
AKSA Tufanı Operasyonu üzerine Siyonist rejimin Gazze’yi kendi arsız hukukuna göre ablukaya aldığı bir Filistin-İsrail savaşına tanıklık ediyor dünya.
Yetim kalan bebeklerden değil, Cennet kuşu olan bebeklerden bahsetmek canımızı bir lâstik gibi sündürüp bırakıyor. Acısı tarifsiz.
Cennet kuşlarını görünce, 2007 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuşma yapacağı için İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’i protesto ederek Meclis Genel Kuruluna katılmayan Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun şu beyanı geliyor hatırıma:
“Mazlum milletlere özgürlük önderliği yapmış olan TBMM’nin terörle özdeşleşmiş bir kişinin konuşmasına sahne olması, TBMM’nin misyonuyla bağdaşmıyor. Filistin’de yapmış olduğu katliamların kanı daha kurumamış, Kana’da mavi emzikli bebeğin fotoğrafları daha gözlerimizin önündeyken, terörist İsrail Cumhurbaşkanı’nın TBMM’de konuşma yapacak olması millet vicdanını yaralamaktadır, insanlık duygularımızı rencide etmektedir.
Ben, İsrail Cumhurbaşkanı’nın Kana’da katlettiği bebeğin mavi emziğini takıp, konuşmasına tüm insanlıktan özür dileyerek başlamasını tavsiye ediyorum. O katilin konuşması sırasında Meclis’te olmayacağım. 9 aylık minik Abbas’ın hafızalara kazınan bebek resmini unutmasın. ‘Mavi emzikli çocuk’ kardeşleriyle birlikte terör ordusu İsrail tarafından hunharca katledilmiştir. Terör ordusunun başı olan Şimon Peres konuşurken ben Meclis’te olmayacağım!”
Sonra, 2009 yılının o şerefli gününde (29 Ocak), Davos’ta aynı Şimon Peres’e, “Gazze’de sahildeki çocukları nasıl öldürdüğünüzü siz çok iyi bilirsiniz, biz de biliyoruz” dediğinde araya giren sözde oturum sunucusuna “One minute!” çektikten sonra dünyaya ayar veren Recep Tayyip Erdoğan geliyor sonra aklıma.
Bu işi çözecek iradeyi sonuna kadar göstereceğine eminim Sayın Cumhurbaşkanımızın. Bizden ne istiyorsa, bu konuda yapmaya hazır olduğumuzu da ayrıca ifade edeyim.
Ancak…
Operasyonun yapıldığı aynı gün AK Parti, dördüncü kez olağanüstü topladığı kongresiyle yönetimini yenilerken, bazı aklımıza yatmayan, daha ziyade gönlümüze ağır gelen durumlar oldu.
Bunu kaydetmeden, görmezden gelir gibi davranırsam Allah bunun hesabını, kendisine “Ben Müslümanlardanım” diyen kulundan ayrıca sorar.
2010’da Mavi Marmara adlı sivil yardım taşıyan gemideki silahsız, sonuna kadar sivil vatandaşlarımızı katleden Siyonist rejimin teröristleri, yıllarca askıya alınan bir münasebet sürecinin fitilini ateşlemişlerdi.
2010’dan 2022’ye kadar maslahatgüzar seviyesinde işletilen Türkiye-İsrail diplomasisi, bir ara Mavi Marmara saldırısı nedeniyle İsrail’in özür dilemesi ve tazminat ödemesi şeklinde biçim bulmuştu.
Siyonistlere özür diletmek mühim bir başarı kabul edilmişti.
O süreci Bülent Arınç yürütmüştü Sayın Erdoğan’ın iradesiyle.
O Arınç şehit ailelerini öyle kırmıştı ki aileler perişan olmuşlardı. Hukuklarını koruyamamıştık. Bir de kendileri hakkında uydurulan iftiralarla uğraşmışlardı.
Ve yine Siyonistler saldırıda, yine Arınç kendi kendine dırdır ediyor.
Oğlu ise, tam da operasyonun yapıldığı gün gerçekleşen kongrede, bir önceki seçimde vekil adayı gösterilmediği için AK Parti ile dalga geçmesine rağmen AK Parti’nin, Erdoğan’ın yönettiği partinin karar mekanizmasına girdi.
Oğlunun bu unvana kavuştuğu günün hemen ertesinde yaptığı dırdır hazmedilecek değil.
Allah aşkına, biri hatırlatsın şuna:
Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş biri ya hayır konuşsun yahut sussun!
Zira artık kendilerine karşı takatimiz kalmadı.
Dolduk, taşmak üzereyiz.
Bu işin bir hâl yoluna girmesi için de biz sabrederiz ama Siyonist rejim katliamlarına devam ederken en azından bu konuşmaları yapmamak, yaptırmamak da önemli bir icraat olacaktır.
Arz ederim…