medreselerin,
din görevlilerinin ve din kuruluşlarının eskiye nazaran gerilediğini şöyle
ifade ediyor:
“Ben
dördüncü sınıfta, yani 12 yaşındayken, cenaze duasından sınava tâbi tutulduk. O
zaman bilmiyordum, ancak sonrasında kendimi cezalandırdım ve kısa sürede öğrendim.
Ancak bugün o duayı din görevlisi dahi bilmiyor. Bu da görevlinin
sorgulanmasına sebep oluyor.”
Sınavları
bombardımanlar altında geçiren Nakicevic, medresede muallimden aldığı eğitimin
kalitesini ise trajikomik bir anısıyla anlatıyor: “Bir gün sınava gireceğimiz
an uçakların bombardımanı başladı. Hocamla beraber hemen sığınaklara geçtik.
Burada genellikle kadınlar ve çocuklar bulunuyordu. Hocam hemen beni bir taşa
oturttu ve sınava tâbi tuttu. Oradaki kadınlar da hocama ‘Bari çocuğu burada
rahat bırak’ gibi serzenişlerde bulunmuşlardı.”
Bu
anının devamındaysa, tebessümle karışık hüzün dolu gözlerle eğitimin ve ilmin
bu kadar önemli ve gerekli olduğunu anlatıyordu. Genç nesillerin çalışma azmini
yitirdiğini aktarırken, ilk ve ortaokulda hangi şartlarda okuduğuna da şöyle değindi:
“İlk
ve ortaokulu Tuzla’da haylaz, yaramaz bir öğrenci olarak bitirdim. Sonra
Osmanlı zamanında yapılan, Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey Medresesi’ne lise
öğrenimimi görmek için gidip geliyordum. Bu yıllarda 2. Dünya Savaşı tüm
şiddetiyle devam ediyordu. Savaş Bosna’da da hayatı olumsuz etkilemişti. Savaş
koşullarında belli aralıklarla Saraybosna’ya gidip gelmek zorunda kalmıştım.
Gazi Hüsrev Bey Medresesi’ndeki eğitimimden ötürü, sadece sınava girebilmek
amacıyla Tuzla’dan Saraybosna’ya uçakların bombardımanı altında 120 kilometrelik
mesafeyi 10 günde yürür, sınava girerdim. Ardından da aynı şekilde 12 gün
yolculuk yapıp köyüme, Teoçak’a ulaşırdım. İnsan ayakları üstünde durabilmelidir.
Bir insan duvara yaslanırsa, yaslanmaya alışırsa, duvar bir gün yıkılır ve o
kişi kendi başına ayakta duramaz; kaldı ki, duvarı yıkan da kendisi olur.”
O
gün bombalar altında sınavlara giren Nakicevic, bugün sulh içinde eğitimini
tamamlayamayan gençlere seslenirken şu mesajı veriyor:
“Şartlar
değişti, kimsenin o kadar mesafeyi yürümesini de beklemiyoruz. Ancak genç
nesillerin ülkesini, milletini ve manevî değerlerini düşünerek, en önemlisi de
tarihinde yaşadığı acıları bilerek davranmasını istiyoruz. Ben 88 yaşındayım ve
halen kitap çalışmalarım sürüyor.
Yüksek
bir eğitim almak ve hayatın her alanında bunu sürdürmek her Müslüman için
şarttır. Ayrıca bir millet ilerlemek istiyorsa, biyoloji ve kimyaya hâkim olmak
zorundadır. Bir Matematikçi eğer Müslüman olduğu halde okuduğu ayeti veya
hadis-i şerifi anlayamıyor veya yorumlayamıyorsa, ilahiyattan gereken bilgileri
almamış olduğu içindir. Bu kabul edilemez! Aynı şekilde bir ilahiyatçı da
kimyadan ve biyolojiden bîhaber olmamalıdır.”
Halen
Saraybosna İslam Araştırmaları Fakültesi’nde çalışmakta olan Nakicevic’in
özellikle değindiği noktalardan biri de Türkiye’de yaşanan değişim. Türkiye’de yaşanan
eğitim, demokrasi ve iktisat alanlarındaki gelişimden övgüyle söz eden Nakicevic
şu cümleleri kuruyor:
“Türkiye
çok muhteşem bir devrim yaptı. 10 yıl önceki Türkiye’nin buraya nasıl geldiğini
hep merak ediyorum ve kendime soruyorum, ayrıca araştırmalarım da sürüyor.
Çünkü borçlarını kapattı, ilerleme kaydetti. Bununla beraber her yerde üniversiteler
kuruyor. Bu gelişim takdir edilmelidir.”
Prof.
Dr. Ömer Nakicevic, hayatı ile âlim olmayı hak etmiş, bunu yaşamında bedel
ödeyerek, gayret, sabır ve sebat ederek ispatlamış büyük bir mütefekkir. Yeni
nesil onu örnek almayı unutmamalı ve örnek şahsiyetlerin, izleri takip edilmesi
gereken rehberler olduklarını idrak etmelidir.